Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gelecek Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun özellikle son bir yıldır tüm konuşmalarını ve söyleşilerini dikkatle takip ediyorum.

        Beyanlarında sürekli bir yakınma ve bitimsiz bir şikayet etme hali gözlemliyorum.

        Verdiği mesajların ağızda bıraktığı tat maalesef bu.

        Hem Sayın Ahmet Davutoğlu’na ve başta Sare Hanım olmak üzere Davutoğlu Ailesi’ne hem de Ahmet Hoca’ya en yakın çemberdeki isimlere bu köşeden sormak istiyorum…

        Hemen her konuda geçmişe dair "Tüm sorumluluk valla benim değil, billa benim değil" demeye getiren bir siyasetçi portresine Türkiye toplumu nasıl bakar?

        Böyle bir yakınmacı ve savunmacı politika tarzını dirayetli ve güçlü bir siyasi liderlik olarak görür mü bizim milletimiz?

        Ayrıca bu apolojetik psikolojiden bir türlü çıkamamak bir politik lider için faydalı mıdır?

        Benim kanaatime göre sürekli kendine haksızlık yapıldığından şikayet eden bir siyasetçi -söylediklerinde tamamen haklı bile olsa- insanlarda bir bıkkıntı ve "Öfff tamam kardeşim" duygusundan başka bir şey yaratmıyor.

        Eğer Sayın Davutoğlu gerçek bir siyasi lider olma iddiasındaysa bence şu anki tavrının tam aksi yönde özgüvenli bir dille konuşmalı…

        SAVUNMA PSİKOLOJİSİNİ BIRAKIP ŞUNLARI DESE...

        Mesela kendisiyle ilgili kamuoyunda en çok konuşulan Suriye mevzusuna dair şöyle demeli:

        "Evet Ahmet Davutoğlu olarak herkese ilan ediyorum ki 2003-2016 arası tüm dış politika süreçlerinden ve özel olarak da Suriye siyasetinden tamamen ben sorumluyum. Ayrıca şunu da belirtiyorum ki Suriye politikamız asla yanlış değildi.

        Evet belki o zaman konum olarak benden daha yüksek yerde siyasetçiler vardı ama ben felsefe olarak hepsini etkileyen ve dış politika trendlerini yönlendiren konumdaydım. Dolayısıyla mesuliyet benimdir.

        Genel olarak dış siyaset alanında özel olarak Suriye politikasında danışman ve büyükelçiyken de Dışişleri Bakanı ve Başbakan iken de belirleyici olan ben oldum.

        Bu mevzularda ne Abdullah Gül’e ne de Recep Tayyip Erdoğan’a yüklenilmesini kabul etmiyorum. Kimin ne eleştirisi varsa bana gelsin ve bana söylesin. Herkese cevabım vardır. Tüm eleştirilerle bizzat ben yüzleşeceğim."

        EMEVİ CAMİİ'NDE NAMAZ MEVZUSU

        Hatta bence burada da durmamalı ve kendiyle ilgili en popüler galat-ı meşhur ile ilgili de şunları söylemeli Davutoğlu…

        "Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın zikrettiği Emevi Camii’nde kardeşlerimizle birlikte namaz kılacağız sözü bana mal ediliyor. Ben bu sözü söylemedim ama bu cümlenin de sorumluluğunu tamamen üstleniyorum.

        Çünkü Erdoğan’ın bu cümlesi bizim Suriye politikamızın felsefesini özlü biçimde yansıtmaktadır.

        Bu söz Şam’daki Baas diktatörlüğünün zulmünden Suriyeli kardeşlerimizin kurtulacağına olan inancı yansıtması bakımından mükemmel bir sözdür. O konjonktürde söylenmesi de kesinlikle yanlış değildir.

        Tayyip Erdoğan şimdi bu söylediği sözden pişmansa bu kendisini ilgilendirir ama bu cümlenin özündeki coşkuyu ben sonuna kadar paylaşıyorum!"

        Eğer Ahmet Davutoğlu gerçekten büyük düşünen ve hakiki anlamda toplumu sarsan bir karizmatik siyasi lider olma iddiasındaysa böyle konuşmalı.

        Bu özgüven ve bu dirayetle konuşsa kendisini hiç sevmeyenlere bile tesir eden bir konumda olur. Şimdiyse çok kısıtlı ve sınırlı bir etki üretebiliyor.

        Davutoğlu’nun ağzından bu yukarıda yazdıklarımı da kendi kafamdan uydurmadım.

        Emevi Camii’nde namaz sözünü kendisi söylememiş olabilir. Evet o sözü Erdoğan söylemişti ama bu, tam anlamıyla Davutoğlu ruhunu ve felsefesiniyansıtan bir sözdür.

        Davutoğlu’nun o cümle ile ilgili "Vallahi ben söylemedim billahi ben demedim" savunması bana kendi açısından üzücü ve son derece anti-karizmatik geliyor.

        Diğer Yazılar