Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜNÜN sorunlarını çözmek için tarihi bilmek gerektiği düşüncesi hâkim ve yaygındır. Ancak 21 'inci yüzyıl koşullarında Türkiye örneğinde olduğu gibi tarihi bilmek ve ona dayanmak, günümüzün sorunlarını çözmeye engel de olabiliyor.

        Bu engellerin neler olabileceğini barış sürecinde net görüyoruz. Sürece karşı olanlar, milliyetçi söylemi kullanıyorlar. Süreçten yana olanlar da onlara karşı durabilmek için milliyetçi söyleme girebiliyorlar. Ve sonunda "Kim daha fazla milliyetçidir" gibi potansiyel tehlikeleri çok fazla olan bir yarış başlıyor.

        Her türlü milliyetçilik, sorunlu ve tehlikeli bir kavramdır. Çünkü direkt duygulara hitap eder. Duygularla düşünmeye alışmış olan beyinlerimiz, duygularımızın algıladıklarını araya anlama, anlamlandırma faaliyetini koymadan direkt bilgi olarak varsayar ve rasyonel bir sonuca ulaşma şansı tamamen ortadan kalkar.

        Milliyetçilik kavramı dışında "geçmiş" kavramı da sorunludur. Aslında objektif bir geçmiş yoktur. Yani herkesin aynı dersleri çıkarabileceği ve bugünkü sorunları çözmemize yardımcı olacak bir geçmiş bulunmamaktadır. Geçmiş, birileri tarafından bugün kurgulanılır.

        Bahsedilen geçmiş, daima ideolojik bir tasarımdır. Burada geçmişin olaylarının olmadığını ve bir tarihin bulunmadığını söylemiyorum elbette. Ancak o geçmiş, ancak birileri ona anlamlar verdiği, tanımlamalar yaptığında var olabiliyor ve anlamamıza hazır olabiliyor. Anlayacağınız, geçmiş dünyadaki her ülke için zor ve sorunlu bir kavramdır. Türkiye gibi imparatorluktan ulus devlete geçmiş olan ülkeler için geçmiş daha da zor ve sorunludur.

        Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması sürecinden bu ulus devlet çıkarken, bu ülkenin az sayıdaki entelijansiyası büyük zihinsel ve ideolojik travma yaşadı. Birden hem kendi geçmişine hem de kendi toplumunun gerçeklerine yabancılaştı.

        Adına Türkiye Cumhuriyeti denilen bir ulus devletten bir ülke oluşturulacaktı. Ve bu ulus devletin ayağını sağlam basabilmesi için Türk kavramının geçmişinin ortaya çıkarılabilmesi gerekiyordu. Bu sanıldığı kadar kolay bir iş değildi. Çünkü her etnik kimlik, bugün varlığını sürdürebilmek için kendine bir geçmiş yaratmak, yazmak zorundadır. Bu geçmişte bugüne yardımcı olması için masallar, olağanüstü olaylar, zaferler ve güç olması gerekir. Türkiye de oluşum aşamasında bu geçmişi oluşturma işine girişti.

        Büyük ulusal anlatı dönemi başladı. Türk'e bir geçmiş oluşturmak, ona anlı şanlı bir geçmiş vermek için edebiyat alanında büyük girişim başladı. Önemli bölümünde hamaset edebiyatı olan bu kitaplarda Türk'e geçmişte efsaneler, masallarla bir şanlı tarih oluşturuldu ve bugünün etnik kimliği yaratıldı.

        Örneğin, geçmişin sembolü kurt ortaya çıkmadan önce benim bildiğim aslan ve kartal da denendi ama sonunda kurtta, belki de daha şık olacağı için karar kılındı. Üstelik edebiyatta yazanın ideolojik tavrına göre değişen geçmişler de yazılabiliyordu.

        Böylece milliyetçi muhafazakâr ve dindar geçmişler de ortaya çıktı. Bunlar edebi metinler olduğundan, abartılı diller de kullanıldığından bu geçmişler insanlarda büyük heyecanlar yaratabiliyordu. Sonunda güçlü bir Türk geçmişle bugün yaratıldı ve başarıya ulaşıldı. Ama bu başarı aynı zamanda büyük başarısızlıklara ve tıkanmalara da yol açtı.

        Büyük anlatılarla oluşturulan bu geçmiş, gerçek tarihi anlamaya çalışmamızı engelliyordu. Ayrıca bugün duygularımıza hitap eden kimlikleriniz, bugünün gerçek sorunlarını, örneğin Kürt sorununu çözmemizi de engelliyordu.

        Yani büyük ulusal anlatı döneminde yaratılan masallar, efsaneler ve kimliğin hayaleti bugün de güçlü biçimde aramızda dolaşıyor. Özellikle güçlü milliyetçi söylemler, bugün barış sürecini de tehdit eder halde.

        Bu yüzden bazen geçmişi anlamaya çalışmak değil, bugüne ait 21'inci yüzyıl koşullarına uygun yeni kavramlarla konuşmak ve düşünmeye çalışmak gerekebilir. Bu yaratıcı olmayı gerektiren ve geçmişe sığınmayı yeterli görmeyen bir tavırdır. Ama zor olanı başarmadan bugünleri de başarmak imkânsız görülüyor.

        'Öteki'yle dilde farklı olunduğunda

        EĞER "öteki" kavramıyla düşündüğünüz insanlarla dilde farklıysanız ama buna rağmen öteki sorunsalından çıkmak, eskinin ötekileriyle buluşmak ve "biz" olmak istiyorsanız, farklı olanı değil ortak paylaşılanları arayıp bulacaksınız. Bu tabii ki din olabilir ama herkes dindar olmadığından daha kapsayıcı şeyler de bulmak gerekecektir.

        Örneğin, kültürel olarak paylaştığımız değerler olabilir bu. Edebiyat, şiirler, şarkılar, hatta cenaze ritüelleri de olabilir. Ben kendi açımdan yemek alanında paylaştıklarımızı bulmak istiyorum. Evet, paylaşılan yemek, öteki kavramını güçlü bir biçimde ortadan kaldırabilir. Bu nedenle Kürt yemeklerine ayrılacak Mr. Gurme programının bir yandan barış sürecine de katkı yapacağını düşünüyorum.

        Mutlaka bu dönemde okunması gerekiyor

        BÜYÜK ulusal anlatının kitaplarının incelendiği müthiş bir kaynak var elimizde. Murat Belge'nin "Genesis, Büyük Ulusal Anlatı ve Türklerin Kökeni" adlı kitabı bir süredir hak ettiği gibi tartışılmayan, üzerinde yazılmayan bir kitap. Ama bugünleri soğukkanlı düşünebilmek ve duygularımıza çekidüzen verebilmek için tam da şimdi okunması gereken bir çalışma bu. Üstelik bilimsel ama çok da zevkle okunuyor.

        Diğer Yazılar