Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Günlerdir tek bir satır yazmadım. Son yazımdan bu yana tam 1 hafta oldu.

        Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çökmüş çok yoğun bir sis bulutu var.

        Bu 1 haftam masamda okuduğum sayfalarca resmî rapor, bilgi, belge ile geçti.

        Resim o kadar karmaşık ki çocuklarımın kullandığı tahtayı çalışma odama aldım, tüm bulguları oraya yazıyorum. Elimdeki notları ve fotoğrafları da oraya yapıştırıyorum.

        Bu, Sedat Peker videolarıyla başlayan süreçteki ilk yazım olacak.

        Fırtına başladığından beri ve özellikle son 10 gündür bana çok taraflı enformasyon yağıyor.

        Bir gazeteci olarak bu videoları yapan şahıs hariç ismi geçen tüm taraflara ulaşabilecek bir ağa sahibim. Birbirinden hiç hoşlanmayan taraflarla da konuşuyorum.

        Devletin ve iş dünyasının her kanadından bana ulaşan bilgileri inceliyorum.

        Hakkında iddialar ortaya atılan tüm muhataplara ulaşmaya gayret ediyorum.

        Elbette bana çok taraflı intikal ettirilen güncel bilgiler arasında ciddi farklılıklar hatta yer yer uçurumlar var.

        Bu arada bir yandan kafam güncel bilgiler ve belgelerle doluyken öte yandan da geçmişte bu konuda yazılmış ve devlet arşivinde bulunan tüm raporları yeniden okuyorum.

        ESKİ RAPORLARDA DİKKATİMİ ÇEKEN NOKTA

        90’ların devlet görevlileriyle günümüzün aktif kimi devlet görevlileri arasında zihniyet bakımından bir sürekliliği görmemek mümkün değil.

        O dönem yazılan mafya-devlet ilişkileriyle ilgili raporları daha önce okumuştum ama şimdi olayların sıcaklığıyla dikkatle bir kez daha okuyunca manzara büsbütün değişiyor. Halkalar bugüne bağlanıyor.

        Kutlu Savaş’ın 1998 Susurluk raporunun sansürsüz metni günümüze uzanan ilişkiler bakımından çok önemli.

        Savaş’ın bu rapordan önce yazdığı ve kamuoyunda pek bilinmeyen raporu ve 17 Kasım 1996’da Sönmez Köksal imzasıyla Başbakanlığa sunulan MİT raporu da kuvvetli bilgiler içeriyor.

        Üç rapor da işini titizlikle yapan bürokrat bakış açısıyla yazılmış.

        Fakat diğer yandan özellikle Kutlu Savaş raporları bu yaşadığımız felaketleri yaratan bataklığın ideolojik manifestosu gibi adeta.

        Bugün artık 79 yaşında olan Kutlu Bey açıkça devlet içindeki çetelerden değil çeteleşmiş bir devlet sisteminden bahsediyor özellikle 1998 Susurluk raporunda.

        Savaş, kendi tabiriyle "Tüm sinekleri tek tek tespit ediyor" ama o sinekleri yaratan bataklığın ideolojisini ve zihniyetini aynen paylaşıyor ve aklıyor. Tipik bir Türk bürokratı gibi.

        Hala aşamadığımız ve kökeni İttihatçılara dayanan devlet zihniyetini ve geleneğini savunuyor Kutlu Savaş. Bütün bu pisliği doğuran o zihniyeti...

        Maalesef AK Parti de bu zihniyeti değiştiremedi. Bugün hala devlette ideolojik süreklilik aynen devam ediyor.

        BÜTÜN RAPORLAR AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR...

        Aslında sadece Kutlu Savaş’ınki değil, geçmişten bugüne bu konularda yazılmış tüm devlet içi raporlar aynı zihniyete sahip...

        Özetle şu deniyor bu teftiş raporlarında:

        “Devlet gerektiğinde hukuku bypass ederek insan öldürmek de dahil olmak üzere her şeyi ‘devlet menfaatleri’ gereği yapabilir. Fakat bunu yaparken dışarıdan mafya liderlerini ve çete reislerini kullanmak gibi yanlış işlere bulaşılmamalı. Bu işlerin suyu çıkarılmamalı. İşte bu mafya ilişkileriyle yozlaşan devlet görevlileri de şunlar şunlardır… “

        Aslında bugüne kadar devletin çeşitli kurumları içinden yazılmış tüm kirli ilişkiler/mafya/çete raporlarının özeti bu.

        Yani bataklığı kurutmayalım, bataklık dursun ama biz o bataklığın yarattığı pis sinekleri temizleyelim.

        Ben bu bakış açısıyla hiçbir hakiki temizlik yaşanacağına inanmıyorum.

        Geçmişte de yaşanmadı, şimdi de yaşanmayacak.

        Türkiye’nin derin yapılanmalarla, kontrgerillayla ve çeteleşmiş bu sistemle mücadele süreçleri bu sebeple hep başarısızlıkla sonuçlanıyor.

        ÇETELER DİĞER ÇETELERLE İLGİLİ YAYINLAR YAPTIRIYOR

        Ergenekon soruşturmalarının en başında toplumun çok büyük çoğunluğu umutlanmıştı ama o umutları da eski kontrgerilla çetesinin yerine kendisi gelmek isteyen Fetullahçı çete mahvetti.

        Şimdi bu Fetullahçı çetenin mensupları utanmadan kendilerinden önceki çetelerin bugünkü uzantılarıyla ilgili ahkam kesen yayınlar yapıyorlar. Çeteler çetelerle ilgili yayınlar yaptırıyor yani kısacası.

        Gelelim mevcut duruma…

        Maalesef şu anda görev sahibi olan kimi devlet yetkilileriyle konuştuğumda da Kutlu Savaş’ın raporlarında akladığı zihniyeti aynen görüyor ve üzülüyorum.

        Peki mevcut iktidarın sözde muhalifi kesimlerin çoğunluğunda zihniyet farklı mı?

        Kesinlikle değil. O sözde muhalifler de aynı kafadalar.

        Zaten okurlarım bilirler, ben bugünkü Türkiye’de iktidar-muhalefet diye bir ikilem olduğuna inanmıyorum.

        Ortada bir rejim bloku var ve muhalif zannettiğiniz gazetecilerin ve siyasetçilerin çok büyük çoğunluğu da o blokun bir parçası.

        Galiba son dönemde muhalif yurttaşlarımız da özellikle muhalif gözüken gazeteciler noktasında bu gerçeği görmeye başladı.

        Sözde muhaliflerin de önemli bir kısmı “Mevzu bahis devlet menfaatiyse gerisi teferruattır” kafasına sahip.

        Devletin gerektiğinde hukuk-dışı işler yapabilmesine eyvallah diyorlar ama sadece bazı kirli gördükleri kişilere karşılar.

        Çünkü o kişiler bu olaya şahsi çıkarlarını dahil etmiş. Devlet için değil kendileri için yapmışlar kirli işleri.

        Kısacası neredeyse kimse İttihatçı zihniyetin hepimize berbat şekilde miras bıraktığı bu kokuşmuş bataklığı kurutmaktan yana değil.

        Herkes sineklerin peşinde.

        Şüphesiz Sedat Peker videoları devam ettikçe toplum da bu mevzuları konuşmaya devam edecek.

        Fakat işin özünde binlerce sinek üreten bataklığın bir nebze bile kurutulabilme ihtimalini görmüyorum maalesef. Neredeyse hiç umudum yok.

        Diğer Yazılar