Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Otomotiv sektöründe yönetici ya da yaratıcı olarak görev yapıyorsanız, ister aile otomobili üreticisi olun, ister süper sporcularda nam salmış bir marka olun, isterseniz hafif ticari ya da ağır ticari araç üretin eğer orada çalışmıyorsanız bir markadan nefret ediyorsunuzdur mutlaka.

        Ve o marka kesinlikle Mercedes’tir.

        Çünkü bu sektörde ne kadar başarılı olursanız olun, çıtayı ne kadar yukarı çıkarırsanız çıkarın, bayrağı ne kadar yükseğe çekerseniz çekin Mercedes o segmentte ne yapıp edip şanslıysanız ya yanıbaşınızda bitecektir, şansızsanız en iddialı olduğunuz segmentte arkadan bile gelse sizi geçecektir.

        Bırakın yolu, sokağı, araziyi, Formula 1 pistinde bile rahat bırakmaz insanı.

        Bunları bana söyleten ise Mercedes’in yeni spor sedanı AMG GT 4matic Four Door Coupe. Yani yavaş yavaş Mercedes’in SL serisinin yerini almaya hazırlanan iki kapılı spor otomobil AMG GT’nin 4 kapılı versiyonu.

        Benim için şahane bir seçenek olan bu segmenti yıllar önce açan Quattroporte ile Maserati olmuştu. Hemen ardından Aston Martin, benzersiz Lagonda ile bu alana girmiş, son derece ilerici ve uçuk Lagonda bütün görkemine rağmen kalıcı olamamıştı.

        Yıllar sonra Aston Martin, Rapide ile şansını bir kez daha denerken, Porsche bu segmentte Panamera ile başarılı olmuştu.

        Almanların üç büyüğü Mercedes, BMW ve Audi ise zaten varolan farklı boylardaki sedanlarına AMG, M veya RS logolu abartılı motorlar takarak tüketicilerin aklını çelmeye çalışıp, yer yer çok başarılı olsalar da, tam olarak sporcu bir sedan üretmemişlerdi.

        Mercedes, C, E ve S serilerinde AMG ile iyi işler yapmayı başardı. BMW, genelde M ile 3 ve 4 serilerinde Alpina ile 7 serisinde tatmin edici işlere imza attı. Audi ise önce RS 6 ile şahane bir çıkış yakaladı. Sonra RS’i diğer kasa boylarına da uyarladı.

        Ama bunların hiç biri ne bir Quattroporte, ne bir Rapide, ne de bir Panamera olabildi. Ancak şimdi Mercedes buraya tam layığıyla, görkemli bir giriş yapıyor ve AMG GT’ye iki kapı daha ekleyerek sonradan olma değil, anadan doğma bir sporcu sedan ile tüm rakiplerine “Savulun” diyor.

        Allah biliyor ya, Mercedes bu yeni canavarının dünya prömiyeri için İskoçya’ya davet ettiği zaman sevgili dostum, Türkiye’nin en iyi otomobil yazarı ve test sürücüsü Saffet Üçüncü ile biraz tedirgin olduk.

        Hakkında okuduklarımızdan müthiş olduğunu düşündüğümüz bir otomobili karlı yağmurlu İskoçya’da denemek de neyin nesiydi?

        Düşünün ki, Saffet “Eyvah” diyorsa, ben otorup ağlamalıydım. Üstelik de sağdan direksiyonlu ve bizimkinin tam tersi akışlı bir trafikte 650 beygire yaklaşan bir canavarı nasıl zaptedecektik!

        Ancak böyle bir şansı da tepemezdik. Bu otomobili dünya’da test edecek ilk 10 sürücüden ikisi olacaktık. Hep birlikte İskoçya’ya doğru yola çıkmadan önce, isterseniz size şu AMG nedir, necidir, nereden çıkmıştır, onu biraz anlatayım:

        AMG NEDİR?

        Yeri gelmişken anlatmakta fayda var, şu AMG nedir!

        Yıllardır Mercedes’in daha yüksek performanslı araçlarını ya da görsel olarak performansa daha uygun hale getirilmiş araçlarını simgeleyen bu üç harf nereden çıktı, hikayesi ne?

        AMG, aslında Mercedes’in motorsporları bölümünde çalışan iki yetenekli mühendisin soyadlarının başharfleri. Hans Werner Aufrecht ve Erhard Melcher’in. G ise Hans Werner’in doğduğu yer olan Grossaspach’ın başharfi. Yani bir nevi isim şehir oyunu.

        Mercedes’in yarış departmanını kapatması üzerine firmadan ayrılan bu iki mühendis, 1967 yılında AMG’yi kurdular. Niyetleri, Mercedes’in yapmayı bıraktığı yüksek performanslı motorları üretip, Mecedes ile yarışmak isteyen zengin pilotlar ya da takımlar için yarış otomobilleri yapmak.

        1960’ların sonu ve 70’lerin başında, yani daha işe başlar başlamaz da hedeflerine ulaşıyorlar. AMG tarafından pist aracına çevrilmiş ve gerek motor, gerek süspansiyon ve yol tutuş özellikleri AMG tarafından geliştirilmiş Mercedes 300 SEL 6.3 motorlu bir seri üretim araç, AMG tarafından hazırlandıktan sonra SPA 24 Saat yarışını kazanıp, ardından da aynı araç Avrupa Touring Otomobiller Şampiyonu olunca AMG yarış sahnesine başarılı bir giriş yapmış oldu.

        Bu arada sadece pistlerde değil, yollarda da AMG tarafından geliştirilmiş ve performansı yükseltilmiş Mercedes’ler dolaşmaya başladı.

        AMG’nin başarıları sürünce, Mercedes 1988 yılında DTM yarışlarına katılacak fabrika otomobilini hazırlama işini AMG’ye verdi ve otomobil AMG ile fabrika arasındaki işbirliği ile geliştirildi.

        Bu AMG’nin Mercedes tarafından tanınan, onaylanan ve desteklenen fabrika resmi “ Tuning” markası olmasına da neden oldu. İşbirliği giderek gelişti ve AMG, Mercedes logolu efsanevi otomobiller üretti. 1990’da imzalanan anlaşma ile bu durum resmiyet kazanmanın yanı sıra, Mercedes’in bayi ağı AMG’yi de kapsamaya ve AMG tarafından geliştirilmiş araçlar Mercedes bayilerinde satılmaya başlandı.

        Bunun yanı sıra AMG’nin motor ve gövde performans paketleri Mercedes’in resmi opsiyon listesine dahil edildi. 9 yıl sonra, 1999’da işlerin beklenenden daha da iyi gitmesi üzerine Mercedes AMG’nin çoğunluk hissesini satın alarak AMG’nin de patronu oldu. Daha sonra da Mercedes Benz AG, AMG’nin tüm hisselerini alma cihetine gitti ve tek sahibi haline geldi.

        AMG bugün Mercedes için farklı modellerde onlarca farklı yüksek performanslı motor, şasi, süspansiyon geliştiriyor, ürünler sağlıyor. Ayrıca görsel performans paketleri yapıyor. Mercedes’in yarış takımlarını yönetiyor.

        Tüm bunların yanı sıra da başka süper spor otomobil markalarına motor sağlıyor. Mesela İtalyan süper spor otomobil üreticisi Pagani’nin motorları AMG tarafından geliştiriliyor. Pagani’nin Zonda ve Huayra’da kullandığı motorlar aslında Mercedes’in 1995 yılında ürettiği ve SL 73 AMG’de kullandığı 12 silindirli 7.3 litrelik bloktan AMG tarafından üretiliyor.

        Keza bir başka efsane marka Aston Martin de bir süredir yüksek performanslı motorlarının yanı sıra motor ve araç işletim sistemlerini Mercedes-AMG’den sağlıyor.

        'KÜÇÜK AMG RALLİ OTOMOBİLLERİNİ ARATMIYOR'

        AMG’nin ne olduğunu anlattığımıza göre, İskoçya’ya doğru yola çıkabiliriz. Londra’da sevgili Saffet’le ve Mercedes’in çok sevdiğimiz Kurumsal İletişim Müdürü Ezgi Yıldız Hanımefendi ile buluşup, uçakla Aberdeen’e doğru yola çıktık.

        Adanın epey bir kuzeyinde, Aberdeen’de bizi karşılayan Mercedes ekibi yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra ulaşacağımız şatoya gidebilelim diye, Mercedes’in bir başka yeni aracını, AMG A35 4matic’i bize verdiler.

        Büyük bir uyanıklıkla anahtarları Saffet’e uzatıp, “Abi sen kullan” diyerek yolcu koltuğuna oturdum ama o da ne, yolcu koltuğunun önünde de bir direksiyon.

        Allahtan Saffet gelip, “Fatih’cim, Büyük Britanya’dayız burada o oturduğun yer sürücü koltuğu oluyor” diye uyararak beni diğer tarafa postaladı.

        AMG A 35 dediğin de başlı başına bir canavar zaten. 2 litrelik AMG motor 306 beygir güç ve 400 nm tork üretiyor. Aracın sıfırdan yüze hızlanması 4,6 saniye. Son sürati ise sınırlandırılmış bir 250 kms. Güç dört tekerleğe 7 ileri çift debriyajlı bir şanzıman tarafından aktarılıyor.

        AMG A35 4 tekerden çekişli ve normalde yüzde yüz önden çekişli. Ancak ihtiyaca göre ön arka çekiş gücü yüzde 50-50 olabiliyor.

        Araçta muazzam ötesi bir yol tutuş var. Tam bir ralli otomobili gibi. Kaygan, konfor, sport ve sport + ve bireysel diye 5 ayrı sürüş programı var.

        Bunların en iyisi konfor veya sport. Saffet sağolsun, karlı buzlu yollarda sport+’ta kullandı ama ben tavsiye etmiyorum. Herkes rallici eskisi Saffet Üçüncü değil.

        Saffet rallici ama co pilotu dandik olunca biz İskoyça’ya kaybolduk. O da öyle oldu. Bizim gideceğimiz şatonun yolunu navigasyona işaretlemişlerdi. Ancak bir yerde yol kar yağışı nedeniyle tehlikeli hale geldi diye bariyerle kapatılmış.

        Biz de başka yol bilmiyoruz. Benim önerim “Bariyeri kaldıralım ve o yoldan gidelim. Öyle ya da böyle geçeriz” oldu. Ama Saffet “Oğlum buralarda başımıza emanet arabayla bir iş gelir, madara oluruz İngiliz Alman ortaklığına. Memleketi temsil ediyoruz, bozmayalım façayı” dedi.

        Benim kontrargümanım ise, “Babacım kaybolduk diyeceğimize macera yaptık, kara saplandık deriz” şeklinde gelişmesine rağmen kabul görmedi.

        Neyse sonunda G serisi bir Mercedes imdadımıza yetişti de bizi akşam yemeği başlamak üzereyken 3 saatlik bir gecikmeyle şatoya ulaştırdı.

        TASARIMINDA KÖPEKBALIĞI HAVASI VAR

        Ertesi sabah kahvaltıdan sonra bize hangi otomobili denemek istediğimizi sordular. Çünkü iki farklı AMG GT63 4 Kapı var.

        Biri S diğeri değil. İkisi de kaymaklı ekmek kadayıfı da biri duble kaymaklı gibi yani.

        Biz tabii ki “S” istedik. Çünkü o bir tık daha güçlü. AMG GT 63 585 beygir güç ve 800 nm tork üretirken, S olanı 640 beygir güç ve 900 nm torka sahip.

        İlki sıfırdan yüze 3,4 saniyede çıkarken, ikincisi 3,2 saniyede çıkıyor. Yine de bizimkisi anlamsız şımarıklık çünkü o karlı buzlu daracık İskoç yollarında aradaki bu küçük farkı anlayacak bir kullanım imkanı yok.

        Mercedes AMG GT63S 4 Kapı’nın anahtarını alır almaz, konakladığımız şatonun ön bahçesine park edilmiş araçlar arasından bizimkini bulmak için fırladım.

        Şansımıza gözümüze kestirdiğimiz iki araçtan biri bize tahsis edilmişti. AMG GT 4 kapı, önden bakınca AMG GT Coupe’nin hemen hemen aynı.

        Uzun bir kaput. Kaputun altında 4 litrelik bir bi-turbo canavar, önde canavarın nefes almasını sağlayacak bol bol hava girişi.

        Eğimli ön cam. Sonrası ise değişik haliyle. 2 değil 4 kapı. Yüksek olmayan ama basık da görünmeyen tavan, hatchback gibi açılan ama hatchback olmayan bir arka kaput,

        20 inçlik jantlar yüksek olmayan otomobilde hayli heybetli görünüyor. Arkada S coupe’yi andıran arka lambalar, dört adet egzos çıkışı ve altta difüzörler. Özellikle önden çok etkileyici. Nedense insanda “Köpekbalığı” izlenimi uyandıran bir dizayn.

        Ağzı açık, kaslı, kıvrak bir görünüm.

        İÇ MEKANDA S SINIFI'NDAN ESİNTİLER VAR

        İçerde ise S sınıfı benzeri bir görünüm. Biraz S biraz AMG GT. Ama daha çok S gibi bir ferahlık. S sınıfına benzeyen dijital analog görüntülü göstergeler, araya sıkıştırılmış analog detaylar, yanda S sınıfındaki gibi bir büyük bilgi ekranı.

        Ortada büyük konsol. Üzerinde tüm kumandalar ve süper şık ve ultra işlevsel bir direksiyon simidi. İçerde kalite çok çok iyi ama bir zerafet eksiği var yine de. Kaliteli ama hafiften kaba.

        Ismarlama şık bir kıyafetin içindeki kaslı maço bir adama benziyor AMG GT 4 kapı. Quattroporte zerafeti ya da Rapide asaleti yok ama başka bir şey var. Seksi bir şey. Bu yaştan sonra anlamam zor olan bir durum.

        Önce biraz sağının solunun fotoğrafını çektirdik. Sonra yanıma kameramanı da alarak anahtarsız açılan kapılardan içeri giriyoruz.

        Kameraman İngiliz. Daha önce Top Gear’da falan çalışmış, Jeremy Clarkson’un kameramanlığını yapmış. Fırlama bir herif.

        Dar yollarda gazlıyoruz biraz. Kameraman bana dönüp, “Sen Jeremy Clarkson’dan bayağı daha iyi otomobil kullanıyorsun. Sendeki teknik onda yok” demiyor tabii ki!

        Daha çok sağa sola tutunmaya ve kendini emniyete almaya çalışıyor. AMG GT 4 kapı farklı sürü seçeneklerine sahip.

        Bunlar kaygan, normal, sport, sport+ ve bireysel. AMG GT S ise ayrıca bir de “Race” yani yarış modu sunuyor.

        Tüm bunlar 4 tekerden çekiş sistemiyle birikte haraket ediyor ve süspansiyonu, direksiyonu, diferansiyelleri ve şanzımanı farklı konumlara getirip optimum performansı almayı sağlıyorlar.

        AERO-DİNAMİĞİ KENDİ KENDİNE AYARLIYOR

        Ammaaaaa...

        AMG GT 4 Kapı’nın bir başka numarası daha var. O da “Drift” modu.

        Bu moda geçerseniz otomobil sadece arkadan itişli hale geliyor ve tadından yenmiyor. Benim “race” modunu seçmeme kameraman ters bakışlar atıyor ve “Mistake” diyor. Mistakein ne olduğunu yola çıkar çıkmaz görüyorum.

        Mercedes AMG GT bazı yazarlara benziyor. Yanı kıçı başı ayrı oynuyor. Bunun üzerine "Drift” moduna geçecekmiş gibi yapıyorum, kameraman da anında otomobilden inecekmiş gibi yapıyor.

        Sport’ta mutabık kalıyoruz. Ki o bile fazla. Akıl ötesi bir performans ve aynı oranda başarılı bir yol tutuş. Yer yer buzlu yolda bile sıfır sorun. Ama Ahmet Davutoğlu tipi değil, hakiki sıfır sorun.

        AMG GT 4 kapı hayli akıllı bir otomobil. Her tarafında ayrı bir zeka var. Duruma göre otomobilin hava alış açılarını ve oranlarını değiştirerek 'aero dinamiği' arttırıyor ama motorun hava ihtiyacını da unutmuyor.

        Keza Mercedes’in yeni akıllı far sistemi de koyulmuş ve hava karardığı zaman bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu anlama fırsatımız oluyor.

        Mercedes bu otomobilde bir yenilik daha yapmış ve arka tekerlekte virajlarda belirli bir açıya kadar dönüyor bu da viraj kabiliyetini çok olumlu etkiliyor.

        Otomobil gerekmediği anlarda bazı silindirleri devre dışına alıyor. Bu da tüketim açısından olumlu. 9 ileri şanzıman motora ve ürettiği güce çok uyumlu.

        Sonuç olarak Mercedes, şahane bir 4 kapılı süper sporcu ortaya çıkarmış. Bu haliyle tüm rakiplerinin üzerinden rahatlıkla atlar.

        Şıklıkta değilse bile kalite ve güçte segmente lider olarak giriyor. 320 kilometrelik son sürati de onu yine segmentin muhtemelen en süratlisi yapıyor çünkü o 320 aslında en az bir 340 demek.

        Kullandığım en etkileyici 4 kapılı otomobil dersem abartmış olmam. Tüketim değeri falan vermiyorum. Asap bozmaya gerek yok.

        Zaten İngiltere fiyatı 122 bin pounddan başlayan bir otomobilin Türkiye’de kaça satılacağını bilemem ama 400 bin euro civarında olacağını söyleyebilirim.

        Bu aracı alan bir kişinin “Aman az yaksın, tüp taktıralım” diyecek hali de yoktur herhalde!

        Diğer Yazılar