Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU konuyu yazıp yazmamak arasında uzun süre gidip geldim.

        Henüz yüzeye tam çıkmamış olası bir gerginlik üzerine yazmanın, yüzeye çıkış sürecini hızlandırıp hızlandırmayacağından duyduğum kuşkuydu bu tereddüdümün nedeni. Ancak gerginlik kaynağı o kadar net görülüyor ki, bunu görmezden gelmenin kimseye yararı olmayacak.

        "Şimdiden gerekli uyarılar yapılırsa, belki gerginlik tahammül edilmez hale gelmeden ve bir kopukluk yaşanmadan önce tedbir alınması imkânı olur" diye düşündüğüm tehlike üzerine şimdiden yazmaya karar verdim.

        İSTİKRAR BOZULABİLİR

        Bu tereddütleri yaşamamın bir nedeni de bu ülkede Gülen hareketi ile AK Parti arasında bir kopuşun yaşanmasını çok isteyen ve bunun için çok aktif biçimde uğraşabilecek bir çevrenin olduğunu da bilmemdir.

        İkisi arasındaki kopuşun, ikisine karşı bir siyasi hareketlenme için vesile yaratacağını düşünebilecek bu çevrelerin ekmeğine yağ sürmek istemem. Ben bu ülkenin, genel çerçeve olarak doğu yolda yürüdüğünü düşünenlerdenim.

        Birçok yanlış yapılıyor bu yolda, elimden geldiğince uyarılarımı da yapıyorum bu yanlışlar üzerine. Ancak genel hatlarıyla yürünen yolun doğru olduğunu düşünenlerden birisi olduğumdan, bu hatalar da düzeltildiğinde geleceğin daha parlak olacağına inanıyorum.

        Yakın bir gelecekte Gülen hareketi ile AK Parti iktidarı arasında ciddi bir gerginlik olması ihtimali, Türkiye'nin yürüdüğü yolda çok ihtiyacı olan istikrarı fena halde bozacak bir olaydır.

        GELECEK YILLAR

        Bu olası büyük gerginlik, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda en hassas konusu olan Cumhurbaşkanlığı veya başkanlık seçimini kriz haline dönüştürebilecek bir meseledir.

        Meseleye hızla çözüm getirilmesi güç gözüküyor, ama taraflar olası bir gerginliğin nasıl büyümeden atlatılabileceği üzerinde düşünmeye şimdiden başlasalar iyi olur.

        Gördüğüm bu potansiyel gerginliğin nedenlerini kısaca anlatayım ve sonra da çözüm hakkında neler yapılabilir bunu da düşünmeye geçeriz.

        CEMAAT VE AK PARTİ

        AK Parti bir süredir özellikle bölgesel dış politikasında tarihsel kökeni Mısır'da bulunan Müslüman Kardeşler hareketiyle yakınlaştı. Bölgede müttefiki olarak Müslüman gruplar arasında Müslüman Kardeşler'i seçti.

        İdeolojik yakınlaşma o kadar güçlendi ki AK Parti Kongresi'ne Müslüman Kardeşler'in önemli insanı, Mısır Cumhurbaşkanı şeref misafiri olarak davet edildi.

        Başbakan Erdoğan için Müslüman Kardeşler'e yakınlaşma sadece bir dış politika manevrası olarak görülmüyor, aynı zamanda kendi partisinin iç politikaya da yaklaşımını "Müslüman Kardeşler"leştirmeye başladı.

        Gelelim meselenin potansiyel gerginlik yaratacak boyutuna.

        GÜLEN HAREKETİ HAZZETMİYOR

        Gülen hareketi, kendisini Müslüman Kardeşler'e hiç yakın hissetmiyor, yakın hissetmediği gibi bu hareketten hiç de hazzetmiyor.

        Aralarındaki bu kopuşun belki teolojik nedenleri de vardır ama bunları ben iyi bilemem. Ayrıca deist olduğunu açıklamış bir insandan Gülen hareketi ile Müslüman Kardeşler arasındaki teolojik görüş ayrılıklarını tespit edip yazmasını istemek de bir haksızlık ve adaletsizlik olurdu.

        Benim gördüğüm kadarıyla Gülen hareketi, Müslüman Kardeşler'e ideolojik olarak uzak duruyor. Teolojik ayrılıklar ağır hassaydı belki onların konuşma yoluyla halli daha kolay olabilirdi, ama ideolojik ayrılıkları çözmek o kadar da kolay değil gibi gözüküyor.

        Gülen hareketi, Türkiye'nin bağrında doğmuş, Türkiye'ye özgü bir hareket olmakla övünüyor. Ve hareketin içindekilerin ifade ettiklerine göre kendileri Arap dünyasına ait olan her türlü akıma ve harekete uzak duruyorlar. Müslüman Kardeşler gibi Arap dünyasına ait olan hareketlerin çok içine kapalı, tutucu olduklarını, bunun da kendilerine katiyen uymadığını anlatıyorlar.

        Gülen hareketi, hizmet olarak tanımladıkları çalışmalarının modern dünyaya açılımının diyalogla yürüdüğünü vurguluyor.

        Bu nedenle Müslüman Kardeşler'in bakış açısı ile Gülen hareketi arasında bir uzlaşmaz çelişki var gibi gözüküyor.

        Eğer bir ortak ilerleme yolu açılmazsa ve bir şekilde uzlaşma sağlanmazsa Gülen hareketinin, AK Parti iktidarının Müslüman Kardeşler'e yaklaşan politikalarına destek vermesi kolay gözükmüyor.

        Üst düzeyde konuşmalar yapılabilseydi belki bir anlaşma, uzlaşma olabilirdi, ama Fethullah Gülen, Başbakan'ın yaptığı çağrıya rağmen Amerika'da yaşamayı sürdürdüğünden ve bir Başbakan, bir cemaatin lideriyle oturup ülke politikasını konuşamayacağından bu uzlaşma yolunun nasıl açılacağı da şu anda meçhul.

        Eğer üst düzeyde aracılar devreye girmezse diyaloğun nasıl başlayacağı şimdiden belli değil. Diyalog şimdiden başlatılmazsa bu ideolojik kopuşun yakın gelecekte ciddi gerilimler yaratacağını söyleyebilirim.

        GÜÇ DAĞILIMI

        Müslüman Kardeşler'in dünyaya bakışı ve sosyal konulara yaklaşımı, Gülen hareketinin bakışı ve yaklaşımıyla yüzde 100 ters gözüküyor.

        Bu yüzden cemaatin, bu durumda AK Parti'ye destek olmayı sürdürmesi güçleşebilecek gibi gözüküyor.

        Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan'ı ve iktidarın gücü var, diğer yanda ise bir hareket bulunuyor. "Aralarındaki güç dağılımı o kadar dengesiz ki, AK Parti iktidarının cemaatin ideolojik yaklaşımlarıyla ilgilenebileceğini düşünmek Türkiye gerçeklerini bilmemek anlamına gelir" diyenler de mutlaka çıkacaktır. Evet bunu kabul etmekle birlikte Gülen hareketinin oy desteği sağlama gücünün hayli fazla olduğunu da görmeliyiz.

        En son olarak Anayasa referandumunda gösterilen bu oy sağlama gücünün Cumhurbaşkanlığı seçiminde de çok ihtiyaç duyulan bir potansiyel olacağını görmek gerekiyor.

        CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

        Eğer bu böyleyse o zaman da cemaatin bugünkü koşullar değişmediği takdirde Cumhurbaşkanlığı seçiminde tavrının nasıl olacağını şimdiden kestirebilmek mümkün değil. Bugünkü ideolojik kafa karışıklıkları sürdüğü takdirde Gülen hareketinin, başkanlığa veya Cumhurbaşkanlığı'na aday olacak Erdoğan'a desteğinin otomatik olarak gideceğini doğrusu ben göremiyorum.

        Belki meselenin benim bilmediğim başka boyutları da vardır ve ben bu yüzden yanılıyorumdur, ama şu anda elimizde bulunan açık istihbarattan, yani gözümüzün önünde olan bitenlerden çıkardığım sonuç bu benim.

        Ülkenin istikrarını bozabilecek yaklaşan bir gerginlik kaynağı üzerine de uyarı yapmak benim görev tanımım içinde bulunuyor.

        Diğer Yazılar