Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik "Diyanet kapatılmalı"

        KÜBRA PAR-HT GAZETE/ PAZARTESİ RÖPORTAJLARI

        kubrapar@haberturk.com

        https://twitter.com/kubrapc

        GEÇEN hafta beş kadın milletvekilinin Meclis'e başörtüsüyle gelmesi, 14 yıl önce yaşanan 'Merve Kavakçı Olayı'nı tekrar gündeme getirdi. Özel hayata müdahale ve kişisel özgürlükler meselesinin alevlendiği şu günlerde, Merve Kavakçı'yı aradım, hem başörtüsü hem de diğer kişisel özgürlükler konusundaki fikirlerini sordum. Din özgürlüğü konusunda Kavakçı net konuştu: "Diyanet kapatılmalı, cemevlerine ibadethane statüsü verilmeli, Ruhban Okulu açılmalı ve devlet din üzerinden elini çekmeli" dedi. Fakat LGBT hakları ve 'kızlı-erkekli öğrenci evleri' konularına girmek istemedi. Şafak Pavey'in tartışma yaratan konuşmasını da değerlendiren Kavakçı kimi noktalarda ona katıldığını söylese de "Pavey'in buyurgan tonunu yanlış buldum" diye konuştu.

        Geçtiğimiz hafta 5 kadın milletvekili Meclis'e başörtüleriyle girebildiler...

        Başı örtülü milletvekillerinin Meclis'e hiçbir hukuki düzenleme yapılmadan girmesi bana yapılan hukuki hak gaspının ne kadar büyük boyutta olduğunu tekrar göstermiş oldu. Aynı anayasa, aynı kanunlar ve aynı iç tüzükler ama başörtülü milletvekilleri 14 yıl gecikmeli olarak Meclis'te kabul gördü.

        'Meclis içtüzüğü değiştirilmeden aniden TBMM'ye girmeleri siyasi bir manevraydı' diyenler oldu.

        "Sorun çıkmadan bu meseleyi halledelim" düşüncesiyle yapılmış, siyasi açıdan çok zekice bir manevraydı. AK Parti meseleyi muhalefeti minimalize edecek bir şekilde halletti.

        CHP'nin tutumunu nasıl buldunuz?

        CHP biraz yol kat ediyor, dinle uğraşmaması gerektiğini ağır aksak öğreniyor. CHP içinde yeni tartışma alanlarının oluşması Türkiye demokrasisi açısından çok sağlıklı.

        Ya Şafak Pavey'in konuşması?

        Konuşma yapmak üzere Şafak Hanım'ın çıkarılması CHP açısından doğru bir adımdı ancak, Beyaz Türklerin dindar insanlara bakış açısını yansıtan buyurgan tonunu yanlış buldum.

        Pavey konuşmasında "Bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, Hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu türbanlı kadın vekillere emanettir" dedi ve onları başka hak ihlalleri konusunda duyarlı olmaya davet etti.

        Niye, hiç anlayamadım! Yine aynı buyurgan tavır; yani 'size bu hakkı veriyoruz ama takipçisi de olacağız'. Bu tavır CHP'ye çok yakışıyor ama Şafak Pavey adına üzüldüm, ona uymadı.

        'Dindar kesim 28 Şubat'la kadını gözden ırak tuttu'

        "Başörtülü milletvekillerin geçmiş konuşmalarına baktım diğer özgürlükler konusunda söyledikleri herhangi bir şeye rastlamadım" dedi. Bu eleştirisinde haklı değil mi?

        CHP'li milletvekilleri her konuda özgürlükleri savunmuşlar mı? Şafak Hanım "binary opposition" yapıyor. Başörtülü olmaları onlara fazladan bir yük yüklemez. Onları farklı standartlara tabi tutmamızı da gerektirmez. Şafak Hanım bu soruyu sormakla ataerkilliği kadınlar arası hiyerarşi içerisinde tekrar üretmiş oluyor.

        "Demokrasi paketinde türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım" dedi.

        TSK, Emniyet ve Yargı alanında başörtü açılımının yapılmamış olması bir insan hakları ihlalidir. Bunun temelinde AK Parti'nin de mağduru olduğu oryantalist bakış açısı yatıyor. Bunun değişmesi gerekli.

        Yine aynı konuşma içinde "AK Partili kimi vekillerin başörtülü eşlerini saklamaya çalışıp utanmalarından çok inciniyorum" dedi. Buna katılıyor musunuz?

        Tabi, doğru söze ne denir! Dindar kesimde 28 Şubat baskısıyla kadınları gözden ırak tutma geleneği oluşmuştur.

        Açtığınız "İadeyi itibar" davası sonuçlandı mı?

        Zedelenen benim değil, Meclis'in itibarıdır. Dava açmadım. Sadece Meclis'e başvurdum ama başvurum cevapsız kaldı.

        "CEMEVLERİNE İBADETHANE STATÜSÜ VERİLMELİ"

        Yalnızca kadın hakları konusunda değil, genel anlamda kişisel özgürlükler konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Örneğin Alevilerin talepleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

        Osmanlı'nın hoşgörüsünü tekrar kazanmamız gerekiyor. İslam'ın da gereği olarak, insanlar kendi dinsel tercihlerine bırakılmalı. Devlet din üzerinden elini çekmeli.

        Diyanet'in kapatılmasını mı kastediyorsunuz?

        Elbette kapatılmalı. Diyanet, dini kontrol altında tutmak için oluşturulmuş bir yapıdır. 21. yüzyılda, özgürlüklerin hâkim olması gerektiği konusunda uzlaşma sağlanmış bir toplumda, devlet din işlerinden elini çekmeli.

        Cemevlerine ibadethane statüsü verilmeli mi?

        Alevilerin talebi bu yöndeyse onların talebi doğrultusunda hareket edilmeli. Şu gerçek de göz ardı edilmemeli: Hz. Ali, Peygamber Efendimizin taşıdığı mesajı ilk duyan ve iman edenlerdendi. Onunla beraber namaz kılanlardan, Cennet ile müjdelenenlerdendi. Cemevleri de cami gibi namaz kılınacak mekânlar olmalıdır. Kimisi camide kılar, kimisi cemevinde; bunların hepsi toplanılan yer manasına gelir. Bir de bu işin Diyanet'le ilgili boyutu var. Bu izni Diyanet'in vereceğini söylüyoruz. Oysa Diyanet gibi dini düzenleyen bir devlet kurumu ontolojik olarak başlı başına bir sorun teşkil ediyor.

        (Kübra Par, Amerika'da yaşayan ve bir üniversitede akademisyen olarak çalışan Merve Kavakçı-İslam ile telefonda görüştü.)

        "RUHBAN OKULU AÇILMALI"

        Demokratikleşme Paketi'ni yeterli buldunuz mu?

        Yeterli değil ama bu bir kademedir. Hükümetin demokratikleşme konusundaki ısrarını kutluyorum. Kapatma davalarıyla, Ergenekon'la, hükümetin ipini çekmeye çalışan farklı kesimlerle uğraşırken bunları yapmış olması önemli. Ama yeterli değil.

        Ruhban Okulu açılmalı mı?

        Evet, açılması lazım. Ruhban Okulu totaliter rejimin sonucunda kapatıldı. İslam'ın direği olan hoşgörü tekrar idrak edilmelidir.

        Hükümete özel hayata ilişkin eleştiriler geliyor. 1+1 evler, ertesi gün haplarının reçetesiz satışının yasaklanması, kürtaj tartışmaları, içki satışına düzenleme yapılırken kullanılan kimi ifadeler... Tüm bunların kutuplaşmayı artırdığını düşünüyor musunuz?

        Türkiye'de siyaset hep kutuplaştırıcıdır maalesef. Bu siyasi kültürümüzün bir parçası. Bu böyle mi olmalı? Amerika'da yaşıyorum, Batı dünyasını az çok tanıyorum, aslında olmamalı. Toplum olarak da bu tür şeyleri besliyoruz. Siyasetçiler siyasetlerini toplumdan aldıkları işaretler üzerinden kuruyorlar. Özel hayata müdahalenin İslami olması gerektiğini düşünüyorum. Bu benim görüşüm. Bir Müslüman olarak konuşabilirim. Ancak Türkiye'de özgürlük diye savunduğumuz bazı şeyler, meselâ içki uygulaması Batı dünyasında çok daha fazla sınırlandırılıyor.

        'Siyasi görüşlerim değişmedi'

        AK Parti'den "Milli Görüş gömleğini çıkardık" diyenler oldu. Geçen zaman zarfında sizin siyasi görüşlerinizde herhangi bir değişim oldu mu?

        İnsan olarak büyüyüp, olgunlaşıyorsunuz. Dünya değiştikçe siz de değişiyorsunuz. Ama siyasi görüşlerim değişmedi.

        'Hayatımı dini esaslar üzerine şekillendiren biriyim' diyorsunuz. Siyasetin de dini esaslar üzerine şekillendirilmesini savunuyor musunuz?

        Ben bir Müslümanım, siyasi görüşlerim de ekonomik görüşlerim de sosyal hayatla ilgili görüşlerim de dini bir süzgeçten geçer. Siyasi görüşlerime, Müslüman olmam yansımaz mı? Aynı kongrede senatör Orrin Hatch nasıl Mormonsa, Lieberman nasıl Ortodoks Yahudiyse, Keith Allison'da bir Müslüman...

        Demokratik sistem içerisinde, öyle değil mi?

        Tabi. Türkiye'de de böyle. Beş vakit namaz kılan siyasetçilerimiz var. Onların dini görüşlerinin siyasete yansımadığını söyleyebilir miyiz?

        Tekrar siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

        Siyasetin her zaman içerisindeyim.

        Bir teklif var mı?

        Hayır.

        Kılıçdaroğlu başörtülü aday gösterebileceklerinin sinyalini verdi. CHP'den teklif gelse değerlendirir misiniz?

        CHP'nin başörtülü milletvekili olsa çok iyi olur ama o ben olmayacağım! (Gülüyor)

        Yakın dönemde Türkiye'ye dönme planınız var mı?

        Elbette niyetim var. 26 yıldır ailemden sırf başörtü yasağı yüzünden ayrıyım.

        'Ataerkil refleksler devam ediyor'

        2013 'Gender Gap Report' (Kadın-Erkek eşitliği endeksi) açıklandı. Dünyada 120. sıradayız. Neden sınıfta kalıyoruz?

        Türkiye, Batı dünyası ve gelişmiş ülkelerin gözünde istisnai bir konuma oturtuluyor, bir nevi şımarık çocuk gibi kabul ediliyor. Ortadoğu çalışmaları literatüründe, Türkiye'nin kadın hakları konusunda çok ileri olduğu yönünde bir hayali varsayım var. Bu hayalin temelinde politik sebepler yatıyor. Türkiye'nin seküler fundementalism'i benimsemiş olması ve kendini tarihsel ve siyasal anlamda İslam dünyasından ayrı tutmaya vakfetmiş olması, Batı gözünde Türkiye'ye olumlu bir puan olarak yazılıyor. "Bu çocukların yaptığı hataları görmezden gelelim" diyorlar. Böyle olunca Türkiye kat etmesi gereken yolu kat edemiyor. Kadın hakları 1923'te tepeden inme şekilde verildi ve aşağıdan yukarı bilinçli bir kadın hakları hareketi oluşamadı. Sonuçta bu günlere geldik.

        Son 10 yılda bu konuda yeterli adım atıldı mı?

        Adımlar hızlandı ama hiçbir zaman olması gerektiği yerde değil. Kadının mal sahibi olabilmesi için kocasının izni olması şartını dahi Medeni Kanun'dan ancak 1999'da çıkartabildik. Cumhuriyet rejimi ataerkil bir rejim sistemidir. İlk iki kadın partisi Atatürk tarafından kapatılmıştır. Kadınların kamusal alanda görünürlüğünün artmasını, AK Parti gibi gericilikle ilişkilendirilmek istenen bir partinin yapmış olması çok "oksimoronik"tir ve takdire şayandır. AK Parti hükümetinin kadınlar konusunda yaptığı yatırımları Ecevit hükümeti ya da CHP yapmamıştır. Çünkü bunlar da ataerkil partilerdir.

        Ataerkil refleksler şu anki hükümet tarafından da sürdürülmüyor mu?

        Elbette sürdürülüyor çünkü hükümet bu toplumun bir parçası. Toplumun genel anlamda kabul gören değer yargılarından çok farklı hareket etmelerini bekleyemeyiz.

        'İSTİHDAMDA BAŞÖRTÜLÜLERE ÖZEL KOTA UYGULANMALI'

        AK Parti kendine muhafazakâr demokrat bir parti olarak tanımlıyor ve kadına yönelik bakışıyla ilgili ciddi eleştiriler var. Örneğin, kadın istihdamını artıracak adımlar atılmadan 3 çocuk çağrısında bulunmak kadını eve hapsetmeyi beraberinde getirmez mi?

        Üç çocuk konusunu ekonomistler en güzel şekilde açıklayabiliyor. Ancak kadın istihdamının artırılması elbette son derece gerekli. Özellikle başı örtülü kadınların istihdamının özel bir koruma altında gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.

        Bir kota sistemi mi öneriyorsunuz?

        Evet, kota sistemini savunuyorum. 80 küsur senedir aşağılanmış, dışlanmış başörtülü kesimin kamusal alana girmesi devlet tarafından desteklenmeli. Sadece kadınlara ait değil, başı örtülü kadınlara ait bir kota oluşturulmalı. Muhakkak devlet koruması altında bir istihdam imkânı sağlanmalı çünkü başı örtülü kadınları bünyesinden atan rejimin refleksleri hala içimizde yaşıyor.

        Bu refleks muhafazakâr kesim için de geçerli değil mi?

        Bütün kesimler için geçerli. İşverenler kadın istihdam etmek zorunda bırakılsa bile başı açık kadınları tercih ediyor. Bu refleksi kırmak çok zaman alır, dolayısıyla devlet korumasına ihtiyaç var.

        'Üniter devlet anlayışını sorgulanmalı'

        Kürtlerin talepleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Kırmızı çizgileriniz var mı?

        Benim kırmızı çizgilerim ancak bir Müslüman'da olması gereken kırmızı çizgilerdir. Çünkü hayatımı dini taslak üzerine çerçevelendirmiş bir insanım. Her insanın anadilde eğitim alma hakkı vardır. Bu rejim Kürtlere çok zulmetti, onlara özür borçlu. Dersim'de olanları, 12 Eylül'ü biliyoruz...

        Özerklik talebi konusunda tavrınız nedir?

        Bu çok teknik bir konu. Üniter devlet anlayışını sorgulamamız gerekiyor. Aşamalar zaman alacaktır.

        KAVAKÇI OLAYI NEYDİ?

        MERVE Kavakçı, 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri’nde İstanbul 1. Bölge’den Fazilet Partisi milletvekili seçilmiş, ancak 3 Mayıs 1999’da Meclis Genel Kurul Salonu’ndaki yemin törenine başörtüsüyle girince, DSP’li vekillerin yoğun protestosu sonucu yemin edemeden ayrılmıştı. Kavakçı’nın 5 Mart 1999’da ABD vatandaşı olduğu, çifte vatandaş durumunu da resmen bildirmediği ortaya çıktı. Bunun üzerine Kavakçı’nın dokunulmazlığı kaldırıldı ve Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarıldı. Milletvekilliği resmen düştü.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ