Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki Cumhurbaşkanı yurtdışından geldi, sordular:

        Başbakan, 2013 eylülünde, bakan iken ABD’de Gülen’i sizin de bilginiz dahilinde ziyaret ettiğini söyledi.

        Başbakan’ı da “keşfetmiş” olan, o henüz “bağımsız akademisyen” iken partiyi kurmuş, başbakanlık, Dışişleri bakanlığı yapmış önceki Cumhurbaşkanı dedi ki:

        Benimle ilgili kısmında yanlışlık var. Ben sonradan öğrenmiştim!

        ***

        Yanlışlık” bir değil tabii…

        Ama demeye getiriyor ki, Benim değil, o günkü Başbakan’ın bilgisi dahilindedir.

        Olay şu:

        TC Dışişleri Bakanı, Başbakan’ın da bilgisi ve belki isteğiyle, ABD’de cemaat liderini ziyaret ediyor…

        Hani şimdi“terörist, hain, paralel, ajan” diyorlar ya, onları!

        ***

        Ziyaret”, kasaların, kutuların, sıfırların, fısıltıların ortaya saçılmasından sadece üç ay önce.

        Ziyareti yapan bugünkü Başbakan diyor ki, “Elimizde istihbarat raporları vardı. Neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Ne çevirmekte olduğunu biliyorduk.”

        Yani “ne yaptıklarını bildikleri”, bugünkü sıfatları, iddia ve iddianameleriyle bir “paralel, terör, casusluk şebekesi”nin liderinin ayağına gidiyor o günkü Dışişleri Bakanı, bugünkü Başbakan!

        Interpole’e vereceğine kendi gitmiş!

        İstihbarat raporları”nın gereğini yapmak yerine, “son bir hamle” yapıyor.

        Sanırsın ki kovboyların aniden kapıyı tekmeleyip girdiği. Silahları çektiği bardır, Teksas’tır; oysa Pensilvanya’dır!

        Şöyle düşünün; tabii 2013 sonundan beri hep söylenen “PKK’dan daha tehlikeli terör örgütü” sözlerini dikkate alarak; zaten her an en güçlü kelimenin “terörist” olduğunu bilerek:

        Misal, bakan Kandil’e gitmiş, “son bir hamle” yapıyor…

        Ne bileyim, Yunanistan’daki kamplara gitmiş, “son bir çağrı” yapıyor!

        Tabii Ankara’yı dinledikleri anlaşılan ABD ile Almanya’ya herhangi bir hamle yapılamıyor Hamlet!

        ***

        Buna devlet diyoruz, hukuk devleti bile diyoruz.

        İstihbarat raporları” var ama artık her kimse onlar, “kasalara, kutulara, para istiflerine kadar” dinlendiklerinin farkında değiller.

        17 Aralık’ta darbe önlemeye çalışan kimse gördünüz mü; herkes evdeki istifleri halletme peşindeydi!

        Raporlar var ama kalkıp “örgütün ini”ne, ayağına gitmişler!

        Ortada bir örgüt varsa, zaten o güne kadar ne olduysa, ne istedilerse verilmişse, “kumpasları”na ortak olunmuşsa, “bir emirleri var mı” diye sorulmuşsa, devleti, hükümeti temsilen “inlerine, ayaklarına” gidilip “sivil toplum alanında tutabilir miyiz” diye bir bakılmışsa, kusura bakmayın Sayın Savcı ama, bu nedir?

        Bu ülkede yaşlılar, analar, babalar, küçük çocuklar “terör örgütüne yardım, yataklık, propaganda suçu”ndan hırpalanmadı, hapse atılmadı mı, bazen yok edilmedi mi?

        13 yaşında gözaltına alınıp yok edilen Seyhan Doğan’ın annesi, evladının akıbeti peşindeyken bir de işkence görmedi mi; evladının kemiklerini bulamadan ölüme sürüklenmedi mi?

        Nedir bu imtiyaz şimdi!

        ***

        Başbakan o günler için diyor ki, “Fırtına gelir ya, hissedersiniz.”

        İşte öyle bir şey, rahmetli Çiğdem Abla, rahmetli Melih Ağabey, Allah uzun ömür versin Erol Ağabey:

        İşte o an bir fırtına kopar… Sanki o an yer yerinden oynar… Hoyrat bir rüzgar eserken… Sallanan gemi misali… Sallanır durur içimde dünya.”

        Nitekim “fırtına” üç ay sonra kopmuş ama “hisli” iktidar mensupları ve mahdumları “Sıfır darbesi”ne fenersiz yakalanmıştı.

        Oysa eldeki istihbarat raporları ve neyi hedeflemekte, ne çevirmekte oldukları bilgisiyle kasaların, kutuların avroların, dolarların çoktan sıfırlanması gerekirdi Reza!

        Hem aklına geliyor insanın; madem “darbe” idi, darbecilerin hedef aldıkları dört adet bakan nerede şimdi? Neden sıfırlandılar, öyle buruşuk avro-dolar istifleri gibi?

        ***

        Bir şey daha var ki, iktidarın hayal gücünün de artık ne kadar sınırlı ve sinirli olduğunu gösteriyor.

        Daha önce bir, iki kez Akdoğan da aynen böyle söylemişti; şimdi Başbakan aynısını diyor:

        Darbe olacak, Gülen Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti.”

        Hocam, siz “İran Devrimi”ne darbe mi diyorsunuz?

        Öyle mi öğrendiniz, öyle mi öğrettiniz?

        İranlı muhataplarınıza da söylüyor musunuz? Fidan da öyle mi diyor?

        İkinci evimiz” denen İran’da rejim darbeyle mi geldi?

        İran Devrimi” bir darbeyse, esasen Humeyni’den, İran, İran devrimi ve herhangi bir devrimden pek hoşlanmayan Gülen bir şekil Humeyni ise; Şah kim biliyor musunuz; siz burada kimi Şah biliyorsunuz?

        ***

        Belki de dünyanın en şanssız başbakanı…

        Çünkü şimdiki cumhurbaşkanı da yalanlıyor, sıfırlıyor…

        Önceki de!

        Ama insan şansını, bahtını biraz da kendi yaratır…

        Tabii Allah izin verirse!

        Diğer Yazılar