Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Habertürk TV’de yaptığımız İmamoğlu söyleşisinde en kritik anlardan biri Celal Şengör’ün yayına bağlandığı dakikalardı.

        Herkes orada Şengör’ün Kanal İstanbul’un depremi tetiklemeyeceği ile ilgili sözleri üzerinde durdu ama bundan daha önemlisi İBB’nin yaptığı Kanal İstanbul çalıştayına bilimsel ehliyet taşımadığı gerekçesiyle katılmayacağını söylemesiydi. Bence bu nokta çok kritikti.

        Kimileri Şengör’ün tavrını egosuna bağladı ama bu çok haksız bir itham. Celal Hoca’nın militarist siyasi fikirlerine taban tabana zıt bir yazarım. Zaten bu politik zıtlık yüzünden de herkes canlı yayında beni yalanlayacağını sandı ama diğer yanıyla Şengör birinci sınıf bir jeolog olduğu için de söylediklerinden geri adım atmadı.

        Ekrem İmamoğlu’nun çalıştayına katılmaması da ego yüzünden değil gerçek bir bilim insanı olduğu içindir. Daha önce de çok sevdiği generaller bile davet etse bilimsel ehliyeti olmayan kişilerle yan yana olmayı hep reddetti.

        Bu konuda hakiki bir alimin titizliğini ve şuurunu gösterdi her zaman. Ülkemizde çok nadir görülen bir akademik özen seviyesidir bu.

        CELAL ŞENGÖR HAKSIZ MIYMIŞ?

        İmamoğlu’nun çalıştayına dair de tavrı bu bilimsel itina sebebiyleydi. Zira bu çalıştay Şengör’e göre unvanı profesör olan ama evrensel seviyede liyakatsiz ve ehliyetsiz kişilerle doluydu.

        Peki şimdi o çalıştaydaki "Kanal İstanbul erkekliği öldürür. Referandum olursa erkeklere soracaksınız kısırlaşmak, hadım edilmek istiyor musun, istemiyor musun hahaha" rezaletinden sonra hem Ekrem İmamoğlu’na ve özellikle tüm CHP’lilere soruyorum:

        Prof. Dr. Celal Şengör haksız mıymış o çalıştaya katılmamakla?

        Bilimsel bir toplantıda böyle ciddiyetsiz ve laubali bir üslup olabilir mi? Bir de üstüne CHP’li Ali Şeker "Kanal İstanbul erkekleri kimyasal olarak hadım edecek" diye açıklama yapmış!

        Yahu sırf Kanal İstanbul’un yapılmaması için erkekleri etkileme amaçlı böyle uyduruk bir propaganda olabilir mi?

        Ama bence bu sözde bilimsel toplantıda biz kadınlara yönelik kısım eksik bırakılmış. Şunlar da ‘bilimsel’ olarak kanıtlanmış şekilde ifade edilmeliydi ki siyasal propaganda ayağı tam olsun:

        Kanal İstanbul kadınlarda selülit yapar.

        Kanal İstanbul ayrıca erken yaşlanma ve kırışıklığa sebep olur.

        SİYASETİN SÖMÜRDÜĞÜ BİLİM KAVRAMI

        Bir önceki köşe yazımda da ifade ettiğim gibi maalesef bilim kavramının itibarının siyaset tarafından kötüye kullanılması olayını hep birlikte yaşıyoruz. Bunu iktidar da yapıyor muhalefet de yapıyor.

        Aslında her şey bir siyasal propaganda savaşı ve bilim olgusu payanda olarak kullanılıyor. Maalesef dünya tarihinde de çoktur böyle örnekler. Hele ABD’de birçok somut vaka vardır. Bilim adamları genelde kendini kullandırmıştır. Bir başka yazıda onlardan da bahsedeceğim…

        O sebeple dikkat ederseniz ben iktidarın çok örnek verdiği ÇED raporuyla ilgili de hiç olumlu bir cümle kullanmadım. Şayet o ÇED raporunu CHP yaptırsaydı o zaman da muhakkak olumsuz sonuç çıkacaktı. Türkiye’de bu konularda objektif bir kriter yoktur.

        O yüzden bilim ile felsefe ayrımının özel olarak da bilim ile siyaset felsefesi ayrımının çok büyük bir akademik özenle yapılması gerektiğinin yine altını çiziyorum.

        Cuma günkü "Kanal İstanbul kararı bilimin değil felsefenin alanıdır" başlıklı yazımı lütfen yeniden ve dikkatle okuyun sevgili okurlar.

        Karl Popper’dan Thomas Kuhn’a İmre Lakatos’tan Paul Feyerabend’a çağdaş bilim felsefesi literatürüne hakim olmayan insanlar akıl gibi bilim gibi aydınlanma gibi çok önemli kavramlardan bahsedip ahkam kesemezler.

        Keserlerse komik olur. Mesela geçenlerde Haşim Haşimi’nin bir mesajıyla adını ilk kez duyduğum bir kanalda Emre Kongar’ın karşısına oturmuş tanımadığım biri tam bu cehalet komedisini sergiliyordu. Onlar adına üzüldüm. Ehliyetsiz biçimde bilim ve aydınlanma hakkında konuştukça ortaçağ kafasına hizmet ettiklerinin farkında bile değillerdi çünkü.

        SÖZDE RAPORLAR MODERN FETVA HALİNE GELDİ

        Bizde sözde bilim adamlarından alınan raporlar padişahların kafasına koyduğunu yaptırmak için istediği fetvayı alabileceği sözde din adamı aramasından farksız hale gelmiş durumda.

        Hepimiz için hayati olan deprem konusunda hiçbir ciddi akademik çalışma yapmamış ve literatürde yeri olmayan insanlara senelerce ‘Deprem profesörü’ muamalesi yaptık biz.

        1999 depreminden sonra ekrana çıkıp konuşan akademisyenlerin çoğu bilim insanı değil şarlatandı. Hâlâ da hem iktidar hem muhalefet medyası bu hataları yapmaya devam ediyor.

        Diğer Yazılar