Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Erşan Kuneri’yi seyretmeye başladıktan bir saat kadar sonra, mutlaka anlamadığım bir şeyler olması gerektiği hissine kapıldım.

        Dizi hakkında olumsuz fikir bildirenlerin etkisi altında mıyım acaba diye düşündüm bir süre. Bu değildi mesele çünkü ben Cem Yılmaz’ın zekasına güvenimin o kötü yorumların yanlış olduğunu göstereceğini düşünerek seyretmeye kararlılıkla oturmuştum.

        Ama ilk saatten sonra içimde bir huzursuzluk bir hayal kırıklığı oluşmaya başlıyor gibiydi.

        Her parlak, her yaratıcı beyin arada bir beklenenden daha kötü performans ortaya çıkarabilir gayet tabii ki. Bu diziyi de Cem Yılmaz’ın, her yaratıcı beyinin bazen başına gelebilecek bir yanlışı, bir başarısızlığı olarak damgalayıp o noktada bitirebilirdim işi.

        Ama ben de mizah yazarlığı ile başlamış olduğumdan ve mizahımda kamuoyunun 'bel altı' diye nitelendireceği esprilerden katiyen kaçınmamış olduğumdan olsa gerek diziyi sabırla seyretmeyi sürdürdüm.

        Cem Yılmaz’ın projesi hakkında kafamda ilk gerçekten anlama ışığı seyretmemin bir aşamasında sanki bir Monty Python’s Flying Circus skeci seyrediyormuşum duygusu ile dolmamla oldu.

        Monty Python’u aşağıda daha detaylı anlatacağım ama bu 1970’li yıllarda absürt komedisi ile soyut saçmalıkları ile dünya komedi dünyasını radikal biçimde değiştirmiş ve absürdü, saçmalığı ve genel ahlak kuralarına karşıtlığı komedinin meşru ve vazgeçilmez parçası hakine getirmişti Monty Python.

        REKLAM

        Monty Python ile ilgili hatıralarımı anımsayınca Erşan Kuneri’den daha bir keyif alarak izlemeyi sürdürdüm.

        Diziye bağlılığımı sürdüren sadece bu bağlantıyı düşünmem değildi.

        Ayrıca Cem Yılmaz’ın zekasına, yaratıcı düşüncesine ve kendi yapmış olabileceği yanlışlardan ders alma kapasitesine güvenim de benim projeye bağlılığımı sürdürüyordu. Cem Yılmaz çektiği dizinin ilk yarım saatini izledikten sonra bile yaptığını aynen yapmayı sürdürüyorsa bunun bir nedeni muhakkak olmalıydı. Eğer bunu ben göremiyorsam bu da benim hatamdı. Cem Yılmaz’a bir komedyen, bir düşünür olarak güvendiğimden bu projesinin de altında bir orijinal fikir, bir farklı yaklaşım teorisi olması gerektiğini baştan itibaren düşündüm.

        Bu tespitte yanlıyor olabilirim ama bunun ne olduğunu dizinin bir sahnesini izlerken buldum sanıyorum.

        O sahnede dizinin bir karakteri muhafızlarla da korunan bir Bizans kalesinden içeriye, engellenmeden girmek zorundaydı. Bunun için bulduğu çözüm ise şuydu: Truva Atı maketi içinde vücudunun ayakları hariç tümünü kaplayan bu oyuncak at kamuflajı ile kalenin içine yürüyerek girecekti. Bu absürt ve saçma bir sahneydi. Olasılık dışılığıyla kendi başına komikti de. Ama benim o sahneyi izlerken kafamda bir fikir belirdi.

        Cem Yılmaz bunun olmadığını ilerde söylerse itiraf edeyim biraz bozulacağım ama yine de söyleyeyim fikri size. Anlamsızlığın sanatını yapan, saçmayı sanat olmayanı sanat olarak kabul ettirmeye uğraşan Dadaizm aklıma geldi o sahneye bakarken. Dadaizmin ne olduğunu biraz sonra daha açacağım ama onlara bu ismin nasıl verildiği konusunda da iki farklı açıklama var. Akımı başlatanların lügatta her hangi bir noktayı rastgele seçtikleri ve o noktada yer alan 'dada' kelimesini kendilerine uygun gördükleri de söylenir. Bir de Fransızcanın gündelik kullanımında tuhaf oyuncak atlara dada denildiği ve Dadaizm kavramın da oradan çıktığı da söylenir. Acaba Cem Yılmaz bu kökeni bildiğinden bize "Bu bir Dadaist filmdir" demek mi istiyordu o sahnedeki tuhaf oyuncak at sahnesiyle diye düşündüm.

        Bence buydu işte, ilk önce bana Monty Python's Flying Circus skeçlerini çağrıştıran bu dizi bence bir Dadaist filmdi. Cem Yılmaz bugünün Türkiye’sinde bırakın Türkiye’yi dünyada bile çok cesur bir sanat deneyerek büyük saygıyı hak etmiş durumda.

        Dadaist tavır

        Dadaist tavır
        0:00 / 0:00

        Hayattaki her şeye hatta sanata da karşı olduklarından kendilerine de Dadaist denilmesine de karşı olan bu akımı teknik anlatıma girmeden öncülerinden bir tanesinin yaptıklarını anlatarak açıklamaya çalışmak iyi bir yol olabilir. Fransız asıllı Marcel Duchamp (1887-1968) New York’ta bir züccaciye dükkanından aldığı pisuara üzerinde hiçbir çalışma yapmadan imzasını atıp bunun bir sanat ürünü olarak kabul edilmesini istemişti. Bence bu Dadaist tavrın bir zirvesiydi.

        Marcel Duchamp’ın pisuara imza koyup bunu sanat eseri olarak sunduğunda bir sanat uzmanı diğerine "Acaba bundan sona bir kişi bir kutuya dışkısını koyup getirse bunu da mı sanat olarak kabul edeceğiz" diye sorduğunda diğeri "Evet öyle kabul edeceğiz artık" demişti. Nitekim bu da aynen daha sonra oldu.

        Duchamp daha sonra bir Mona Lisa tablosunun kopyasına bıyık da koymuştu, herkese "Saçma, absürt, bu da sanat mı" dedirten eylemleri bir sanat olarak sunuyordu Dadaist Marcel Duchamp. Sanata karşı sanattı yaptığı.

        Erşan Kuneri’yi üzerinde fazla düşünmeden seyredip de "Bu da dizi mi ya" diye düşünenler duyurulur dizinin temelinde aynen bu Dadaist tavır da olabilir.

        Monty Python's Flying Circus

        Monty Python's Flying Circus
        0:00 / 0:00

        İngiliz yapımı 'Monty Python’s Flying Circus' skeçlerini ilk kez 1972 yılında New York’ta genç bir öğrenciyken özel bağışlarla ve kamu desteğiyle finansmanını sağlayan PBS kanalında izlediğimde kelimenin tam anlamıyla hayretten ağzım bir karış açıkta kalmıştı diyebilirim. Çünkü o güne kadar alışmış olandan tamamen farklı bir şey deniyordu Monty Python. Yıkıcı, absürt, yerleşik ahlak düzenine kuralara tamamen karşı olan, anarşist bir gösteri izliyordum. Skeçlerin bazıları olağanüstü komiktiler de. Sizi hayat, düzen üzerine düşünmeye iterken aynı zamanda güldürebiliyorlardı da.

        Graham Chapman, John Cleese, Eric Idle, Terry Jones, Michael Palin ve Terry Gilliam gibi olağanüstü aktörlerin yarattığı Monty Python ilk kez 1969'da BBC'de yayınlanıp ondan sonra dünyaya yayıldı. Skeçleri yazarak anlatmaya çalışmak manasız onların keyfini ancak seyredince çıkarabilirsiniz. Seyredebilmek için de açık fikirli ve önyargısız olmak gerekiyor. Belki de Erşan Kuneri’yi seyredebilmek için de seyircide bu tür özellikler gerekiyor olabilir.

        Bel atı espri ve bol küfür üzerine

        Bel atı espri ve bol küfür üzerine
        0:00 / 0:00

        Sanki herkes olağanüstü terbiyeliymiş ve hayatında bu kelimeleri hiç kullanmayan centilmenlermiş gibi dizide bol küfür ve bel altı esprilerin olmasından bolca şikayet edildiğini görüyorum.

        Evet bazı sahnelerde bel altı esprilerin oldukça fazla olduğu doğru.

        Cem Yılmaz'ın şovlarında bu tür espriye fazla ihtiyacı olmadan güldürebildiğini biliyorum. Bel altı terbiyesiz espriyi fazla kullanmıyor şovunda. Ben şahsen bel altı ve terbiyesiz mizahtan yanayım. Erşan Kuneri’yi izlerken acaba Cem Yılmaz bu kadar abartılı küfrü ve bel altı espriyi bizleri özellikle rahatsız etmek için bilinçli kullanıyor olabilir mi diye düşündüm. Bence bu da dizide var olan Dadaist tavrın bir başka yönüydü. Kırılgan, aşırı nazik mizaçlı insanlar, onlar kimlerse bu diziyi seyretmeseler daha iyi olur, seyretmezlerse biz de rahat ederiz onlar da.

        Diğer Yazılar