Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Perşembe sabahı yani İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kalkacağı 1 Temmuz 2021’de ben İstiklal Caddesi’nden Harbiye’ye doğru yürürken, şehrin tüm polis bariyerleri Taksim’e yığılmıştı bile.

        Meydan çepeçevre sarılmış, Tünel’e doğru tüm yan yollar kapatılmış, Sıraselviler yönü sadece sol kaldırım açık kalacak şekilde bırakılmıştı.

        Adeta bir istila bekleniyor havası vardı İstanbul’un göbeğinde.

        Sanki düşman kuvvetler gelip şehri işgal edecek. Öyle bir hazırlık…

        Bu manzaradan saatler sonra bu ülkenin binlerce kadını o bariyerlerin içine aktı ve avaz avaz İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı ses çıkardı.

        Normalde orada olmayı ve protestoları takip etmeyi planlamıştım. Ancak hayat bazen planlandığı gibi akmıyor.

        Yürüyüşün başladığı, kalabalığın Tünel’den Taksim’e çıkmak için mücadele ettiği saatlerde ben kızım Ayşe Ela’yı apar topar hastaneye yetiştirmeye çalışıyordum.

        Kedileri beslemeye çalışırken çitten düşmüş, çenesinden oluk oluk kan akar halde kucağımda yatarken ve ben telaşla bindiğim takside dua ederken uzaktan kalabalıkların sesini ve kadınların haykırışlarını duydum.

        Ah talihsiz ülkem…

        Ah ülkemin talihsiz kadınları…

        Onlardan biri olan tatlı Elam öyle savunmasız kollarımdayken dün yaşananlar bana çok dokundu.

        İki kız çocuğu annesi olarak kadınlara İstiklal’de reva görülen muamele beni çok acıttı.

        Bu köşede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alındığında bu kararın yanlışlığını haykırdım, ekranlarda sözleşmenin kaldırılmasını isteyenlerle çok kavga ettim.

        Maalesef kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan bağlayıcı nitelikteki ilk uluslararası düzenleme olan İstanbul Sözleşmesi tamamen yanlış bir propagandaya kurban edildi.

        Bu topraklarda kaleme alınan, ilk imzacı ülke olma gururunu hep birlikte yıllarca yaşadığımız anlaşma "LGBT olmayı özendirecek" gibi tamamen hayali ve saçma ithamlarla biz kadınların elinden alındı.

        Bu gurura tezat şimdi olanlara bakıyorum da…

        Büyük bir üzüntü içindeyim...

        Nasıl düşüldü bu tuzağa?

        Sözleşmeden çekilmeyi protesto etmek için toplanan binlerce kadına şiddetli bir müdahalede bulunma noktasına nasıl geldik?

        Avaz avaz yürekten haykıran, her dünya görüşünden, her yaştan, her hayat tarzından, her eğitim düzeyinden kadın vardı orada.

        Dükkanlardan destek için fırlayan mağaza çalışanları, kızlarının elinden tutup gelmiş anneler, üniversite öğrencileri, başörtülüsü, başı açığı…

        Kadına karşı şiddete dikkat çekmek isteyen kadınlara şiddet uygulamak nasıl izah edilebilir?

        Zaten sözleşmeden çekilme kararı alınmış…

        Zaten Türkiye’nin kadınları en önemli kazanımlarından birini kaybetmiş…

        Zaten kadınların şiddete karşı ellerindeki en mühim silahtan vazgeçilmiş…

        Bırakın bari bu çaresizliğe karşı gönüllerince demokratik protestolarını yapabilsinler…

        Yazık… Çok yazık…

        Diğer Yazılar