Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Düzenli izlediğim haber kanalarının tümünde verilen ekonomiye dair haberlerde sürekli insanların ölüp bittiği, neredeyse açlığın olduğu, insanların ekmek almak için bile zorlandığı anlatılıyor. Ben de bunlara inanıyorum. Kendi durumumda yaşadığım kötüleşmeye de baktığımda benden daha az geliri olması gerekenlerin durumunun nasıl olabileceğini kesin anlayabiliyorum.

        Dediğim gibi çoğu muhalif olan gazeteci arkadaşların anlattıkları durumun var olduğunu kabul etmekle birlikte sokakta dolaştığımda farklı bir şeyler de nedense hissediyorum. Benim eski ekonomi muhabiri olarak deneyimime göre ekonomide krizler ve büyüme dönemleri sokakta, gündelik yaşamda mutlaka yansımasını bir şekilde buluyordu. Ekonomi muhabirliğinden sonra yazarlık dönemimde ise 2001 krizinden önce yine sokaktaki izlenimlerimden o günlerde üzerinde çok tartışılan ve gündemi belirleyen 'Öteki Türkiye' kavramını üretmiştim.

        Şu anda anlatıldığı düzeyde bir ekonomik krizin bence mutlaka yansıması gereken gündelik yaşam süreçleri olması gerekiyor. Ben ekonomi eğitimli olduğum halde istatistiklere pek inanmam. İstatistikler ve rakamlarla çok güzel yalan söylendiğini de bir ekonomist olarak bilirim. Ama rakamlar bize ne derse desin yaşamın kendisi pek yalan söyleyemez. Örneğin istatistikler veya Gini katsayısı ne derse desin bir ülkede gelir dağılımı kötüleşmişse bunu sokaktaki yaşamlardan mutlaka bir şekilde hissedersiniz. 2001 krizindeki 'Öteki Türkiye' tartışmalarında ben sokaktan gördüklerimden yola çıkarak "Gelir dağılımı çok bozuldu, etrafta korkunç bir adaletsizlik var" dediğimde diğer profesyonel ekonomist arkadaşlar bana gelir dağılımını ölçen Gini katsayısını söyleyerek bunun olmadığını anlatmışlardı. Ben de onlara Mark Twain'in "Yalanlar ve büyük yalanlar vardır ve en berbat yalanı da istatistikler söyler" lafını hatırlatarak (Lies, damned lies and statistics) sokağa çıkıp biraz dolaşmalarını tavsiye etmiştim. Sadece dolaşmak da yetmeyebilir, bakmak ve görmek de gerekiyor. John Berger bakmaların görmeye dönüşmesi sürecini çeşitli çalışmalarında bize göstermiştir. Yani görmesini bilenler ekonomik krizi sokakta mutlaka görebilirler.

        Düzenli yapılan yayınlar nedeniyle bir ekonomik krizin yoğun var olduğuna inanmış dahası bunu kendi hayatında da hisseden bir yazar olarak bu defa sokakta neler gördüğümü anlatmadan önce kendi durumum hakkında birkaç laf etmek istiyorum.

        Durumdan felsefe çıkarmak

        Durumdan felsefe çıkarmak
        0:00 / 0:00

        Sadece çok temel bir ihtiyacı karşılamak için basit bir alışverişe gittiğimizde bile felsefi düşünmek zorunda kaldığınız ortam oldu Türkiye.

        Almak zorunda olduğunuzu alabilmek için o anda cebinizde biraz para olduğunu düşünseniz bile her şeyin fiyatının ‘ahlak dışı’ düzeyde yüksek olmasından dolayı bir kilitlenme ve hiçbir şeyi alamama durumu yaşamaya başladım ben.

        Gelinen durumda ancak artık hiçbir şeyi arzulamama ruh haline ulaşabildiğim takdirde, ancak o zaman bir şekilde düzgün ve sakin var olmayı sürdürebileceğimi sanıyorum.

        George Bernard Shaw’un bize sunduğu felsefi çıkmazın da farkındayım üstelik. Shaw, hayatın en keskin iki trajedisinin olduğunu ve bunlardan ilkinin arzularınızın olmaması ve diğerinin de arzuladıklarınıza kavuşmaktır diye konuşmuştu.

        Arzularına bir şekilde kavuşanlar, daha sonra acaba değer miydi bu çabaya, bunlar anlamlılar mı diye bir trajedi yaşayabilirler ama hiçbir şeyi arzulamamak da, arzulamak hayatta olmanın göstergesi olduğundan, bu da başka bir trajediydi ona göre.

        Bu düşünce olabilir tabii ki bir şey demiyorum ama bu iki trajediden birini seçmek bugün koşullarında anlamlı, bırakın anlamlıyı kaçınılmaz da gelmeye başladı bana.

        Basit bir alışverişte bile iki trajik tercih arasından seçim yapmak zorunda kalmak kendi başına ayrı bir trajedi ama bugünkü koşullar böyle yapacak bir şey de yok.

        Arzuların hayattaki her türlü hayal kırıklığının ve acının temelinde olduğunu düşünen ve doğru yaşam biçiminin arzuları olabilecek en düşük düzeye indiren yaşam olduğunu söyleyen Budistler haklı da olabilirler..

        Zevk peşinde koşmak ve acıdan kaçınmanın felsefesini yaptıkları söylenen Epikürizm düşüncesini oluşturan Epikür için zevkin bir ağacın gölgesinde ekmek kırıntılarını su eşliğinde yemekten ibaret olduğunu da düşünmeliyiz.

        Artık yakın geçmişte yapabildiğim hiçbir şeyi yapamayacağım ve daha önce alabildiğim hiçbir şeyi de alamayacağımı düşünmeye başladığımdan Shaw’un trajedilerinden bir tanesini seçip, Budistler veya Epikür gibi arzularımın en aza indiği ve tercihan arzumun hiç olmadığı bir yaşamı zorunlu olarak seçmem artık kaçınılmaz gibi gelmeye başladı bana bu ortamda.

        Sokaktaki durum

        Sokaktaki durum
        0:00 / 0:00

        2001 krizinin sokaktaki ilk yansıması İstanbul trafiğindeydi. O günlerde Bodrum’da yaşamaya başladığımızdan eşim ile birlikte İstanbul'a arabayla geldiğimizde alıştığımız yoğun trafikteki inanılmaz rahatlama hem dikkatimizi çekmişti hem de bizi çok üzmüştü. Trafikteki bu rahatlama insanlar işten atıldıkları için veya pahalı geldiğinden benzin alamadıkları için yaşanıyordu. O an hayatımda ilk defa keşke trafikte tıkanıklık olsaydı diye düşündüğümü de hatırlıyorum.

        Geçtiğimiz bayramdan önce yurt dışında okumakta olan oğlum geldi. Ona özlemiş olduğu bazı yemekleri yedirmek için Kavacık’ta bir dönerciye götürmek için yola çıktık (Eşim ve ben oğlum burada olmadığında artık dışarda yemeğe çıkmıyoruz. Ahlak dışı fiyatla bizi rahatsız ediyor). Bayram günü ikinci köprü yolu inanılmaz biçimde yoğundu. Bir iş günündeki mesai sabahı trafiği gibiydi durum. Zam öncesinde daha ucuz benzin, mazot almak için kuyrukların oluştuğu bir ülkeye ait değildi bu anlamsız trafik yoğunluğu görüntüsü. Benzin bizim ailemize zor dayanılır düzeyde pahalı geliyor. Eşim ile ben mümkün olduğunca, zorunlu durumlar haricinde arabayı pek kullanmamaya çalışıyoruz. O gün yoğun trafikteki insanlar bizim üstümüzde hissettiğimiz bu baskıyı hissediyor olamazlardı. Üstelik o gün yoğunluktan yavaş akan trafikte gördüğümüz arabaların çoğunluğu da süper lüks olmasalar da çoğu markaları iyi yeni arabalardı.

        Beklediğim ekonomik kriz trafiğini doğrusu göremiyordum. Üstelik yola çıkarken o yolu kullanmasını eşime bu kriz ortamında kim çıkacak trafiğe diyerek ben önermiştim.

        İkinci şokumu da yemeği düşündüğümüz dönerciye vardığımızda yaşadık. Lokantaya yaklaştığımızda kapının önünde içeriye girmek için sıra bekleyen onlarca insan duruyordu. Tamam bu dönerci İstanbul'un en pahalı lokantası olmayabilir de dört kişilik bir ailenin en az 450 lira toplam hesapla kalkacağını biliyorum. Bulunduğumuz semt de İstanbul'un sosyetik zengin semtlerinden bir tanesi değildi. Döner lokantasının önünde bekleyen aileler de gördüğüm kadarıyla orta sınıfın insanıydılar. Yani krizin hayli darbe vurmuş olması gereken benim gibi orta sınıftandılar. Öğle yemeği için bekleyen bu kuyruk görüntüsü halk ekmek satış yerleri önündeki kuyruk haberlerini çağrıştırdığından kafamı karıştırmıştı. Halk ekmek kuyruğunu bilirim onda biz de bekledik ama döner yemek için beklemeyi göze alamadık ve geri döndük. Bu görüntü de ekonomik krizin vurduğu insanların görüntüsü değildi.

        Ertesi gün espresso’nun 17 lira olmasından beri hiç gitmek istemediğim kafede durum nasıl boş bir masaya oturup etrafa bir bakayım diye gittim. Kahve ısmarlamadan biraz oturulacak boş masa bulmak imkansızdı. Etraf tıklım tıklım doluydu. 17 lira gibi bence ahlak dışı fiyatla satılan espresso veya daha pahalı içeceklerle dolu masalarda gençler neşeyle vakit geçiriyorlardı. Nişantaşı’ndan da bahsetmiyorum bu kafe Ümraniye’deki bir kafeydi. Beni yanlış anlamayın gençlerimizin hak ettiği yaşamlar budur. Kafelerini rahat içecekler, neşeyle sohbet edecekler tabii ki ama o gün ben sokağa çıkmadan önce açıkçası göreceğim kriz görünümü manzarasından korkuyordum. Çünkü daha önceki kriz dönemlerinde gördüğüm boş masalar bana hep hüzün bastırmıştı şimdi de aynı şeyi olacağını sanırken bu kriz manzarasını çok şükür bu defa görmemiştim. Açıkçası ne olduğunu anlayamıyordum.

        Lütfen bunu birisi açıklasın

        Lütfen bunu birisi açıklasın
        0:00 / 0:00

        Sokakta gördüklerimi anlatarak sürekli ağır ekonomik kriz ve olağanüstü zorluk çeken insan haberleri veren kanalları yalanlamaya filan çalıştığım sanılmasın. Sadece ortada açıklanması gereken son derece tuhaf bir durum olduğunu söylüyorum. Umarım o kanallarda severek ve saygıyla dinlediğim yorumculardan bir tanesinin anlatılanlarla yaşanılanlar arasındaki bu tutarsızlığı açıklayacak bir fikirleri vardır inşallah.

        Belki bizim orta sınıf içinde de benim gibi daha fakirleşenler ile daha zenginleşenler arsındaki uçurum açılıyordur ve sokakta gördüklerim sadece zenginleşenlerin hayatıyla da ilişkili olabilir. Ve yine belki bu haksız ve adaletsiz ortamda zenginleşen insan sayısı da zannettiğimizden yüksek olabilir ve onların yaşamı sokağı belirlemeye başlamış olabilir. Bunların hepsi teorik açıdan mümkün ama gerçek nedir bunu şu an emin olun bilemiyorum.

        Ha şunu da teslim etmeliyim. Ekonomik kriz dönemleri baskıcı siyasi ortam ile birleşince bu ortam insan psikolojisinde beklenmedik tepkilere de yol açabilir. Espresso'nun 17 lira olabildiği kafedeki o gençlerin o görüntüsü de bu psikolojik tepkinin görüntüsüdür belki de. İnsanların üstündeki baskı artınca cebimdeki son parayı da istediğim gibi harcayım bari durumu da olabilir bu, bilemiyorum

        Dediğim gibi umudum var olduğunu bildiğim yoğun ekonomik krize rağmen sokağın bu çelişkili görüntüsünü bana inşallah bir akıllı insan anlatır.

        Bu uyarıyı yapmak zorundayım

        Bu uyarıyı yapmak zorundayım
        0:00 / 0:00

        Eğer bu ülkedeki muhalefet yaklaşan seçimi kazanma umudunu sadece ekonomik durum söylemine bağlarsa o seçimde başarılı olma ihtimali pek yok diye düşünüyorum artık.

        Çünkü bazı ekranlarda konuşulanlarla sokağın gerçeği birbiriyle tutarlı değil.

        Çok zor durumda olan ve darbe üstüne darbe yiyen vatandaşlar tabii ki var. Yani muhalefete destek veren televizyon kanallarındaki o görüntüler de doğru. Ancak sokakta gözlemlenebilenler de doğru. Seçimde ise hangi gerçeğin üstün geleceği önemli olacak. Önümüzdeki seçim ise hayati önemde olacağından muhalefet de bence kesin sonuç alacağına emin olduğu stratejilerden başka stratejiyi, bunu da deneyelim diyerek kurma lüksüne sahip değil.

        Pazarda alışveriş yapacak parası kalmamış emekli ile sürekli yapılan sokak röportajları yanı sıra benim yukarda bahsettiğim mekanlarda bulunabilen orta sınıftan insanlarla da konuşulmalı bence şu andaki Türkiye gerçeğine ulaşılabilmesi ve ne olup bittiğinin anlaşılabilmesi için.

        Diğer Yazılar