Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Vaka sayıları roket gibi yükseliyor. Ağır hasta ve vefat sayıları da öyle. Tablo hakikaten korkutucu.

        Yazdan beri çok gevşemiştik. Yeni ve sert önlemlerin geleceği besbelli idi. Hatta pazartesi akşamından bana yeme-içme işletme sahiplerinin olduğu grupların iç yazışmalarından restoranlar ve kafelerle ilgili kararın haberi gelmişti.

        Keyfi sosyalleşmeleri, kalabalıkları engellemek için kısıtlamaya gitmeyi elbette anlıyorum ancak zaten aylar sonra açılan okulları hemen yeniden, tamamen kapatmak şart mıydı?

        Diyeceksiniz ki Bilim Kurulu bu yönde tavsiye vermiş, salgın giderek yayılıyor, ne yapsalardı?

        Sevgili okurlarım burada mesele Bilim Kurulu'nu da kapsıyor zaten. Maalesef bu ülkedeki yaygın zihniyet hemen ilk tedbir olarak okulların kapısına kilit vurmayı olağan karşılıyor. Bilim Kurulu da bu zihniyetin bir parçası.

        Bakın Fransa’da vaka sayıları günlük 30 bine yaklaşıyor, Almanya’da 20 binden fazla olduğu günler var.

        Hadi diyelim bizdeki rakamlar gerçeği yansıtmıyor, öyle bile olsa 10’la çarpsanız bizdeki sayılar Fransa’ya ancak yetişiyor.

        Buna rağmen Almanya’da da Fransa’da da hükümetler okulları sonuna kadar açık tutmak için her türlü fedakarlığı yapacaklarını açıkladılar.

        Almanya’da birçok eyalette ders esnasında pencereler kapanmıyor ve öğrencilerden kalın anorak giymeleri ve derste çıkarmamaları isteniyor.

        Okulları açık tutmak için diğer her şeyi kapatmayı göz aldılar.

        Fransa’da geçen hafta öğrenciler arasında yükselen bir grafik göründü ama buna rağmen "Hiçbir şey yüz yüze eğitimin yerini tutmaz" diyerek sonuna kadar direniyorlar.

        Önceki gün Paris’ten gelen Fransız bir arkadaşım anlattı. Paris tam bir hayalet şehirmiş. "Kendi şehrimi hiç böyle görmemiştim, sokaklar bomboş, her yer kapalıydı. Çok hüzün vericiydi" dedi.

        Ben "Peki ya okullar?" diye sorunca "Tek açık yer okullar. Fransa’da öğrenciler her gün yüz yüze eğitime devam ediyorlar. Maske takıyor, önlem alıyor ve her gün okula gidiyorlar" dedi.

        Avrupa’daki bilim insanları okullarla ilgili bizim Bilim Kurulu gibi net bir tavır almıyor mu? Alıyorsa oralarda bilime kulak verilmiyor mu?

        BUNUN İKTİDARI, MUHALEFETİ YOK

        Bizde eğitim "Aman risk almayalım" denerek ilk gözden çıkarılabilecek alanlardan biri olarak görülüyor.

        Bunun iktidarı muhalefeti yok. Muhalefetin "Açın okulları" dediğini duydunuz mu?

        Bu işin siyasetle de ilgisi yok. Bu toplumsal bir mesele. Hatta kültürel bir mesele.

        Yoksa Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk okulların açılması için büyük çaba harcadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da okulların kapanmasını istemez. Ama bu bir öncelik meselesi sevgili okurlar….

        Eğitimin her şeyin temeli olduğunu, çocuklarımızı 1 yıl eğitimden mahrum bırakmanın telafisinin olmayacağını, bunun için gerekirse her şeyin feda edilmesi gerektiğini içselleştirmek meselesi…

        Ne yapıp etmeli ve okulları bir an önce yeniden açmalıyız. Yoksa birkaç kuşak kayıp olacak.

        Madem uzaktan eğitim verilebiliyor neden uzaktan sınav yapılamıyor?

        Madem uzaktan eğitim verilebiliyor neden uzaktan sınav yapılamıyor?
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de uzaktan eğitimde sınav yapılmıyor, not verilmiyor. Yeniden kapanan okullarla birlikte yaz öncesine döndük. Daha önceki süreçte de sınav yapılmamıştı, şimdi de bu süre içinde sınav yapılmayacağı açıklandı.

        Geçen dönem ilk yarının notları geçerli olmuştu. Böyle bir düzende çocuklar nasıl verimli öğrenebilir? Hiçbir değerlendirme olmadan nasıl motivasyon sağlayabilir?

        Sınav olmamasının iki gerekçesi olduğu söyleniyor. Birincisi fırsat eşitliği yakalanamayacağı için sınav sonuçlarının adil olmayacağı.

        Bu çok haklı bir gerekçe. Ben zaten başından beri uzaktan eğitimin kendimizi kandırmak ve vicdanlarımızı rahatlatmaktan başka bir şey olmadığını, asla yüz yüze eğitimin yerini tutmayacağını söylüyorum. Çocuklar çok farklı şartlarda yaşıyorlar. O farklı şartlarda aynı eğitimi nasıl alacaklar?

        Sınav olmamasının ikinci gerekçesi olarak ise denetim mekanizması sağlanamayacağı gösteriliyor.

        KORKU TOPLUMLARI-GÜVEN TOPLUMLARI

        İşte bu çok acı bir gerçeğin itirafı.

        Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu bu konuya sık sık değinir. Biz bir korku toplumuyuz. Sistemin ortasına korku ve denetimi yerleştiriyoruz.

        Bir çocuğun kendi kendine sınav yapabileceğine güvenmiyoruz. O çocuk öğretmen gözetim ve denetiminde olmazsa kopya çeker, hile yapar diye düşünüyoruz.

        Halbuki Batı’da böyle değil. Güven üzerine inşa ediliyor ABD’de ve birçok Avrupa ülkesinde sistem.

        Çocuklar tek başlarına bir odada bırakılıp rahatlıkla sınav olabiliyorlar. Çünkü çocuğa güveniyor sistem. Şayet güven ihlal edilirse de en ağır şekilde bedel ödetiyor.

        Bizde ise daha baştan "Sana güvenmiyorum, seni denetlenmesi gereken bir varlık olarak görüyorum" yaklaşımı var. Bu yaklaşım çocuğa denetimsiz kaldığında kopya çekmesinin normal olduğunu söylüyor aslında. Denetlenmeyi ve korkmayı içselleştiriyor.

        Böyle bir iklimde büyüyünce de temel yanlış oluyor.

        Diğer Yazılar