Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna savaşında seferberlik ilan etmesi ve “Toprak bütünlüğümüz tehdit edilirse, Rusya mevcut tüm yolları kullanacak; bu bir blöf değil” diyerek nükleer silah dahil ellerindeki her türlü askeri seçeneği kullanmaktan çekinmeyeceklerini söylemesi bütün dünyada kaygı uyandırdı. Putin, bu sözleriyle savaşı ikinci aşamaya taşıdı. İlk şoku atlatan ve yenilmeyen Putin, Ukrayna’da istediği askeri sonuçları da alabilmiş değil. ABD’nin, NATO ve Avrupa Birliği’nin uzun soluklu yıpratma mücadelesine karşı koymaya çalışan Putin’in, “blöf yapmıyorum” sözleri, bir başka açıdan bakıldığında, “Elimde çok sayıda gelişmiş silah olmasına rağmen bunları kullanmıyorum. ABD ikinci dünya savaşında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak savaşı bitirdi. Gerekirse ben de bunları kullanmaktan çekinmem. İnsanlara değil ama denize, çöle atarım ama kullanmaktan çekinmem” şeklinde de yorumlanabilir. Putin, aksi durumda ABD’nin başını çektiği koalisyonun kendisini boğmaya çalıştığını ve coğrafyasına hapsedeceğini yakından biliyor. Stratejik olarak Ukrayna’yı arka bahçesi olarak gören Putin, burada serpme bombardıman, yıkıcı saldırılar yapmadı; bu yüzden çok asker kaybetti ve savaş uzun sürdü; daha sürecek gibi duruyor. Sert mukavemetle karşılaşıldığında Rusya süpersonik füzelerini devreyi soktu ama bu Ukrayna’ya ABD-batı desteğini durdurmadı.

        ENERJİ KARTI İŞ GÖRDÜ

        Küresel güç mücadelesinin sıcak savaşa döndüğü ilk saha olan Ukrayna’nın batının yediği ilk şoktan sonra asıl etkisi Avrupa’nın enerji ithalatına oldu. Batı’nın anında çektiği yaptırım silahına karşı Putin, enerji silahını devreye soktu. Rusya, kışa girerken Avrupa’yı kıvrandırmaya başladı. Bununla birlikte küresel bir gıda krizi yaşandı. Avrupa’nın tahıl ambarı Ukrayna’yı sınırlayan Putin, tahıl sevkiyatını, Türkiye’nin girişimleriyle, öldürmeyecek ancak süründürecek ölçüde yaptırdı. Putin, çektiği son nükleer silah kozuyla Rusya’nın, hâlâ jeopolitik etkiler üreten küresel bir aktör olduğunu göstermek istiyor. Türkiye’nin de bu krizden kendi ölçeğinde pay alacağını söylemek yanlış olmaz. Rusya, almadan vermeyen bir ülke. Karşılığında bir şeyler istiyor ve isteyecek. Türkiye, bir NATO ülkesi olarak bunları karşılayabilir mi? Emin değilim... 24 Kasım 2015’te Suriye’de sorti yapan Rus uçağının düşürülmesi hadisesinde olduğu gibi Türkiye, kendisini, hiç istemediği bir sarmalın içinde bulabilir. Rusya, asla ülkesini tehdit olarak gören NATO’yu komşu olarak istemiyor ve bir NATO üyesi olan Türkiye’yi de Atlantik İttifakı içinde yüksek maliyetli bir aktör olarak konumlandırmak istiyor.

        NÜKLEER TEHDİT

        Putin, seferberlik ilanı ve nükleer tehditle elini bir hayli yükseltmiş oldu. ABD’nin ve müttefiklerinin bölgede konumlanmasına ve faaliyetlerine baktığımızda aslında adımlarının stratejisine uygun ve kendince haklı olduğu söylenebilir. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve ardından Ukrayna işgalinin, NATO’nun operasyonları ve hareket tarzıyla yakından ilgisi var. Zelenskiy’nin ABD ile iş tutması, ABD’nin Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerine yaptığı yığınak, Rusya’yı harekete geçirdi. ABD, bölgede Rusya’yı dengelemek, çevrelemek, bölge ülkeleri ile ittifakını engellemek; nihai olarak da Çin ile mücadelesinin bir parçası olarak Tek Kuşak Tek Yol Projesi’ni baltalamak istiyor. ABD, Balkanlar’da etkili ve nüfuzlu bir Rusya istemiyor. Karadeniz’de varlığını güçlendirmek, boğazlara alternatif bir ulaştırma yolu açmak isteyen ABD, ayrıca Doğu Akdeniz’de Suriye üzerinde artan Rusya etki ve nüfuzundan, Libya’daki faaliyetlerinden de rahatsız. Türkiye’nin S-400 alımına indirgenen mesele aslında Rusya ile Türkiye arasında ilerleyen ilişkilerden duyulan Atlantik alerjisi…

        ABD’nin orta ve kuzey Yunanistan’da kurduğu yeni üsler, Balkanlar ve Karadeniz’e yönelik etkisini güçlendirme, bölgedeki askeri varlığını lojistik olarak destekleme amacını taşıyor. Önceki dönemde Romanya ve Bulgaristan başta olmak üzere Macaristan, Slovenya, Polonya ve diğer bölge ülkelerine yapılan sevkiyatlarda, Dedeağaç Limanı’nı yoğun olarak kullanması bu amacını destekliyor. Girit Üssü ise Doğu Akdeniz’deki Rusya askeri varlığını dengeleme ve caydırıcılık sağlamaya dönük kullanılıyor.

        BOĞAZLAR ÜZERİNDE STRES

        Ticaret müzakerelerinde Çin’in iradesini bir türlü kıramayan ABD, donanmasıyla da Çin’i geriletemedi. Ardından Rusya’nın Ukrayna hamlesi geldi ve bizden uzak coğrafyada olması beklenen küresel güç mücadelesi maalesef hemen yanı başımızda patlayıverdi. ABD, Rusya-Türkiye ilişkileri nedeniyle bir diğer NATO ülkesi olan Yunanistan ile Türkiye’yi ikâme etmeye kalkıştı. Türkiye, savaşın hemen başında Karadeniz’e geçişlerde Boğazlar rejimini eksiksiz ve sıkı şekilde uygulayarak, insansız hava araçları ve savaş uçakları için hava sahasını kullandırtmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk donanması, Karadeniz’de NATO ortak tatbikatlarına orta ve düşük profilde iştirak etti. Bu şekilde savaşın ilk olumsuz etkileri ustaca bertaraf edildi.

        F-16 VE S-400 STRESİ

        Türkiye, bir yandan ABD’den modernize edilmiş F-16 avcı bombardıman uçakları isterken, bir yandan da hava savunma sistemini güçlendirme programını, akışa uygun şekilde yürütüyor. S-400’lerin ikinci sistemleri anlaşmaya uygun şekilde yola çıkmak üzere. Bu arada Yunanistan’ın Rus sistemi olan S-300’lerle Türk uçaklarına radar kilidi tacizleri devam ediyor. ABD’nin her türlü teknolojik silahla konuşlandığı Yunanistan; iki NATO üyesi ülke… Türkiye, havadan gelecek tehditlere karşı, kendisini NATO’nun tehdit olarak gördüğü bir ülke olan Rusya’dan temin edilen hava savunma sistemleriyle korumak zorunda… Büyük bir çelişki ama maalesef böyle…

        DIŞ POLİTİKA STRESİ

        Türkiye önümüzdeki süreçte; dış siyaset, ekonomi, enerji ve askeri açıdan büyük stres altında olacak. ABD ile birlikte Avrupa Birliği Rusya’ya karşı eş zamanlı yaptırımlar uyguluyor. Türkiye’nin Rusya’dan doğalgaz temin edebilmesi, üzerindeki riski ve stresi azaltmıyor çünkü Rusya’nın buna karşılık yüksek maliyetli bazı talepleri olabiliyor. Şimdi askeri olarak da krizin derinleştiği evrede; Türkiye’nin, Suriye’de ve İsrail’de yaptığı politik düzeltmeleri bu tarafta yapması gerekiyor. AB ile göçmen krizine şimdi de Rusya ve Yunanistan krizleri eklenmiş durumda. Avrupa Birliği ile süratli şekilde politik düzeltmeye gidilmesi şart. ABD ve AB, Rus ödeme sistemi Mir sistemini kullanan Türk bankalarına yaptırım uygulayabileceklerini açıkladı. AB’den Türk şirketleri, bankalar ve kişilere yönelik uygulanacak yaptırımların olumsuz etkileri çok derinden hissedilecektir. “Cepheleri azaltmak, mücadele sahalarını küçültmek, düşmanları dost safına çekmek, mayınlı alanları temizlemek, riskleri bertaraf etmek” içinden geçtiğimiz bu sürecin mottosu olmalı…

        Diğer Yazılar