Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu ülkeden tek bir Nobel ödüllü yazar çıktı. Gönlünüzce bir alkışlayamadınız.

        "Bu başarı bizim başarımız" diyerek bir gururlanamadınız.

        Bırakın gururlanmayı, bu evrensel değerimizi kendi ülkesinde yaşayamaz hale getirdiniz.

        Davalara boğdunuz, komplo teorileri ile karalamaya çalıştınız.

        Şimdi 5 yıl boyunca emek verdiği ve gerçek edebiyat tutkunlarının hasretle beklediği romanı yayınlandı, onun da keyfini çıkarmasına izin vermiyorsunuz.

        Ayıptır!

        Orhan Pamuk’a mütemadiyen vatan haini damgası yapıştırmaya çalışanlar, Nobel ödüllü tek yazarımızla gururlanan insanlara da hayatı zehir etme gayretine girenler, esas sizler sevmiyorsunuz vatanınızı!

        Yakıştırmalar, niyet okumalar, abuk subuk karalamalar…

        Veba Geceleri’nin kurgu bir karakterinden Atatürk düşmanlığı çıkarmak kadar absürt bir şey olabilir mi? Bu edebiyata, yaratıcılığa hakaret.

        Bu ülkede düşünce özgürlüğü böyle boğuldu yıllarca. Hala da boğulmaya devam ediyor.

        ATATÜRK’Ü İNSAN ÜSTÜ BİR MERTEBEYE ÇIKARDIKLARI İÇİN İNSANİ YÖNLERİNDEN RAHATSIZ OLUYORLAR

        Bir yazar kendi yarattığı karakterlere istediği şekli vermekte özgürdür, yaratıcı yazarlığın temel ilkesi budur.

        Evet Kolağası Kamil, Atatürk’ü akla getiriyor. Bu apaçık. Ancak Pamuk bu karakterle dalga geçmiyor ki!

        REKLAM

        Kitabının ana kahramanı, kitabı boyunca yüceltilen figür Kolağası Kamil!

        Alper Görmüş Serbestiyet’te konu ile ilgili güzel bir yazı yazmış ve adeta düşüncelerime tercüman olmuş.

        Karga kovalamak, annesi ikinci kez evlendiği için annesine kırgın olmak gibi detaylar sanki Atatürk’ü karalamak için verilmiş gibi sunuluyor.

        Halbuki bunlar Mustafa Kemal’in bizzat yaşadığı ve kendisinin yakın arkadaşlarının da yazdığı tarihsel gerçekler…

        Ama Atatürk’ü kutsallaştıran tayfaya göre bu özellikler fazla ‘insani’ olduğu için resmi tarihte anlatılan ayrıntılardan bile rahatsız oluyorlar.

        Maalesef bu saçmalıklar ve baskılardan ötürü Yapı Kredi Yayınları ve Orhan Pamuk da açıklama yapmak zorunda kaldı.

        Ben Pamuk gibi bir yazarın açıklama yapmak zorunda hissetmesine çok üzüldüm.

        İnsanların susmasından da beter olan şey belli tabularla ilgili konuşma yapmaya zorlanmasıdır. Esas faşizm budur.

        Öte yandan bizzat biliyorum ki Orhan Pamuk, Atatürk ile ilgili eskiden durduğu kadar eleştirel bir yerde durmuyor bugün.

        Mevcut Kemalizm anlayışını ayrı bir yere Atatürk’ü ise farklı bir yere koyuyor.

        Geçtiğimiz yıl yediğimiz o malum yemekte yaptığımız sohbette de bunu anlatmıştı.

        Mustafa Kemal’in ülkeye Batı rotasını göstermesi hedefini çok önemli buluyor Pamuk.

        Atatürk de Batı düşmanı tarzda bir nasyonalizm yoluna ülkeyi koyabilirdi diye düşünüyor. Konjonktür buna uygundu. Fakat buna rağmen inatla Türkiye’ye Batı medeniyeti rotasını gösterdi.

        Evet Pamuk asla bir Kemalist değil, ulusalcı ideolojinin ise tamamen karşısında bir aydın ama Atatürk’ü gerçekten insani olarak seven bir yazar. Sevmese de bunu söyleyebilecek entelektüel cesareti olan bir edebiyatçı.

        REKLAM

        BU MUAMELEDEN UTANIYORUM

        Dünya çapında bir yazarın kendi ülkesinde maruz kaldığı muameleye şahit olmaktan hakikaten utanıyorum.

        Hele politik duruşu bir yana edebiyat alanında Pamuk’u karalamaya çalışanları görünce sadece gülüyorum.

        Kesinlikle tek bir Orhan Pamuk romanını baştan sona okumamış insanlar bunlar.

        Zira içinde biraz edebiyat sevgisi olanın Masumiyet Müzesi’nden, Kafamda Bir Tuhaflık Var'dan, Kara Kitap’tan, Kar’dan etkilenmemesi imkansızdır.

        Yalnızca en meşhur eserleri değil, tüm eserleri büyük bir keyif Orhan Pamuk’un. "Kitapları okunmuyor" diyenlere lütfen riayet etmeyin.

        Mesela Veba Geceleri’nden bir önceki kitabı ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ı alın, fazla büyük bir kitap değildir, oradaki Kuyucu Mahmut Usta ve oğlu Cem’in hikayesine bir dalın, kendinizi alamazsınız…

        Madem sondan başladık… Kafamda Bir Tuhaflık Var’da bozacı Mevlüt’ün dünyasına girin… Ben o kitaptan sonra hala ne zaman Tarlabaşı’ndan geçsem gözlerim Mevlüt’ü ve Rayiha’yı arar…

        Ya da Masumiyet Müzesi’ni okuyun. Nişantaşı’nda Füsun’un çalıştığı butiği her köşe başında bulacaksınız…

        Sonra da gidin Tomtom Mahallesinde Pamuk’un büyük bir yaratıcılık şaheseri olan hayal dünyasının yansıması Masumiyet Müzesini gezin.

        Bir romanın kurgusal dünyasının ete kemiğe bürünmüş hali bu müze. Dünyada bir ilk ve tek. Dönemsel bir fantaziya mekanı burası. Bir Alice Harikalar Diyarı.

        Kore’den, ABD’den akın akın geliyorlar ellerinde kitapla, biz ise kendi içimizdeki bir değeri böylesine hor görüyor, hırpalıyor, hırpalıyoruz…

        Hakikaten söyleyecek söz bulamıyorum son günlerdeki karalama kampanyasına…

        REKLAM

        Atatürk’ü dogmatik bir figür haline getirip tam da kendisinin rahatsız olacağı bir kutsiyet atfediyorlar.

        Tüm bunlara bakıp ülkem için üzülüyorum. Aynı kısırdöngüde dönüp duruyoruz. Nefes borumuzu kendimiz tıkıyoruz.

        NİHAYET AHMET ALTAN’A TAHLİYE...

        Orhan Pamuk’a yapılan linç girişiminin iç daraltıcılığı devam ederken güzel bir haber geldi neyse ki…

        Ahmet Altan 5 yıla yaklaşan tutukluluğun ardından dün akşam nihayet tahliye edildi.

        Yazarlarını susturan, karalayan, cezaevine koyan bir ülke olmak hepimize kaybettirir.

        Ahmet Altan’ın politik fikirlerine katılmayabilirsiniz ama Altan’ın çok büyük bir yazar olduğunu kabul etmek zorundasınız.

        Nihayet gökyüzünü görebilecek 71 yaşındaki Altan..

        Pandemi sürecinde dahi 1 yıldır cezaevinde bekleyen, beklerken de kitaplar üreten Altan, AİHM’in Salı günü verdiği hak ihlali kararından bir gün sonra Yargıtay kararıyla tahliye edildi.

        Bu köşede ve ekranlarda sık sık bu tutukluluğa itiraz etmiş bir köşe yazarı olarak çok mutluyum.

        Sevgili okurlar, aydınlarına hoyrat davranan bir ülke evlatlarını sürekli döven anne-babadan farksızdır.

        Biz çocuklarımızın dayakla değil, sevgiyle büyüdüğü bir ülke olmayı hedefleyelim…

        Diğerinden siyasi görüşü ve yaşam tarzı ne olursa olsun herkes kaybediyor…

        Not: Şalterleri indirip biraz kafa dinlemek için sessizlikte dinlenmeye gidiyorum, birkaç gün sonra görüşmek üzere.

        Diğer Yazılar