Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Salıdan beri ortalıkta bir ses kaydı dolanıyor. “Ben Deniz Nisa’nın annesi” diye başlayan ve “Bir müşterim geldi, kendisi … hastanesinde hemşire” diye devam eden (Hastaneyi o söylüyor ben sansürledim) bu ses kaydı hakkında buradan suç duyurusunda bulunuyorum!

        Konuşan kişi büyük bir sorumsuzlukla ya da belli bir niyet çerçevesinde halkı galeyana getirmek, korku salmak, marketleri yağmalatmak için birbirinden ürkütücü senaryoları art arda sanki çok kesin bilgilerle konuşuyormuş havasında sıralıyor. Bu kaydın yaratmak istediği kargaşaya su taşımamak için içeriği yazmıyorum.

        Bu ses kaydı bana çok çeşitli yerlerden ulaştı, birçok okulda veli gruplarında paylaşılıyor.

        Dünden beri markette pirinç, makarna gibi kuru gıda bulamadıysanız emin olun bu kaydın payı büyük…

        Yetkili makamlara da sordum, insanları paniğe sevk etmek, galeyana getirmek, spekülasyonlarla ortalığı karıştırmak ifade özgürlüğü olarak asla kabul edilemez.

        Bu kişi derhal bulunmalı ve olay çok yönlü soruşturulmalı.

        Yalnız o değil… Dün bir bilgisayar programı ile bir televizyon görüntüsünü değiştirip altına bir okulun ismini yazmışlar, güya okulda Korona vakası var ve karantinaya alınıyor gibi bir fake haberi yayıyorlar.

        Elbette o okulda çocuğu olan anne babalar büyük panik yaşadı. İsmi yine koruma amaçlı vermiyorum ancak bu videoyu hazırlayanların da tespit edilip, yargının önüne çıkarılması şart!

        Bu iş şaka değil sevgili okurlar… Ortalıkta mevcut paniği kargaşaya çevirip para kazanmak isteyen ya da kaos çıkarmayı hedefleyen karanlık birtakım kişiler var. Emniyetin ve savcılığın bu kişilerle ilgili derhal harekete geçmesi gerekiyor.

        *

        Korona değil paranoya tehlikesi

        Koronadan daha tehlikeli olan dünyanın topluca ve çok hızlı bir şekilde deliliğin sınırlarını zorlar hale gelmiş olması. Elbette salgının boyutları üst düzey önemsenmeyi ve önlemler alınmasını zorunlu kılıyor. Ancak aynı önlemleri Dünya Sağlık Örgütü’nün ve siyasetçilerin farklı tepkiler vererek, medyanın insanları daha az korkutarak ve daha az panik yaratarak hayata geçirmesi mümkün değil miydi?

        Bu haber bombardımanı ve Avrupa’da kendini karantinaya alma açıklamaları ile birlikte topyekûn paranoyak olduk! Dün yolda yürürken sağımdan solumdan geçen herkes ya telefonda “Anti bakteriyel sıvı aradım bulamadım” diyor ya yanındakine maske ile ilgili bir şey anlatıyor ya da elleri kolları eczane poşetleri ile dolu bir şekilde ilerliyordu.

        *

        Keşke dünya, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı örnek alsa…

        Üstelik bu görüntüler hakikaten Koronaya karşı dünyadaki en soğukkanlı ve profesyonelce tepkiyi sergileyen Sağlık Bakanı’nın ülkesinde oluyor. Fahrettin Koca salgın ortaya çıktığından beri dört dörtlük bir performans sergiliyor. Bunda meslekten gelmesinin payı büyük.

        Genel telaş havasına inat başından beri “Tedbir şart ama panik yok” diyor.

        İlerleyen günlerde daha fazla vaka çıkacaktır ancak bugün geldiğimiz noktaya kadar yaşananlar bu sorunun çok doğru bir yaklaşımla halledilmeye çalışıldığını kanıtlıyor.

        Türkiye başından beri işi sıkı tuttu. Sağlık Bakanlığı çok iyi bir koordinasyon sağladı, bilgi akışı hızlı ve süreç olabildiğince kontrol altında tutuluyor.

        Ancak buna rağmen ortalıkta dolaşan senaryolar bizim toplumun en büyük sorununun güven olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

        Korona virüs ile ilgili uydurulan kabus senaryoları ne kadar somut açıklama yapılırsa yapılsın bitmiyor. Bence bu salgın dalgası söndükten sonra topluca bir de psikolojik rehabilitasyon sürecine girmemiz gerekiyor…

        Diğer Yazılar