Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Perşembe günü Habertürk TV’de Suriyeli göçmenler meselesini tartıştığımızdan beri e-mail ve telefon bombardımanı altındayım.

        Ben göçmenlerin her zaman gittikleri ülkeye dinamizm kazandırdığını ve o ülkeyi hem iktisadi hem de kültürel olarak zenginleştirdiğini vurgularım. O programda da öyle yaptım. Bu benim temennim değil, yapılan sayısız araştırmanın bulguları.

        Dünya tarihi boyunca her zaman bu böyle oldu. Bilimsel çalışmalara göre bu durumun istisnası yok. Gelen göçmenler en alt sınıftan ve en alt eğitim seviyesinden olsa bile en fazla 20 sene içinde o ülkeye iktisadi anlamda çok büyük katkı sağlıyorlar.

        Göçmenlere kucak açmanın insani boyutunu bir kenara bırakıp sadece Türkiye’nin menfaati açısından baksanız bile yine de açık kapı politikasının önemini anlarsınız.

        Fakat özellikle bir süredir ekonomide sıkıntılar olduğu için vatandaşların çok büyük çoğunluğunda baş gösteren bir göçmen düşmanlığı var.

        YÜZLERCE MESAJIN İÇİNDE BİR DESTEK YOK

        İşte bu atmosferde perşembe günü Habertürk TV’deki programdan sonra bana "yağan" mesaj ve e-mailler içinde bir tanesi -evet tek bir tanesi- bile beni desteklemiyordu. Bir konuda böyle bir fikir birliği ilk kez görüyorum. Göçmenlerin haklarını savunduğum için düzeyli eleştiriden, hakarete, küfürden tehdide her türlü tavırla karşılaştım. Suriyelilerden nefret maalesef korkunç boyutlarda...

        Bana hep olumlu mail atan okurlarım bile Suriyeli göçmenler aleyhine olan kara propagandanın etkisiyle bu insanların derhal ülkeden atılmasını savunuyor. Manzara insanlık değerleri açısından hakikaten korkunç.

        İtiraf etmeliyiz ki şüphesiz yapılan kimi yanlışların da etkisiyle halkımız Suriyeli göçmenlere Almanya’daki aşırı sağın Türklere baktığı gibi bakıyor.

        ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR

        Bu konuda acil alarm zillerinin çalınması ve devletin öncülük edeceği bir kamusal programla entegrasyonun sağlanması gerekiyor. Bu dağınıklık ve başıboş bırakılmışlık da faşizmin yükselmesine yarıyor.

        Bu arada söylemeliyim ki son günlerdeki istisnai açıklamaları bir kenara koyacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konudaki genel yaklaşımı müthiş erdemli ve akılcı. Biz köşe yazarları her konuda toplumun devletten daha ileri seviyede olduğunu söyleriz ama bu konuda devlet toplumdan çok daha ileride.

        NEFRET SÖYLEMİ VE HEDEF GÖSTERME İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE GİRER Mİ?

        Toplumda artan nefreti gören hem politikacılar hem de gazeteciler kendilerini popülizmin tuzağına kaptırıyor ve özellikle Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçılığı gittikçe artırıyorlar. Çok açık nefret suçları işleniyor. Köşe yazarlarının hali bu açıdan berbat. Sosyal medyadan bahsetmiyorum bile. Yargı Suriyelilere yönelik aleni nefret söylemi ve hedef göstermelerle ilgilenmiyor bile. Bir ırkçılık ve faşizm yarışına girilmiş durumda.

        Hiçbir okurumun ve toplumda hiçbir kesimin beni desteklemediğini biliyorum ama tek başıma kalsam da ülkemizde yaşayan göçmenlerin haklarını savunacağım. Bu göçmenler -kendi rızaları dışında- zorla geri gönderilemezler. Bu resmen insanlık suçu olur. Biz imparatorluk mirasçısı bir ülkeyiz.

        Göçmenlerden kendi geleceğini burada kurmak isteyenler Türkiye’de kalacaktır. Zaman içinde Türkiye pasaportu alacaklar. Türkçeyi mükemmel öğrenecekler ve bu toplumun parçası olacaklar. Kendi arzusuyla gitmek isteyen zaten gidecektir.

        MİSAFİR JARGONUNU BIRAKALIM

        Ülkemizde yaşayan ister Suriyeli ister diğer milletlerden göçmenler misafir değil. Bu misafir jargonunu bırakalım. Almanya’daki Türklerin hakları ne olmalıysa Türkiye’deki göçmenlerin hakları da aynı olmalıdır.

        Geçici olarak sıkıntılar olabilir ama dediğim gibi göçmenler her zaman geldikleri ülkeye orta vadede faydalıdır. Göçmenlerle aynı sınıfsal ve eğitim kökenlerine sahip olan yerleşikler genelde yerinde sayarken dışarıdan gelenler çok daha hırslı ve çalışkan oluyorlar ve o ülkenin toplam zenginliğini çok daha fazla arttırıyorlar.

        Türkiye’den Almanya’ya giden gurbetçi kardeşlerimiz bizim toplumun en dezavantajlı ve en fakir kesimiydi. Bunu da unutmayalım. Oysa bugün Almanya’ya büyük katkıları olduğunu herkes kabul ediyor.

        Türkiye’ye gelen ve geleceğini burada kurmak isteyen göçmen kardeşlerimizin şu geçen 8 yılda bile bu ülkeye ekonomik olarak büyük katkıları oldu. İktisatçı Prof. Dr. Birol Kovancılar bu gerçeği bilimsel olarak ortaya koyuyor. Yani Suriyeliler kaynaklarımızı tüketmiyor bilakis ekonomiye katkı sağlıyorlar.

        REKLAM

        ***

        Suç oranı en düşük olanlar Suriyeliler

        Maalesef Suriyeliler giderek daha fazla ötekileştirilmeye başlandı. Halbuki Türkiye’de yaşayan ve sayıları yüzbinleri bulan başka göçmenler de var.

        Önceki gün İstanbul Valisi Sayın Ali Yerlikaya rakamlar verdi. İstanbul’da 547 bini Suriyeli olmak üzere 1 milyon 77 bin yabancı olduğunu söyledi. 2019’un ilk yarısında Göç İdaresi İl Müdürlüğünce düzensiz göçle ilgili 27 bin işlem yapıldığını, bunların 14 bininin ülkelerine geri gönderildiğini açıkladı.

        Ben de geri gönderilenlerin uyruklarını ve Suriyelilerin yasal durumlarını araştırdım. Onlara verilen statü "geçici koruma". Bu kavram acil akınlar sonucu yer değiştirmek zorunda kalanlar için geliştirilmiş. Bu kavramın atfedildiği toplulukların hakları konusunda bir netlik yok ancak 20 Temmuz 2001’de kabul edilen AB Geçici Koruma Yönergesi genellikle dayanak kabul ediliyor. O metnin 3. maddesinin 2. fıkrasında "Geçici koruma uygulanırken devletlerin temel hak ve özgürlüklere ve geri göndermeme konusundaki yükümlülüklere saygı içinde hareket edecekleri" belirtilir.

        İstanbul’da sayıları bir milyonun üzerindeki yabancıların içinde istatistiklere bakıldığında Suriyeliler suç oranlarında son derece altlarda. Birçoğu aile, statüleri olduğu için durumlarını riske atmak istemiyorlar.

        DEPORT ETMEK ÇÖZÜM MÜ?

        Türkiye’den pasaportsuz ya da kimliksiz olduğu için deport edilmek üzere Göç İdaresi’ne gönderilenlerin çoğu başka ülkelerden. Zaten geçici koruma statüsündekiler deport edilemiyor, kayıtlı oldukları illere ya da kamplara gönderilebilirler. Kampların kapasiteleri zaten belli. Sayı 20 binlerle sınırlı.

        Öte yandan deport etmek de kolay bir iş değil. Kimliksiz ya da pasaportsuz diye 100 bin-150 bin insanı bir anda deport edemezsiniz.

        Bir diğer mesele de ekonomik boyut. Bugün bazı sektörlerde çalışan Suriyeli işçi sayısı yüzde 20’leri buluyor. Bu işçiler çok düşük ücretlere çalışıyorlar. Bu insanları kayıt ve izin altına almak gerekir ancak çok kısa süre içinde topluca çalıştıkları işyerlerinden göndermek infiale sebep olabilir.

        Kısacası "göçmen"ler meselesi yanlış bir şekilde sadece Suriyeliler üzerinden tartışılıyor. Toplum zaten bu konuda hassas. Yangına körükle gitmemek gerekir. Bu insanların önemli bir kısmı hayatlarını burada kurdular. 450-500 bin çocuk burada doğdu. Onları bir anda hedef haline getirmek Türkiye’nin 10 yıldır ortaya koyduğu emeği de heba edebilir.

        Diğer Yazılar