Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -PARİS-

        Pierre benden kısa süre önce doğmuş. Ben İstanbul’da, bir darbe öncesi gerilime doğarken Pierre, ablası ve ağabeyinin ardından 3. çocuk olarak “Cezayir Muharebesi”nin ya da “Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi”nin bağrında. “Fransa’nın Cezayir İşkenceleri”nin ortasında.

        Ben babamı Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk askeri darbeden 3 yıl sonra kaybedecektim. Pierre daha bir aylıkken, yani doğduğu sene kaybetmişti 26 yaşındaki babasını.

        Benim doğduğum yerde, seçilmiş “Demokrat” iktidar da, darbe ve sonrasındaki hükümet de (Kurtuluş Ordusu’na biraz silah yardımı ile kısa süreli Ankara ofisi) dışında, Osmanlı’nın İspanyollar'dan kapıp 300 yıl sonra Fransızlara verdiği “Sömürge Cezayir’in bağımsızlığı”ndan ziyade “Sömürgeci Fransa’nın acımasızlığı”na destek çıkmıştı.

        Pierre’in matematikçi babası ise, “Sömürge ordusu”ndan bir Fransız jandarmanın “beyaz” oğlu olduğu halde, siyasi, insani ve vicdani olarak “Cezayir’in bağımsızlığı” için mücadele etmişti.

        KABUL VE ÖZÜR

        İşte yaşıtım Matematikçi Pierre (2 yaş büyük ağabeyi Louis artık yaşamıyordu) ile 3 yaş büyük ablası Matematikçi Michele ve 87 yaşındaki anneleri Josette Audin geçen Perşembe Fransa Cumhurbaşkanı tarafından “resmen” ziyaret edildi.

        Josette Audin, Fransa Cumhurbaşkanı Macron
        Josette Audin, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

        Fransa Devleti ile milleti, Cumhurbaşkanı kararıyla, “Cezayir Komünist Partisi Üyesi, Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele eden üniversite asistanı Matematikçi Maurice Audin’in, Haziran 1957’de, kendisini evinden alan Fransız ordusu askerleri tarafından işkenceyle öldürüldüğünü resmen kabul etti.”

        Cumhurbaşkanlığı açıklamasında, “Cumhurbaşkanı Macron, Fransa milletinin bu konuda bir hakikati teslim etmesinin zamanının geldiğine karar verdi” dendi.

        O kadarla da kalmadı:

        Macron, “Audin’in öldürülmesinin sorumluları varsa, resmen oluşturulmuş bir tutuklama, hapis ve infaz sistemi tarafından mümkün kılınan bir şeydi bu” dedi.

        Yani şahıslar bir yana, “Fransa’nın tüm Cezayir suçları”nın kapağı kaldırılacak, arşivler açılacak, tarihin hakikati ve hakkı belki teslim edilebilecekti!

        NİHAYET

        Cezayirliler bunu “Nihayet” diyerek, “Bir başlangıç” kabul ederek ve devamını talep ederek, Fransa’nın Cezayir topraklarındaki nükleer denemelerinin verdiği zararı da gündeme getirerek çok olumlu karşıladı.

        Paris “İnsanlık Müzesi”ndeki Cezayirli kafataslarının hakikati de istendi.

        Fransız Genelkurmayı, “Ordunun topyekun suçlanması endişesi”ni sızdırdı.

        Aşırı sağ dışında, medya ve kamuoyu destekledi. “Tarihi bir dönüm noktası” dendi.

        Bir önceki Sosyalist Cumhurbaşkanı Hollande da, “Audin sevkiyatta kaçıp kayboldu” şeklindeki resmi tarihi reddetmiş, “tutukluyken öldüğünü” beyan etmiş ama bu adımı da atmamıştı.

        Onun selefi merkez sağ Sarkozy ise, 1957’den beri kocasının hakikati peşinde olan Josette Audin’in mektuplarına cevap bile vermemişti.

        Macron’un girişimi, daha önce Cumhurbaşkanı Chirac’ın “Vel d’Hiv Hadisesi” yani “Kış Hipodromu”nda Fransız polisinin topladığı Yahudilerin Nazilere teslimi ve toplama kamplarına sevki ile katlindeki devlet sorumluluğunu kabul etmişti. Her ne kadar, esas devlet sürgünde iken iktidarda Nazi işbirlikçisi bir devlet olsa da!

        3 BİN KİŞİDEN BİRİ

        Askerlerin elinde işkenceyle öldürülen Jandarma çocuğu Maurice Audin, Cezayir’de aynı şekilde yok edilen 3 bin kişiden biriydi.

        Maurice Audin
        Maurice Audin

        Babasının görevli olduğu Tunus’ta doğmuş, sonra Fransa’da yaşarken Alman işgali sırasında Cezayir’e gelmişler, epey bir süre “yatılı askeri okul”a devam etmiş, parlak bir matematikçi olmuştu.

        Sömürgecilik karşıtı komünist olarak, çocukları 2 ile 1 yaşında ve sonuncusu 1 aylıkken, 21 Haziran 1957’de işkencede yok edildi.

        O dönem Fransa’nın önemli matematikçileri ve aydınları onun hakikatinin ortaya çıkması için büyük çaba harcadı: Albert Chatelet, Laurent Schwartz gibi matematikçiler mesela. Ünlü tarihçi Pierre Vidal–Naquet, Audin’i hemen ölümsüzleştiren bir kitap yazdı 1958’de.

        Öldürüldüğünde, Audin tezini bitirmiş, üniversitede sunmayı bekliyordu.

        1958 sonunda Paris’te onlarca akademisyen, yüzlerce öğrenci ve dinleyici ile düşünürlerin önünde tezi sunuldu ve kabul edildi!

        GENERAL MASSU

        Audin 8 yaşında işgal altındaki Fransa’dan sömürge Cezayir’e geldiğinde, 32 yaşındaki genç General Massu, İngiltere’deki müttefik kuvvetlerin içindeki General De Gaulle ile “Fransız Kurtuluş Ordusu”na katılmıştı.

        General Massu
        General Massu

        Zaten hep sıkı De Gaulle’cü kaldı.

        Fransa’nın “kurtarılması”ndan sonraki görevleri hep kendileri de “kurtulmak” isteyen sömürgeleri bastırmak, başka “Kurtuluş orduları”nı ezmek oldu: ABD müdahalesinden önce Fransız işgalindeki Vietnam’da vardı. Kendi kurduğu özel paraşüt birliğiyle Mısır’ın “millileştirmek” istediği Süveyş Kanalı’na ilk kendisi atladı.

        Sonra da Cezayir.

        “Cezayir Muharebesi” denen “Fransız işgal ordusu ile Cezayir Kurtuluş Ordusu gerillaları” arasındaki ve elbette işgalcinin işkence kustuğu dönemde “Komutan” oydu.

        Bugün hakikati teslim edilen Audin ve yüzlerce Cezayirli onun emriyle, onun adamları tarafından öldürüldü. Başkent çarşısının erkek nüfusunun üçte biri o sorgulara maruz kaldı.

        Yardımcısı General Aussaresses sonradan itiraf edecekti:

        “3 bin Cezayirli yok edildi. 25 infazda bizzat bulundum. İntihar denenler yalandı. General Massu’nün bilgisiyle oldu. Tek pişmanlığım vardı: İşkencede kimileri dişe dokunur bir bilgi veremeden ölüyordu!”

        Cezayir Vilayeti Genel Sekreteri Teitgen ise o zamandan bildirmişti Paris’e: “Tamam, General Massu Cezayir Muharebesi’ni kazandı ama bunun manası savaşı kaybediyor demektir!”

        İŞKENCECİ “KAHRAMAN”

        Massu tarihe “işkenceci” diye karalandı ama esas “kahraman” diye yazıldı; onca madalyasıyla.

        Ve Fransa’nın “Cezayir yenilgisi” gündemdeyken ve De Gaulle iktidara gelmişken, Cezayir’i bırakmaya karşı çıkan çok sayıda general bir darbe girişiminde bulundu. Paris’e paraşütçüler indi. Massu, “girişimi bildiği halde” darbeye katılmadı; kimi tarihçiye göre böylece “Anavatandan sonra Anayasa’yı da kurtarmıştı.”

        10 yıl sonra Massu Almanya Baden Baden’de Fransız işgal kuvvetleri komutanıydı. Ve Cezayir’in çoktan gitmesi bir yana, nefret ettiği “Komünistler, solcular, işçiler, öğrenciler” Paris’te barikatlar kurmuş, genel grev yayılmış, neredeyse “devrim” olacaktı.

        Charles De Gaulle
        Charles De Gaulle

        O kadar ki, “kahraman General” Cumhurbaşkanı De Gaulle, Başbakan Pompidou’ya bile haber vermeden helikopterle adeta “kaçti.” Ve soluğu Baden Baden’de Massu’nün yanında aldı.

        Bir zamanlar “Massu hala aptal mı” diye sorup “Evet, hala De Gaulle’cü” cevabını aldığı General bir kez daha yardımına koştu. Tüm desteğini ve tavsiyelerini verdi. De Gaulle döndü, görevi bırakmadı (bir yıl sonra pes edecekti) ve “Devrim ihtimali” yok oldu!

        De Gaulle öldüğünde, onun kabrine, 200 kilometre yolu at sırtında alarak gitti Massu...

        3 küçük çocuk babası 26 yaşındaki Audin (ve onca genç Cezayirliyi) öldürten General, 94 yaşına kadar yaşamıştı!

        SORGU

        O günlerin bir başka tanığı da 92’sine kadar yaşadı.

        Kökeni Rusya Yahudisi olan, Londra doğumlu ama ailesi Paris’e yerleşmiş Henri Alleg.

        Henri Alleg
        Henri Alleg

        Dünyayı gezmek isterken Cezayir’e vardı ve kaldı. Gazeteciydi. O da arkadaşı Audin gibi Cezayir Komünist Partisi üyesiydi. Parti gazetesini yönetiyordu.

        General Massu’nün kitle tutuklamaları, işkenceleri ve katliamı başladığında, aslında yeraltındaydı ama o gün arkadaşı Audin’in evine koştu. Ne var ki Audin, önceki gün çoktan alınıp ölümüne işkenceye sokulmuştu. Evde askerler onu da bekliyordu.

        Alleg de “Gegene” denen elektrik, su, sopa işkencesine sokuldu.

        Arkadaşının öldürülmesi belki de onun hayatını kurtardı; bir de Paris’te onun için mücadele eden eşi. Onca Cezayirliyi öldürürken ikinci bir “beyaz”ı öldürmediler belki. Naklettiler.

        İşkence altındayken yıllardır Türkçe de yayınlanan “Sorgu”yu yazdı, işkenceyi anlattı hapishane içinden.

        Kopyalar Fransa’ya ulaştı; Komünist gazete L’Humanite “Fransız ordusunun Cezayir işkenceleri”ni yayınlamaya başladı; kitap da çıktı. Ve hemen gazeteye baskı, kitaba toplatma geldi, “Askerin moralini bozuyor” diye.

        Kitaba da önsöz yazan Sartre, Malraux Mauriac gibi düşünür ve yazarlar tavır aldı.

        Alleg Fransa’da bir cezaevine nakledildikten sonra, hastanedeyken kaçtı. Çekoslovakya’ya gitti.

        1962’de Cezayir bağımsızlığa gittiğinde, kurtuluşu için mücadele ettiği ülkeye döndü. Ama parti bu kez de Cezayir’in bağımsız tek parti yönetimi tarafından yasaklandı. O yine kaçaktı! 2013’deki ölümüne kadar sık sık gitti Cezayir’e. Audin’in işkencede öldürülmesine dair ilk büyük tanıklık onundu.

        ÇÜRÜME

        Tarih acımasızlığın, merhametsizliğin tesisi ve icrasında çok hızlı ama hakikatin tesliminde çok yavaş davranabiliyor.

        Bunun bir sebebini Alleg’in “Sorgu” kitabından aktarayım:

        “Dünyada olmayacak bir şey yok. 1958. Cezayir’de halka sürekli ve sistemli işkence yapılıyor. Bunun validen köylüye herkes biliyor ama kimse konuşamıyor. Fransa da işgal altındaymışçasına suskun.

        Saf değil, iğrenciz!

        Vicdanımız rahatsız olmuyor.

        İdareciler bizi çürüten bir bilinmezlik içinde tutup suç ortaklarına çevirmek istiyor.

        Dürüst gazeteler tanıkların anlattıklarını yayınladı. Geri dönen askerler anlattı.

        Aslında bunlar bile ahlakın yozlaştırılmasına yarıyor:

        Çünkü toplum ormanında her şey kayboluyor ya da körleşiyor!”

        Diğer Yazılar