Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar gecesini pazartesi sabahına bağlayan saatlerde alçalmaya başlayan uçaktan İstanbul’a bakarken şunu düşündüm: Hayat aynı mekan ve aynı zamanda birbirine değmeyen iki tamamen farklı ve birbiriyle çelişkili gerçeklikle akıp gidebilir mi?

        Diyarbakır’da bir tam gün geçirdikten sonra aklıma takılan temel soru buydu. Bugün ve yarın size şehrin iki bambaşka yüzünü anlatmaya çalışacağım.

        Hem HDP İl Başkanlığının önünde PKK’nın aldığı çocuklarına feryat eden annelerin Diyarbakırını, hem Vali ve belediye Başkan vekili Hasan Basri Güzeloğlu’nun Diyarbakırını hem görevinden alınan HDP’li Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’nın Diyarbakırını hem de kentin kalbi Ofis’in, Sur’un kahvelerinin Diyarbakırını...

        Önce evlatları PKK tarafından dağa götürülen Kürt annelerle başlayayım. Zira bütün Türkiye’nin gözü o annelerin üzerinde. 18 aileyi buldu nöbet tutanlar. Ve biz de bir kadın gazeteci grubu olarak o anneleri dinlemeye gittik.

        KAFAMDAKİ SORULAR

        Acaba muhalefet cephesinin iddia ettiği gibi manipülasyon amacıyla toplanan organize bir kalabalıkla mı karşı karşıyayız, yoksa kendiliğinden bir akış içinde migerçekleşiyor?

        Neden başka bir mekan değil de HDP Diyarbakır İl Başkanlığının önü? Neden şimdi?

        Bu soruların cevaplarını bulmaya çalıştım. Konuştuğum annelerden oraya geliş ve bugüne kadarki mücadelelerini anlatmalarını istedim.

        Vardığım sonuç şu: Evlat acısı tarif ve taklit edilemez bir acı. Bu insanlar o acıyla, tamamen yürekten feryat ediyorlar. Annelerin hiçbirinde en ufak bir siyasi hesap ya da başka bir amaç görmedim. Bu yönde imaların bile çok büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum.

        NEDEN HDP KAPISI?

        Neden HDP kapısında olduklarına gelince... Bu soruyu hepsine sordum. Aldığım cevaplar aynıydı: “Burası ilk geldiğimiz kapı değil ki. Biz yavrularımız elimizden alındığından beri her yere ulaşmaya çalışıyoruz”

        Bazısı daha önce bakanlara, bazısı emniyet müdürlerine ulaşmış. Gazetecilere ulaşmaya çalışan da var, muhtarların kapısına giden de…

        Kısacası her yere gitmişler ve gidiyorlar. Hacire Akar’ın bu eylemi başlatması ve sonuç alması ile cesaretlenmişler. Hakikaten zor koşullarda kalıyorlar. Yerlerini güvenlik gerekçesi ile vermeyeceğim. Ancak çok içten bir haykırış bu.

        1. Yüz

        Beni en çok etkileyen Remziye Akkoyunlu oldu. 9 çocuklu bir anne. Bölgedeki tüm problemlerin iç içe geçmişliğinin bir özeti adeta.

        Oğlu Azad’ı 11 yaşındayken 2015’te kaçırmış PKK. 11 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz! İlkokulu henüz bitirmiş pırıl pırıl bir miniğin çalınan hayatından!

        Yalnızca Azad da değil Remziye Hanım’ın derdi. İki oğlu da cezaevinde. Birinin gerekçesini duyunca kanım dondu.

        PKK’dan dağdaki oğlunu isteyen Remziye Akkoyunlu’nun diğer oğlu Yasin Börü’nün katil zanlılarından biri olduğu gerekçesi ile tutuklu!

        Remziye Hanım’ın oğlu annesini televizyonda görünce cezaevinde intihar girişiminde bulunmuş. Akkoyunlu Türkçe bilmiyor. Kürtçe ve Zazaca konuşuyor.

        Bir tercüman aracılığıyla bana şunları söyledi: “PKK çocuklarımı cezaevinde de rahat bırakmıyor. Bir oğluma kavuşmak için burada feryat ederken beni diğeri ile sınamaya kalkıyor. Gençlerin beynini yıkıyorlar. Ben yavrularımı istiyorum!”

        11 yaşında oğlu kaçırılan Remziye Akkoyunlu’nun diğer oğlu Yasin Börü’nün faili olarak tutuklu.
        11 yaşında oğlu kaçırılan Remziye Akkoyunlu’nun diğer oğlu Yasin Börü’nün faili olarak tutuklu.

        “4 YILDIR HER KAPIYA, HER TELEFONA KOŞUYORUM”

        PKK’nın çocuk yaşta dağa götürdüğü gençlerin yanı sıra örgütün elindeki askerlerin ailelerinden de var nöbet tutan.

        Sadiye Özbey bunlardan biri. Oğlu Semih Özbey astsubay. 25 yaşındayken Pülümür’de bundan 4 yıl önce alıkoymuşlar Semih’i. İki kez onunla ilgili video yayınlamışlar ama iki senedir de hiç haber yok. Sadiye Hanım’ın şu cümlesinin üzerine söyleyecek bir laf bulamadım:

        “4 yıldır hayatım dondu Nagehan kızım. Sadece haber izliyorum, bir şey duyar mıyım diye bakıyorum. Her telefon, her kapıya koşuyorum. Oğlumun kokusunu, sesini özledim!”

        Kızını bekleyen Hüsniye Kaya.
        Kızını bekleyen Hüsniye Kaya.

        14 YAŞINDA DÜNYALAR GÜZELİ BİR KIZ

        Nöbet tutan ailelerin içinde kız annesi olan tek isim Hüsniye Kaya. Kızı Mekiye’yi 4 yıl önce 14 yaşındayken PKK almış. Suriye’deymiş. Ölü mü, diri mi bilinmez. Hüsniye Hanım elinde fotoğrafı bekliyor. Dünyalar güzeli bir kız. Lütfen muhalefetten birileri 11 yada 14 yaşında çocukların özgür iradesiyle dağa çıktığını söylemesin!

        PKK’nın 14 yaşında Suriye’ye kaçırdığı Mekiye Kaya.
        PKK’nın 14 yaşında Suriye’ye kaçırdığı Mekiye Kaya.

        KANSER HASTASI ANNE

        17 yaşındayken götürülen Mustafa Biçer’in annesi Ayşegül ise kanser hastası. Beyninde tümör varmış ama yine de gece gündüz göz kırpmadan oğlu için nöbet tutuyor.

        Hakikaten yürek dayanmıyor bu hikayelere…

        Diyarbakır’da HDP il binasının önünde toplananlar evlat acısıyla yanan, sadece çocuklarına kavuşma hayali kuran insanlar.

        Oğlu için nöbet tutan Ayşegül Biçer kanser hastası.
        Oğlu için nöbet tutan Ayşegül Biçer kanser hastası.

        PEKİ NEDEN ŞİMDİ?

        Hacire Ana’nın çıkışı ve bu çıkışın medyanın bir bölümünde çok desteklenmesi ile cesaretlenmişler. Arkadan itekleyen yok. Fakat onlara gösterilen kamusal ilgi cesaretlerini artırıyor, bu kesin. Ancak bu işin tamamen bir devlet operasyonu olduğunu düşünenler yanılıyorlar. Bu tür sözler HDP adına da kendini kandırma olur.

        Öte yandan kamusal ilginin yanı sıra çevrenin ve PKK’nın tehdidi de yadsınamaz. Biz oraya gittiğimizde bile sözlü sataşmalar yaşandı. Her akşam evlerine ya da kaldıkları yerlere polis eşliğinde gidiyorlar. Örgütün mahalle baskısını Diyarbakır’da çok sert bir şekilde sürdürdüğü aşikar.

        KAYYUM KARARLARI VE ANNELER

        Ancak… Bu annelerin kendi içinden çıktıkları Kürt sosyolojisi bağlamında yalnız bırakıldıkları da çok açık. Kürt halkının çoğunluğu bu eyleme mesafeli yaklaşıyor.

        Bu tutumda elbette kayyum kararlarının da etkisi var. Kayyum atanmadan önce HDP’li belediyenin önüne gitselerdi çok daha dar bir alana sıkışacaktı PKK. Çünkü bu anneler güçlerini bence haklılıklarından alıyorlar.

        2. yüz

        Nitekim annelerden sonra şehirde dolaşmaya çıktım ve Diyarbakır kahvelerinde gençleri dinledim. Ortamın gerginliği nedeniyle bu kısımda kimseye sıkıntı yaratmamak için isim vermeyeceğim ama size esnaf, öğrenci, işsiz kısacası Diyarbakırlı sıradan insanların havasını anlatacağım.

        ŞEHİRDEKİ TUHAF SESSİZLİK

        İlk olarak daha önce tanık olmadığım sessizlikle başlayayım. Diyarbakır sokakları bir tuhaf sessiz. Sanki insanların ses düğmesi kısılmış.

        Ancak araya tanıdık sokunca konuşmaya başlıyorlar. Anneler konusunda önce hep olumsuz yaklaşımlar gördüm. “İnanmıyoruz, devlet gönderdi onları. Bu bir oyun” minvalinde yorumlar...

        Ancak daha sonra sohbet örgüt için dağa çıkan gençlerin arkalarında bıraktığı ailelerine gelince ve ben annelerden dinlediklerimi anlatınca “Aslında onların acısına sahip çıkarız ama artık hiçbir şeye inanmaz olduk” yorumlarını işittim. Bakın bu yorumu yapanların içinde muhafazakar ve AK Parti eğilimli Kürtler de var.

        DEVLETİN FARK ETMESİ GEREKEN MESAFE

        Gençlerde çok ciddi bir güven sorunu var. Resmi otorite ile mesafe açılıyor. Bu çok tehlikeli bir gidiş. Devletin bunu fark etmesi ve kesinlikle önlem alması gerekir.

        Gazetecilik gördüğünü, kokladığını, tanık olduğunu yazmaktır. Size Diyarbakır’ın sokaklarının genel havasını şöyle anlatabilirim: Evet şehir somut olarak hizmetler bazında ilerliyor. Kalkınma hızlı, devlet cumhuriyet tarihi boyunca yapmadığı kadar yatırımı şimdi Diyarbakır’a yapıyor. Yeni havaaalanı muazzam güzel.

        KAYYUMU DESTEKLEYENLERİN ORANI

        Peki insanlar mutlu mu? Hayır! Kayyum kararlarını destekleyen çok az. HDP’ye oy verenler kendilerini hiçe sayılmış hissediyorlar. HDP’ye muhalif olan AK Partili insanlarla da konuştum. Onlar da sandığa güvenlerinin azaldığını söylediler.

        Siyasi görüşümüz ne olursa olsun gelin şu Kürt realitesiyle yüzleşelim. Siyasi fikirleri ne kadar farklı olsa da Kürt halkının ortaklaştığı bazı konular olduğunu tespit edelim.

        HDP-PKK arasında ilişki var mı diye konuşmayı saçma buluyorum. Elbette iç içe geçmiş iki yapıdan hatta temelde tek bir yapıdan bahsediyoruz. Bu konuda kimse kendini kandırmasın. HDP’ye oy veren Türkiye’nin yüzde 10-11’i de bu gerçeği bilerek veriyorlar. HDP-PKK ilişkisi de elbette istendiği an hukuken kriminalize edilebilecek bir durum. Devlet de bugüne kadar istediği zaman böyle yaptı, istediği zaman da yapmadı. Konjonktür devlet tavrına göre belirlendi. Bazen “Son PKK’lı öldürülene kadar savaş” dendi. Bazen “Dağdan insinler düz ovada siyaset yapsınlar ve bu mesele bitsin” dendi...

        2 CEPHEYİ DE DİNLEDİM, YARINA...

        2020’li yıllarda bu konuda ne yapacağız? Kürt meselesi nasıl çözülecek? PKK dağdan nasıl tamamen indirilecek ve silahlar nasıl tamamen gömülecek?

        Bu sorularının cevapları hep birlikte aramamız gerekiyor. Ben mevcut durumu siyah ve beyaz kadar zıt konumda olan iki isimle konuştum. Hem birlikte gittiğimiz grupla ziyaret ettiğimiz Vali ve Belediye Başkanvekili Hasan Basri Güzeloğlu hem de daha sonra benim bir araya geldiğim HDP’li görevinden alınmış Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı. Onlardan edindiğim izlenimleri de yarın anlatacağım.

        Diğer Yazılar