Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        50 yıl önce yazın bugünlerde New York sokaklarındayım. O günü çok iyi hatırlıyorum çünkü insanı çıldırtacak derecede sıcak ve nemli bir hava vardı. Eski tür soğutuculardan çıkan yoğun gürültü şehirde kolektif bir uğultu yaratıyordu. 1972’de şehri serseriler teslim almaya uğraştığından hiç durmayan polis ve ambulans sirenlerine karışıyordu klimaların uğultusu. Sıcak günlerde şehrin elektrik kapasitesi bu yoğunluğa nasıl dayanacak diye düşündüğümü hatırlıyorum o gün. Nitekim 4 yaz sonra tabloid gazetelerin "Sam’in Oğlu" adını verdikleri seri katilin şehirde dolaştığı bir yaz gecesi aniden elektrik kesilmiş ve şehirde iç savaş benzeri bir gece yaşanmıştı.

        1972'de 18 yaşındaydım. Ne kadar değişik anormal şey görsem beni şaşırtmıyordu çünkü her şeyi yeni keşfetmenin heyecanı içindeydim. Hızla bir günah başkenti haline dönüşmekte olan şehir bana ayrıca verdiği entelektüel haz ile de çok çekici geliyordu. Özellikle o günlerde çok canlı olan dergi dünyasını keşfedip yeni yayınları öğrenmek bana büyük keyif veriyordu.

        Şimdiki kafe zincirleri henüz ortada olmadıklarından sokakta içeceğimiz kahveleri ya hamburgerciden ya da sigara ve puro satan dükkanlardan alıyorduk. Sigara deyince o günlerde sinemada film seyrederken bile salonda sigara içmek serbestti.

        REKLAM

        Şehirde amaçsız dolaşırken yani sevdiğim tabirle sürterken ve gördüğüm her yeniliğin peşinden gitmeye uğraşırken o zamanlar hemen her köşede bulunan gazete ve dergi satılan küçük dükkanların önünde durup yeni yayın bulmak arayışı son derece heyecanlıydı. İnternet bu heyecanı da elimizden maalesef almış durumda.

        Şehre 17 yaşımda geldiğimden bir yıl geçmiş olduğu için yayın dünyasındaki konu çeşitliliğine alışmaya da başlamıştım. Fetish Times’dan tutun New Yorker’a Monthly Review’e kadar hepsinin yeni sayılarını heyecanla beklerdim.

        Özellikle ilgimi çeken bir diğer yayın yayın New York dergisiydi bu dergi hala daha yayında, internet sitesi de çok güzel. O zamanlar New York’un başında Clay Felker adında bir olağanüstü yetenekli yayın yönetmeni vardı. Bilmem gazetecilik okullarında Clay Felker ekolü ayrıca okutuluyor mu. Eğer okutulmuyorsa bu bir kayıp bence. Çünkü Felker bugün dergicilik alanında yapılan tüm yeniliklerin, tüm yeni fikirlerin yaratıcı kaynağıydı. Olağanüstü üretken ve harika başlıklar çıkaran bir yayıncıydı. Büyük bir vizyonu da vardı.

        Felker, o dönemde 1968 kültür devriminden de etkilenmiş dünyada bir feminist yayın organına ihtiyaç olduğunu görmüş ve hemen harekete geçmişti. Yayın yönetmeni olduğu New York dergisinin bir eki olarak feminist bir dergi oluşturuldu ve başına da ünlü feminist teorisyen Gloria Steinem getirildi.

        İşte beni o sıcak New York gününde gazete bayinin dergilerin sergilendiği kısmın önünde heyecanlandıran adıyla bile kendini farklılaştıran feminist derginin New York dergisiyle bağlantılı olsa da bağımsız satılmaya başlayan ilk sayısıydı. (Aylar sonra dergi tamamen bağımsız bir yayın olarak piyasada düzenli satılmaya başladı.)

        Bu yaz dünyadaki feminist söylemi değiştirip güçlendiren bu önemli derginin 50. yıldönümü bu yüzden kutlanması gerekiyor diye yazdım bu yazıyı.

        Adıyla bile radikal tavrını koyan dergi

        Adıyla bile radikal tavrını koyan dergi
        0:00 / 0:00

        Bu yeni dergi sadece adıyla bile kendisini diğerlerinden farklılaştırıp, radikal tavrını ortaya koyabiliyordu.

        Yayın yönetmeni Gloria Steinem uzun ad arayışı sonucunda dergiye Ms. adını uygun görmüştü.

        İngilizce'de gündelik yaşamda bekar kadınlara Miss evlilere ise Mrs olarak hitap edilir. Feminist dergi kadına erkek ile ilişkisiyle bağlantılı kimlik tanımlamayı haklı olarak reddettiğinden kadının ilişki durumu hakkında hiç bir ipucu vermeyen Ms. adını kendisine uygun görmüştü. Zaten dergi kadına evleri ve iş hayatı dışında farklı, toplumu değiştirici roller tanımlamaya girişeceğinden bu ad derginin radikal içeriğine de uygundu. O günden bu yana Ms. bağımsız kadının tercih ettiği hitap şekli de olabildi.

        Dergi ondan sonra her sayısında dönemde yeni tartışılmaya başlanan feminist teorilere ciddi bir katkı yaptı ve büyük satış başarısı da kazandı.

        New York dergisi dışındaki yerleşik dergilerin başındaki erkek yayın yönetmenleri bir kadın tarafından çıkartılan bir kadın dergisinin tutmayacağını söyleyip işi küçümsemeye çalışıyorlardı. Ancak bunlar ne kadar yanıldıklarını birkaç ay sonra dergi büyük satış rakamlarına ulaşınca ve abone sayısı da hızla artınca gördüler.

        68 Kuşağı teori yapmaya girişince...

        68 Kuşağı teori yapmaya girişince...
        0:00 / 0:00

        1968 kuşağının eylemcileri 1970’lere gelince eylemlerinin ve bunların sonuçlarının teorisini yapmaya başladıklarından 1970’li yıllar hem teorik dergi yayıncılığı açısından hem de genelde yayın içerik zenginliği açısından çok verimliydi. (Yeni dergilerin sergilendiği sokak köşklerinin önünde o günlerde daima büyülenmiş gibi durmamın nedeni de buydu.)

        Bu teorik tartışma atmosferinde feminist teoriler 70’li yıllar boyunca birbiri ardına bir nehir gibi aktı. Bu tartışma ortamında Ms. dergisinin yayın yönetmeni Gloria Steinem’İn yazdığı teorik yazılar yanında dergide dışardan ısmarlanan usta yazılmış yazıların da büyük rolü vardı.

        O döneme feminist akıma teori sunan yayınları hatırlarken Cosmopolitan dergisi ve onun yayın yönetmeni Helen Gurley Brown’ı da ayrıca ve özenle hatırlamak gerekiyor. Gurley Brown 1962 yılında yayınlamış olduğu ‘Sex and the Single Girl’ (Seks ve Bekar Kadın) kitabıyla dünyada fırtınalar yaratmış ve bekar kadına da erkekler gibi seks arayışı özgürlüğü isteyen tavrıyla radikal bir teorik kopuş yaratmıştır. Bu kitabın başarı rüzgarından da destek alarak Brown 1965 yılında Cosmopolitan dergisinin yayın yönetmeni oldu ve arzu ettiği gibi özgürce seks arayan kadına hayat tarzı tavsiyeleri vererek devrimci bir tavır koydu.

        Ms. dergisi sekste olduğu kadar onun dışında da hayatın her alanında özgür ve bağımsız kadının alacağı tavırlar için teorik temeller oluşturmaya çalışırken Cosmopolitain dergisi ise satışı çok olan dergiler ile rekabet etmek zorunda olduğundan konuları çok daha popülerleştirerek anlatmayı tercih etti. ama şurası da muhakkaktır ki bugün kadın hareketi belirli bir düzeye ulaşmışsa bunun hem Ms. dergisinin teorik katkılarına hem de Cosmoolitan dergisinin konuları popüler gündelik dilde anlatan tavrına da borçludur, bunu unutmamak gerekiyor.

        8 kollu özgür kadın

        8 kollu özgür kadın
        0:00 / 0:00

        New York dergisine bağlantılı olarak yayınlanmasından birkaç ay sonra Ms. dergisinin bağımsız düzenli yayınlanan dergiye dönüştürülmesi kararı alındı. Derginin ilk sayısında 8 kollu Hindu tanrıçası Kali’nin resmi kullanıldı. Kapaktaki Kali sekiz elinin her birisinde bir ayna, telefon, direksiyon, saat, makyaj malzemesi, mutfak malzemesi de tutuyordu. Bu kapak ile yayın yönetmeni Steinem çağımızda bir kadının ev ve iş hayatı arasında nasıl bölündüğünü ve hem iş hayatında başarılı olurken hem de ev hayatını düzenlemek zorunda olduğunu ve bu arada bir de güzel görünmek zorunda olmasının getirdiği yükü anlatıyor ve özgürlüğünü isteyecek kadının bu karmaşık talepler arasında nasıl doğru tavırla bir öncelik seçimi yaparak kişiliğini koruyabileceğini sorguluyordu. Nitekim dergideki teorik yazıların çoğunluğu da bu konulara ayrılmıştı.

        Ms. dergisinin kapak tarihinde DC. Comics şirketinin kadın süper kahramanı Wonder Women’ın da ayrı bir yeri vardır.

        Gloria Steinem, Wonder Women karakterini bir feminist sembol olarak tanımlamayı arzuluyordu. O günlerde bilim kurgu dünyasında çok etkin bir yazar olan Samuel Delany de Wonder Women dergisinde yazılar yazmıştı. Wonder Women çizgi roman karakteri de iyi bir kapak fikriydi ama 8 kollu Kali'nin etkisi çok fazla olmuştu okuyucunun üstünde.

        Diğer Yazılar