Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çağdaş sanat estetiği ile yaşamakta olduğum sorunları bu defa kalıcı çözebilmek için geçen hafta Jasper Johns ve Rauschenberg’in dünyasında hayli dolandıktan sonra onları anlama yolunda önemli adım attım sanıyorum.

        Anlamaya ciddi çalışıyorum ama onların sanatlarına bakarken yine de bazen çok bunalıyorum. Örneğin boş bir tablodaki beyazlığın bana anlamlar sunmasını beklerken veya tamamen sessizlikten oluşan bir ‘konseri’ ‘dinlemeye’ çalışırken bazen bunaldığım olabiliyor.

        Artık kendime söz vermiş oldum, çağdaş sanatı bana anlamsız geliyor diye baştan reddetmeyi bırakacaktım ve sevmesem de anlamaya uğraşacaktım ama arada bir tahammül sınırlarım zorlanırsa yine geçmişe örneğin en azından 19’uncu yüzyıla, kaçmaya kararlıyım. Bu defa çağdaş sanatın dünyasında biraz fazla uzun kalmış olmalıyım ki kendime tam gelmek için direkt Rönesans dönemine kaçmam gerekti.

        Sanat tarihi üzerine müthiş bir uzman olan James Fenton’un ‘Leonardo’s Nephew: Essays on Art and Artists’ kitabında ‘Verrocchio: The New Cicorene’ başlıklı yazıyı okurken Verrocchio gibi Leonardo da Vinci ve benzeri büyük ustaları yanında yetiştirmiş bir büyük ustanın bugüne kadar neden çok az sayıda eserinin kaldığını merak ettim.

        REKLAM

        Fenton’un yazısı da bu konuyla başlamış ve Floransa’da yakın zaman öncesine kadar yapılan yeni çalışmalarda Verrocchio’nun heykellerine ait olduğu sanılan bazı parçalar hala daha bulunuyormuş. Burada ‘sanılan’ vurgusu önemli çünkü Verrochio’ya ait olduğu sanılan bazı eserlerin ona ait olup olmadığı daima tartışılan konu olmuş, ona ait diye sunulan bazı eserlerin aslında onun değil öğrencilerinin olduğu da söylenmiş.

        Bu belki de onun Leonardo da Vinci gibi büyük ustayı da öğrencisi olarak eğitmiş olmasından kaynaklanan bir durumdur.

        Çünkü ona ısmarlanan ‘İsa’nın Vaftizi’ adlı eserde resimdeki sol tarafta bulunan meleği çizme görevini Leonardo’ya vermişti. Öğrencisi Leonardo kendisine özgü tekniği ile öyle bir melek figürü çizdi ki Verrocchio’nun onun bu yeteneği üzerine resim çizmeyi tamamen bırakmaya karar verdiği de hep söylenen bir şeydir. Ben onun sadece tek bir olay nedeniyle böylesine radikal bir karar verdiğini düşünmüyorum ama Leonardo tabii ki büyük bir dehaydı.

        Leonardo’nun hocası olmak da zor bir iş olmalı. Çünkü o neyi nasıl yapacağını zaten biliyordu ve sanatta tek güvendiği başkalarından öğrendikleri değil sadece kendi gözü ve kendi elleriydi. Devamlı araştırır ve çalışırdı. Hayatında hiçbir zaman yayınlamadığı çalışma kitaplarında sayısız not ve figür çalışmaları vardı. Sol elini kullanarak yazardı ve soldan sağa yazı tekniği vardı. Bu yüzden onun defterlerindeki yazıları bugün ancak bir ayna tutarak düzgün okumak mümkün.

        İnsan anatomisi ve figürü üzerine not defterlerinde sayısız çalışma ve analiz bulunuyor.

        Ben bu defterlerin içeriği ile ilgili yazılar okurken ve bulabildiklerime bakarken insan anatomisi dışında Leonardo’nun at figürünü doğru çalışmaya özel önem verdiğini de gördüm.

        Nasıl ki insan figürünün el ve ayaklarını nasıl çizdiği bir ressamın ustalığını gösteriyorsa at figürünü nasıl çalıştığı da ressamın veya heykelcinin ustalığının bir göstergesiymiş.

        REKLAM

        Başkalarından öğrenmeye Leonardo ne kadar önem vermese de at figürü konusunda Verocchio’dan bir şeyler öğrenmiş olması mümkün. Çünkü bilindiği gibi Venedik’te görebileceğiniz Verrocchio’nun ‘Collenio’ya Anıt’ adlı at ve onun üstündeki komutanın heykeli, hemen herkesin hemfikir olduğu bir şaheserdir. Özellikle at figüründe kaslar ve damarların nasıl işlendiğini görürseniz heykelde şaheser olabilmenin kriterlerini de anlarsınız.

        Ben bu konuyu biraz daha fazla öğrenmek için aslında hiç de fazla yapmak istemediğim bir işi yaptım. Mümkün oldukça uzakta tutmak istediğim E.H. Gombrich’in ’Sanatın Öyküsü’ kitabına mecburen başvurmak zorunda kaldım. Bu kitabı uzağımda tutmaya çalışıyorum çünkü kitabı bir defa açtığımda elimden bırakabilmem zor oluyor ve işin uzmanı olan Gombrich de bayağı detaya girerek yazmış.

        Neyse kitabındaki ilgili bölümü okuduktan sonra bir de sanatta at figürü üzerine olağanüstü iyi bir kaynak da buldum: ‘Rönesans Sanatında At İmgesi ve Temsili (Horse Image and Representation in the Art of Renaissance), yazarı Erdal Kara öğretim üyesi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, güzel sanatlar fakültesi, resim bölümü.'

        Erdal Bey at simgesinin tarih boyunca sanatta temsil ettiği anlamları çok güzel açıklamış. Eğer gündemden biraz çıkıp kendinize kaliteli bir zaman ayırmak isterseniz tavsiyem bu bahsettiğim yazıyı internetten bulun ve yine anlatmış olduğum Verrocchio’nun şaheserinin fotoğrafını da yanınıza alıp bu yazıyı okuyun.

        Diğer Yazılar