Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Filistinli Müslümanlar tüm dünyanın gözünün önünde bir kez daha ateş altında.

        İsrail -üstelik ramazan bayramının arefesinde- Müslümanları Mescid-i Aksa’da, Gazze'de çoluk çocuk demeden vuruyor.

        Buna vicdan dayanmaz.

        Ama maalesef konu Filistin olunca Batı’nın vicdanı hep kör.

        Ne kayda değer bir ses çıkıyor ne de şiddeti önlemek için yaprak kımıldıyor…

        Peki bu şiddet sarmalına nasıl gelindi? Fitilin ateşlenmesini ne tetikledi?

        Sebeplerin başında işgal altındaki Doğu Kudüs’te yıllardır yaşadıkları evlerini terk etmek istemeyen Filistinliler ile Yahudi yerleşimciler arasındaki gerginlik geliyor.

        İsrail Yüksek Mahkemesi 10 Mayıs'ta bir karar vereceğini açıklamıştı. Bu çok ciddi bir tansiyon yükselmesine sebep oldu. Zira mahkemenin Yahudi yerleşimcilerin taleplerini haklı bulacağı ve Filistinlilerin aleyhine karar çıkaracağına kesin gözüyle bakılıyordu.

        Artan gerginlik nedeniyle karar ertelendi ancak haftalardır o bölgede protesto ve gösteriler sürüyor. Yahudi yerleşimciler yüzyıl öncesinden tapu belgelerine dayanarak Filistinlileri evlerinden çıkarmaya çalışıyorlar.

        Yoğun olarak Filistinlilerin yaşadığı Şeyh Cerrah Mahalle’sinde çok korkutucu bir gerginlik var. Bu gerginlik mevcut saldırılarla birlikte çok daha geniş bir coğrafyaya sıçrayabilir.

        İkinci sebep ramazanda İsrail polisinin Filistinlilerin toplu iftarlarına gösterdiği sert müdahaleler. İftarları engellemek için Şam Kapısına bariyerler yerleştirdiler, ibadetleri engellemeye çalıştılar ve bunun üzerine çatışmalar başladı.

        İşte bu gerginliklerin üzerine Hamas Batı Kudüs ve İsrail’in güneyine roket saldırıları düzenledi.

        Saldırıları gerekçe gösteren İsrail yönetimi acımasızca öldürüyor. Bu yazıyı yazdığım saatlerde Gazze aralıksız ateş altındaydı ve ölü sayısı 35'e yükselmişti. Daha önce pek çok kez yaptığı gibi çocukları ve sivilleri vuruyorlar.

        Çok büyük bir vahşet bu.

        Ancak açın Batı medyasına bakın, sanki bu vahşetin tek nedeni Hamas’ın füzeleri gibi bir tablo çiziyorlar.

        Halbuki o roket saldırıları olmasa İsrail’in Filistinlilerin evlerini elinden alacak mahkeme kararının adaletsizliği ve Müslümanların ibadet hakkına yapılan müdahaleler ile ilgili söyleyecek sözleri olamaz. Nitekim İsrail de iki konuda mecburen geri adım atmıştı.

        Şimdi gelinen noktada insan sormadan edemiyor: İsrail’in acımasız bir ölüm makinesi olduğu ortada iken Hamas niye hep sonuç da alamadığı roket saldırılarına yöneliyor?

        Kimse kusura bakmasın ben bu saldırıların İsrail’e yararken Filistinlilere büyük zarar verdiği kanaatindeyim.

        Yıllardır İsrail bu uyduruk füzeleri bahane ederek kendi şiddetini meşrulaştırmaya çalışıyor.

        Olan küçücük çocuklara, masum sivillere, Filistin halkına oluyor.

        Müslüman Araplar ilk kez hükümet belirleyecek güçteydi…

        Müslüman Araplar ilk kez hükümet belirleyecek güçteydi…
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar İsrail’deki saldırılar yalnızca şiddet boyutu ile değil siyaset boyutu ile de çok önemli.

        Bu saldırılar İsrail kurulduğundan beri ilk kez bir hükümeti belirleyebilme gücüne sahip olan Birleşik Arap Listesi lideri Mansur Abbas’ı da durdurdu.

        23 Mart'ta yapılan seçimlerden sonra Netanyahu yaptığı koalisyon görüşmelerinden istediği sonucu alamamış, 61 sandalye toplaması gerekirken 52 sandalyede kalmış ve hükümeti kuramamıştı.

        Mevcut mecliste Mansur Abbas’ın 4, bir süre öncesine kadar birlikte olduğu Müşterek Liste’nin 6 olmak üzere 10 Arap siyasetçi var. Onlar kimi desteklerse hükümeti o kuracak.

        Netanyahu çoğunluğu toplayamadığından beri Yeni Sağ Partisi bir hükümet üzerine çalışıyor ve Abbas da destekliyordu.

        31 Mart'ta Anadolu Ajansı'na verdiği röportajda Müslüman Arapların şartlarını iyileştirme, yaşanan adaletsizlikleri bitirme sözü veren kim olursa onunla birlikte koalisyonda yer alabileceğini söylemişti Abbas.

        Ben sistemin içinde var olarak mücadele etmeye inanan bir insanım. Mansur Abbas’ın büyük İsrail siyasal partileri ile Filistinlilerin durumlarını iyileştirmek amacı taşıyan iletişime açık tutumunu doğru buluyorum.

        Şimdi gelinen noktada İsrail’in vahşi saldırıları ilk kez Müslüman Arapların hükümeti belirleyebilme gücünü de ellerinden almış görünüyor.

        İsrail bombalarının altında 15 yıl önce yaptığım röportaj

        İsrail bombalarının altında 15 yıl önce yaptığım röportaj
        0:00 / 0:00

        Son birkaç gündür atılan bombaları, hayatını kaybeden çocukları görmek beni 2006 yazına götürdü.

        Hatırlarsanız o yaz İsrail, Hizbullah’ı vurma bahanesi ile Lübnan’ı günlerce bombalamıştı.

        Ben o dönem Karamehmet’in AKŞAM Gazetesi’nde çalışıyordum ve bombardımanın en şiddetli olduğu günlerde savaşı takip etmek için Beyrut’a gitmiştim. Şehrin tam göbeğindeki Şii mahallesi Dahia’yı gece gündüz demeden vuruyordu İsrail uçakları.

        Biz ise her gün bombardımanın kesildiği kısa aralarda yerle bir olan evlere giriyor, enkazın içinde yaşam kırıntıları bulmaya çalışıyorduk.

        Hizbullah’ın al Manar televizyonu kesintisiz direniş ve hücum yayınları yapıyordu ve devamlı bombalanıyordu. Hiç unutmam, televizyonun tepe yöneticisi İbrahim Musavi ile bir röportaj ayarlamıştık ancak nerede bulaşacağımızı yarım saat öncesine kadar bildirmemişlerdi.

        İsrail’in nefesleri enselerindeydi. En sonunda bize tüm Batılı televizyoncuların canlı yayın yaptığı otele randevu verdiler. Bombalanmayacağından emin oldukları tek nokta orasıydı.

        Sağımız solumuz CNN, BBC gibi kanalların ekipleri ile sarılıyken ve birkaç gün önce kanalları İsrail tarafından vurulmuşken 27 Temmuz 2006’da AKŞAM Gazetesinde manşetten yayınlanan röportajda bana yeraltından yayın yaptıklarını ve önlerinde iki seçenek olduğunu söylemişti Musavi: Ya ölmek ya da ölmek.

        Nitekim bizim konuşmamızın ertesi günü Hizbullah İsrail’in tehditleri ve uyarılarına rağmen kadın ve çocuklarla dolu bir binayı boşaltmadı ve o bina nokta atışı ile toz duman oldu.

        Kahrolmuştuk parçalanmış bedenler çıktıkça enkazdan. Lanet okumuştuk İsrail’e.

        İşgal altındaki Doğu Kudüs’te ve Gazze’de yaşanan vahşeti görmek beni 15 yıl önceki o günlere yeniden götürdü…

        Lübnan’ın hemen akabinde İsrail’e de gitmiş, dönemin Cumhurbaşkanı Moshe Katsav ile de bir röportaj yapmıştım.

        Bana Beyrut’un merkezini yerle bir eden bombalamaları birkaç Hizbullah saldırısına misilleme olarak gerekçelendirmeye kalkmıştı Katsav…

        Kısacası senaryo yıllardır hiç değişmiyor.

        Olan hep Müslümanlara oluyor.

        Diğer Yazılar