Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kısmen dünkü yazının da devamı.

        “Tek kişilik sınıf mücadelesinden sevgi ve saygılarla” yani.

        Tek bir banka çalışanının mücadelesiyle bile, hem çalışan hem hakları hem müşteri yükleri açısından adımlar atıldığını yazmıştım.

        Hükümet, Meclis komisyonu ve nihayet BDDK’da iz bırakmıştı o mücadele.

        Ve kimi haraç-faizde indirime, çalışanların öğlen dahil, aşırı mesailerle köleleştirilmesine karşı düzenlemelere yol açmıştı.

        Bankalar ise, “kârdan zarar” etmişti.

        ***

        “Faiz lobisi” derken Başbakan muhtemelen bu meseleleri de kast ediyordu.

        Bir açıdan bakarsanız, “lobi” ne kelime, iştahıyla, arsızlığıyla tam “faiz bobisi”!

        Tamam da, 10.5 yıl iktidar olup bankaların hem çalışanı hem alışanı çifte kavurmasına “müsaade eden” bir de iktidar-iktikâr lobisi olması lazım!

        Ayrıca, hem çapulcu hem faiz lobisi militanı olmak, bakmayın kimi banka Ceo’sunun, TÜSİAD zevatının heyecanına, özünde epey zor iş.

        Çok konuşan, çok oynak, kaypak cilalı burjuva zihniyeti başka…

        Askerde de, işyerinde de, sokakta da çok çok ölen Ostim işçisi Sarısülükler, mütevazı ailenin öğrenci evladı Korkmazlar başka!

        İnsanların her itirazını, her talebini gazla hamhumşaralop yapmak yerine; herkesi durmadan terörist ilan etmek yerine; bilemedin, kızınca iki şirket bir banka cezalandırmak yerine; adaletsiz sistemin özüyle mücadele etmek, değiştirmek daha zor oluyor tabii.

        Ve hatta, haşa, ne demek oluyor!

        Çünkü o zaman düzen sarsılıyor!

        Sadece “beyaz sermaye” değil, bir bütün olarak “sermaye” rahatsız oluyor.

        Yani, tek tek basarak ceza vermek başka; sistemin bütünüyle oynamak başka.

        Biri geçici, yüzeysel, değişken, nokta atışı; diğeri köklü, sınıfsal.

        ***

        Vurulanlardan 16 yaşındaki lise öğrencisi Mustafa Ali Tombul’un babası demişti ki, “Benden alınan vergiyle polis oğlumu vurdu. Aklıma ilk gelen, benim de katil olduğumdu.”

        Bu ülkede onlarca yıl on binlerce insan öldürüldü.

        Siz hiç “Faiz, darbe, kâr, ihale, inşaat lobisi” gördünüz mü; böyle “Bizim vergilerimizle insanlar öldürülüyor. Gencecik çocuklar ölüyor. Sıvasız hanelerin çocukları yok oluyor” diyen.

        Mesele bir de budur Hıdır!

        ***

        Tabii işin bir de başka bir rengi var.

        “Gezi ruhu” dense de, nihayetinde başka başka ruhları temsil edenlerin de bir sorunu.

        Bir bölümün muhalifliği zaten sisteme dair değil; tamamen “iktidara ilişkin.”

        O yüzden, içinde isyan, direniş, muhaliflik barındıran o fırtınada; doğayı ve insanı tahrip eden sistemin “tek ülkede tek iktidar”la sınırlı olmadığını, bu ülkede de sadece siyasi iktidar meselesi değil, ekonomik-finansal-kültürel-militer tüm iktidarlara dair olduğunu haykıranlar da belki sınırlıydı.

        Özellikle “plazadan eyleme” gelenlerin bir bölümü, “eylemden plazaya” döndüğünde, muhtemelen adaletsiz, köleleştiren sisteme karşı direniş-mücadele gücünü de dijital kartları okuturken kapıda bırakmak zorunda kalıyordu.

        O vakit de…

        Yiğitçe bir dayanışmaya tüm saygılarımla…

        Bir şeyler de eksik kalıyordu!

        Hepimizin insan olarak bir açmazı da bu zaten.

        İki zihniyet, tek eziyet!

        Dışlamacı, temizlikçi zihniyet bir ötekiyle yarışıyor. Eskiden biri güçlüydü; epeydir diğeri.

        Medyada iktidar temizliği sürüyor. Vatan’da Mustafa Mutlu kazındı; Zülfü Livaneli bu yüzden istifa etti.

        Vatan, patronu hapse girmiş, güçsüz düşmüş Sabah’ı batırmak için, Doğan Grubu’nun Sabah kadrosuna bir gecede “yeni Sabah” diye kurduğu gazeteydi.

        Şimdi rakibi bırak “kan kardeş” olmuşlardır artık!

        O kartel arsızlığı da iğrençti, bu iktidar kazması, kazıması da!

        Bir de başörtüsü kovalayanlar var. Allah uzun ömür versin ama az da muhakeme versin, Cüneyt Arcayürek’in meşum yazısından sonra ODTÜ’de de PAF takımı çıkmış sahaya; kayda gelen başörtülü öğrencilere hakaretle.

        Bakın, düşmanlıklar ardında ortaklık ne çok.

        Dışlama ve hakaretten şikayet eden, kendi eline, diline sahip olabiliyor mu ki!

        Yine de, özellikle gençler olgunlaştı, başörtüsüne açık düşmanlık edip kovalayan artık çok kalmadı; “öteki”ni kovanlar ise maşallah!

        Nitekim birkaç öğrencinin hakareti sonucu ODTÜ’ye baskın verebilen bir güç var; ama başına başka şeyleri gelenleri koruyan ne kelime, hakkını bilen bir güç yok!

        Diğer Yazılar