Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Komplo teorileri ve çarpıtılmış gerçekliğin, korona şüpheciliği ve aşı karşıtlığı bakımından tehlikeli, hatta ölümcül olabileceğini pandemide gördük. Peki, deneysel çalışmalarla kanıtlanmış akademik araştırma ürünü sağlam teorilerin etrafından dolanarak, kitleleri alternatif gerçeklik evrenine sürükleyen “post truth” siyaset demokrasiler için tehdit midir?

Medya ve sosyal medyada bilgiye dayalı somut gerçekliği perdeleyen yalan haberler, abuk subuk komplo teorileri, saçma sapan dedikodular, propaganda ve dezenformasyon demokrasinin geleceğini tehdit eder mi?

Cambridge’li ünlü tarihçi Sir Richard J. Evans’a göre soruların yanıtı “evet”: Sağlam ve güvenilir olgulara dayalı bilgi temeli olmadan, hükümetlerin ve kurumların küresel ısınma veya Kovid-19 pandemisi gibi dünyanın bugün yüzleştiği sorunlara dair rasyonel kararlar vermesi imkansızdır” diyor üstat. Dijital iletişim çağında iyice büyüyen tehlikeyi uzmanı olduğu Üçüncü Reich alanından anlatıyor; Hitler Komploları kitabında, Führer çevresinde gelişen komplo teorilerini “post truth” çağına uyarlayarak aktarıyor. Her mevsimde komplo teorisyenlerinin ortak düşünce biçimini analiz ediyor.

Öyle patolojik bir silsile ki, Hitler’in yaşadığına dair komplo teorileri Angela Merkel’e kadar uzanabiliyor.

DUBLİN’DE KADIN KIYAFETLİ HİTLER

Acaba sakallı Hitler neye benzerdi, tanınacak halde olur muydu? İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin Genelkurmay istihbarat birimi Stratejik Hizmetler Ofisi (OSS), New Yorklu makyör Eddie Senz’i farklı tiplerde Hitler portreleri hazırlamakla görevlendirmişti. Normalde Hollywood divalarını güzelleştirmesiyle ünlü Senz, Hitler portresine sakal, gözlük ekleyerek, bıyıksız veya kel bırakarak çeşitlemeler yapmıştı.

Müttefiklerin 6 Haziran 1944’teki Normandiya çıkarmasından sonra Hitler’in yaklaşan ağır hezimeti görerek kaçmasından endişe ediliyordu. Eğer kayıplara karışırsa, Senz’in tiplemeleri “Aranıyor” afişlerinde kullanılacaktı. Kanada’da bir gazete “Eğer Führer buraya kaçarsa tanıyabilecek misiniz?” diyerek beş adet fotomontaj yayınlamıştı: Natürel bir Hitler, keçi sakallı ahçı Hitler, binokülerli profesör Hitler, kasketli evsiz Hitler, tepesi açık ak saçlı ve tel çerçeve gözlüklü aile babası Hitler.

Ancak “Aranıyor” fotoğraflarına gerek kalmadı, 30 Nisan 1945 günü Hitler taze nikahlandığı Eva Braun’la birlikte sığınağında hayatına son verdi. Cesedi aynı gün öğleden sonra Reich Şansölyeliği’nin bahçesinde yakıldı.

Belânın aniden yok olması hiç inandırıcı gelmemişti, komplo teorileri aldı yürüdü. Hitler İspanya’daki bir manastırda mı yoksa Güney Amerika’daki bir çiftlikte mi saklanıyordu, Arnavutluk’ta haydutların arasına mı karışmıştı, yoksa denizaltıyla Japonya’ya mı kaçmıştı? FBI da Führer’in kaçıp kaçmadığını araştırıyor, söylentilerle ilgili dosya tutuyordu. Sovyet haber ajansı TASS’ın bildirdiğine göre Dublin’de kadın kıyafetiyle dolaşırken görenler olmuştu.

Hitler’in Arjantin’de yaşadığına dair sayısız hikaye uyduruldu, kitaplar yazıldı. Alberto Vitale adlı şahıs, Hitler’i uzun siyah çizmeleriyle kadın bisikleti üzerinde dolaşıp şifalı ot satarken gördüğünü iddia ediyordu. 1987’de kendini astrolog olarak tanıtan Manuel Monasterio’nun yazdığı “Hitler murio en la Argentina” (Hitler Arjantin’de Öldü) başlıklı kitaba göre Nazi lideri 1972’te son nefesini vermiş, Eva Braun ve güya bu ülkede dünyaya gelen kızları da sırra kadem basmıştı.

Yıllar sonra internette dolaşan iddiaya göre kızlardan biri Angela Merkel’di. Bu zırva iddia, ABD’de 2016 başkanlık seçiminde, Hillary Clinton ve diğer önde gelen Demokratların Washington’daki bir pizzacının mahzeninde pedofil ağı işlettiğine dair yalan haberler yayan “Pizzagate Files” sitesine de düştü.

Hitler’in kaçış hikayelerinin ardı arkası kesilmedi. İngiliz gazeteci Gerrard Williams ile askeri tarihçi Simon Dunstan, bir Arjantinlinin yayınladığı üç Hitler kitabından apartarak 2011’de yazdıkları “Grey Wolf” kitabından bir de belgesel drama çıkardılar. İddiaya göre Hitler 1962 yılına kadar Arjantin’in Bariloche kasabasında gayet rahat bir yaşam sürmüştü. Ancak Sir Richard J.Evans’a göre kitap ve belgeselde Hitler ile Eva Braun ve sözde kızlarının Arjantin’deki varlığına dair tek bir kanıt bile yoktu.

Nazi diktatörünün Arjantin’de yaşadığına dair absürt hikayeler bulvar gazetelerinde öyle sık işleniyordu ki, emekli maden işçisi Alman göçmen Albert Blanka, Hitler zannedilerek 300 kez gözaltına alınmıştı.

Sir Richard J. Evans’ın kitabı, bir kısmı 1933 öncesinde Nasyonal Sosyalistlerin yükselmesinde de payı olan ve çokça tartışılan beş iddiayı ele alıyor: Yahudileri her türlü kötülüğün suçlusu olarak göstermek için yazılan nefret manzumesi “Siyon Liderlerinin Protokolleri”nde belirtildiği üzere Yahudilerin dünyayı yönetmek için komplo kurmaları; Alman ordusunun komünistler ve Yahudiler tarafından arkadan bıçaklandığı için Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması; Nazilerin iktidarı ele geçirmek için Reichstag’ı yakması; Rudolf Hess’in 1941’de Hitler’in icazetiyle İngilizlere barış teklifi götürmek üzere İskoçya’ya uçuşu ve Hitler’in Güney Amerika’ya kaçtığı rivayeti.

Aslına gelince Naziler, Protokollere pek atıfta bulunmamıştır, soykırımın zeminini hazırlayan olgu ırka dayalı kendi antisemitik histerileridir. Birinci Dünya Savaşı’nda arkadan bıçaklanma mitosu palavradır. 1933’de Reichstag’ı, Marinus van der Lubbe adlı Hollandalı anarşistin yaktığı malumdur ve Rudolf Hess’in barış teklifi götürmesinin aslı astarı yoktur.

STALİN PARMAĞI

Evans’a göre komplo teorileri arasında en tehlikelisi, “Hitler 1945’te ölmedi” mitosu. Çünkü günümüze kadar uzanan en yaygın safsata. Hitler’in yaşadığına dair 2000’lerde yazılan kitapların sayısı, 55 yıl önce yazılanları kat kat aşıyor. Komplo teorilerinin yükselmesinde sosyal medyanın da payı var. ABD’li yazar Mike Godwin’in adıyla anılan “Godwin Yasası”na göre malum herhangi bir online tartışma uzadıkça meselenin Naziliğe dayanması kaçınılmazdır.

Evans’a göre Hitler’in bunkerde intihar etmediğine dair komplo teorisinin baş müsebbibi Sovyet lideri Stalin’dir. Sovyet ordusu Hitler’in intihar edip yakıldığına dair bütün verilere hakim olduğu halde ve Kızıl Ordu gazetesi Krasnaya Zvezda’nın bunu açık açık yazmasına rağmen Stalin tersini savunur; 26 Mayıs 1945 günü ABD Başkanı Roosevelt’in dış politika danışmanı Harry Hopkins’le görüşmesinde Stalin, “Hitler ölmedi, bir yerlerde gizleniyor. Denizaltıyla Japonya’ya kaçmış bile olabilir” diye kehanette bulunur.

Oysa Sovyet ordusu Berlin’de Hitler’in sığınağını ve Şansölyeliğin bahçesini incelemiş, bunkerin acil çıkış kapısı yakınında bir bombanın açtığı çukurda bulunan tanınmayacak haldeki iki cesedin diş örnekleri birebir Hitler ve Eva Braun’un kayıtlarıyla örtüşmüştür. Cesetlerin üzerine benzin dökülerek yakıldığını SS birimlerinden teyit eden Sovyet kurmay subayları Hitler’in ölümünden kesinlikle emin olduklarını 5 Haziran 1945 günü ABD’li muhataplarına resmen bildirir.

Fakat Stalin ikna olmamış görünür. Kızıl Ordu komutanı Mareşal Gyorgi Jukov, Berlin’de basın toplantısı düzenleyerek, Hitler’in ölümünün kesin olmadığını, büyük ihtimalle son dakikada Berlin’den İspanya’ya kaçtığını iddia eder.

Peki Stalin’in inatla bir yalanda ısrar etmesinin nedeni neydi? Tarihçi Evans, “Siyaseten kullanışlı olduğu için” diyor; “Hitler’in hayatta olduğunu iddia ederek, Nasyonal Sosyalizmin canlanmasını önlemek üzere Almanya’ya karşı sertlik politikası uygulanması argümanını güçlendiriyordu. Ayrıca Hitler’in şerefli bir ölümle kahramanlaştırılmaması için korkak bir suçlu olarak saklandığı propagandası gerekliydi.”

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar