Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de devlet kavramını Tanrı gibi gören ve dinsel şekilde kutsayan 12 Eylül-28 Şubat tarzı bir zihniyetin tehlikeli yükselişini yaşıyoruz.

        Buna faşizmin yükselişi demek yanlış olmaz. Mevcut durum hem Türkiye Cumhuriyeti hem de bu toplumun geleceği için ciddi bir tehdit.

        Aslında televizyonda cuma gecesi yaşadığım olay da bu yükselişin bir yansımasından ibaret. Bu bakış açısı AK Parti ve MHP için de tehdittir bence. Bu yazıda bunu izah etmeye çalışacağım.

        Dünyevi bir örgütlenme olan devlet kavramına böyle dinsel ve ilahi anlamlar yüklenmesinin İslam dinine de tamamen aykırı olduğuna inanıyorum. Bu konuda sözü muhafazakar ve İslamcı aydınlara bırakmak daha doğru olur. Bence mevzu üzerine kalem oynatmaları gerekir.

        Devlet yurttaşların can ve mal güvenliği ile haklarını ve özgürlüklerini korumak için biz insanların hizmetinde bir aygıttır. O kadar.

        GÜÇ VE YETKİLERİ KISITLANMAYAN DEVLET CANAVARLAŞABILIR

        Ne devlet kutsaldır ne de devlet görevlileri. Bilakis güç ve yetkileri kısıtlanmazsa devlet o vatanda yaşayan yurttaşlar için bir canavar haline gelebilir. Devlet olgusunun doğası zalimleşmeye çok yatkındır.

        Dünya tarihinde yüzlerce böyle ceberut devlet örneği var. Sonları da hep kötü bitmiştir. O yüzden sürekli devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırılması diyorum. En iyi devlet en küçük devlettir. Sınırlı devlet rejimine ihtiyacımız var.

        Bir ülkede devlet kapsam olarak büyüdükçe özgürlük ve adalet de o oranda küçülür. Biz Türkler insanlık tarihinden süzülen bu hakikati kavrayamazsak bu coğrafyada huzur içinde yaşayamayız.

        VATAN KUTSALDIR AMA DEVLET DEĞİL

        Eğer bu bağlamda kutsal bir kavram aranıyorsa o kavram devlet değil, vatan kavramı. Vatan kutsaldır ama devlet değil.

        15 Temmuz korkunç darbe girişiminde de vatanımız istila edilmek istendi. Esas mesele bu. Yoksa devletin generallerinin yarısı zaten bu istila harekatının içindeydi.

        Aynı şey 17-25 Aralık FETÖ darbe teşebbüsü için de geçerli. Başarsalardı şimdi 15 Temmuz rejimini kuranlar kutsal devlet teraneleri okuyacaktı.

        O DÖNEM FETÖ’YÜ DESTEKLEYENLER ŞİMDİ TERÖR ESTİRİYOR

        Ne ilginç ki 17-25 Aralık darbe sürecinde bizler FETÖ’ye karşı ölümüne mücadele ederken Tayyip Erdoğan yıkılsın diye FETÖ’yü destekleyenler şimdi sevmedikleri herkese FETÖ’cü diyerek terör estirmeye kalkıyor.

        12 Eylül-12 Mart-28 Şubat ve 27 Mayıs’ta da işgal edilen vatanımızdı. Bu askeri darbeleri yapanlar tıpkı 15 Temmuzcular gibi vatana ihanet ettiler. Gasp ve zorbalık ile iktidarı elde etmeye teşebbüs etmelerinin hepsini böyle görmek gerekir.

        Türkiye tarihinde devletin çok zalim ve çok ceberut olduğu dönemler yaşandı. Maalesef hiçbir zaman hukuk devleti olamadık. Devlet gücünü hukuk ile sınırlandıramadık. Bilakis yargı kurumu her dönem silah olarak kullanıldı. Eski rejim döneminde parti kapatma davaları böyleydi. 17-25 Aralık darbe teşebbüsü de FETÖ’nin yargıyı silah olarak kullanma planıydı.

        MAHKEMELER BİREYİN HAKKINI KORUMAK İÇİN VAR

        ‘Devletin hakimi’ ve ‘Devletin savcısı’ kavramlarına da karşı çıkıyorum. Hakimler ve savcılar devleti değil hukuk ve adaleti kollamak zorundadır. Mahkemeler, bireyin haklarını gerekirse devletten bile korumak için vardır.

        Nasıl ki Celal Şengör deprem konusunda hiçbir bilimsel ehliyeti olmayan ama profesör unvanı sahibi kişilerden bahsediyorsa maalesef hukuk profesörü kisvesi altında da evrensel hukuk ile zerre ilgisi olmayan faşizan kafalar var bu ülkede. Bunlara evrensel anlamıyla hukukçu asla denemez. Olsa olsa Salim Başol kadar hukukçu bunlar.

        1990’lar için Koramiral Atilla Kıyat “Faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplar bir devlet politikasıdır” demişti. Kıyat’ın anlattığı esasen kendi yurttaşlarını adeta bir mafya gibi kafasına eserse öldüren ve işkence eden bir faşist devlet mantığıydı.

        Dindar-muhafazakar yurttaşını ezen bir devlet. Kürt yurttaşına zulmeden bir devlet. Alevi yurttaşını sürekli döven bir devlet. Gayrimüslim yurttaşını ise buharlaştıran bir devlet. Böyle bir geçmişten geliyoruz.

        TAYYİP ERDOĞAN’IN MEYDANLARDA DEFALARCA SÖYLEDİĞİ…

        Benim en çok üzüldüğüm konu ise bu zulümlerin hedefi olmuş kesimlerden kimilerinin sırf ‘makbul’ sayılmak uğruna kendini ezen eski devlet zihniyetine yanaşma yarışına girmeleri. Hitler’e yaranmaya çalışan Yahudilerden farksız bir durumda olduklarını görmüyorlar.

        AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan işte bu korkunç devlet mirasına meydan okuduğu için Türkiye’ye bir umut ışığı olarak doğdu. Erdoğan’ın belki yüzlerce kez meydan konuşmalarında ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ dediğini herkes biliyor.

        İşte Türkiye’nin ihtiyacı olan siyaset felsefesi Erdoğan’ın sıklıkla zikrettiği bu cümlede saklı. AK Parti bu felsefeden uzaklaşırsa kendi mezarını kendi kazar. İnsan varsa devlet vardır. İnsanı ezen bir devlet gayrimeşrudur.

        Peki bu durum Cumhur İttifakı’nın diğer üyesi MHP için farklı mı?

        ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN O SÖZÜ

        12 Eylül zindanlarında tam da bu devlet zihniyetinin senelerce zulmettiği ve her gün hücrelerde işkence ettiği MHP camiası aslında 1980’lerin ikinci yarısından itibaren yepyeni bir sivil söyleme yaslandı.

        Yani kutsal devlet kavramını değil millet ve vatan kavramını merkeze alan bir sivil milliyetçilik geliştirmeye çalıştı Alparslan Türkeş.

        Sayın Devlet Bahçeli de o zaman ülkücüler içindeki akademisyenler grubunun başındaydı ve bu yeni sivil ve demokrat milliyetçi düşünceyi üreten bir teorisyendi. Şimdi ise MHP’nin lideri.

        Çok iyi hatırlıyorum…1992 sonunda ilk kez Alparslan Türkeş’ten bir televizyon konuşmasında ‘Leviathan’ tabirini duymuştum. Henüz lise öğrencisiydim ve program sonrası ansiklopediyi açıp bakmıştım.

        Thomas Hobbes’un mutlakiyetçi devlet anlayışına karşı bir çıkıştı bu. Devletin vatandaşlarını ezen mitolojideki Leviathan benzeri bir canavara dönüşmesi halinde meşruiyetini kaybedeceğini söylemişti Türkeş.

        Devleti her koşulda kutsayan faşizan zihniyete karşı çıkıyordu. 12 Eylül rejiminin böyle bir canavar devlet olduğunu anlatmıştı. Hukukun üstünlüğüne bağlı adil devlet nizamı yoksa bir ülkenin infilak edebileceğini söylüyordu.

        Günümüz MHP camiasının da kulağına küpe olmalıdır merhum Türkeş’in sözleri. Bu yazdıklarımdaki meramımı en iyi Sayın Bahçeli’nin anlayacağına inanıyorum.

        Çünkü yarın bir gün bu ‘devlet’ bir yeni Nurettin Soyer bir yeni Dürüst Oktay bulmakta zorlanmaz ve ülkücülere de aynı zulümleri bir kez daha yaşatabilir.

        Diğer Yazılar