Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ziya Selçuk gibi kıymetli ve idealist bir eğitimcinin Bakan olması bence bu ülke için önemli bir şanstı.

        Ziya Bey dünyanın belli başlı tüm ülkelerindeki eğitim sistemlerinin içeriğini avucunun içi gibi bilen bir insandı.

        Bir ülke ismi söylerdiniz ve pat diye o ülkenin ilk, orta ve lise eğitim sistemini anlatırdı size uzun uzun. Türk eğitim sistemiyle ilgili de özgün fikirleri vardı.

        ZİYA SELÇUK'U PES ETTİRENLER UTANSIN...

        Çok zor bir döneme denk geldi Selçuk. Yakından biliyorum ki çok mücadele etti. Eğitimin öncelik sırasında ilk 5’e bile giremediği Türkiye’de kabinede, siyasette okulları açık tutmak için çabaladı.

        Ancak başaramadı. Ve en sonunda pes etti.

        Kabinede “Okullar kapalı kalsın” diye diye Ziya Selçuk’u pes ettirenler utansın…

        Otelleri, eğlence yerlerini, düğünleri, nişanları, kına gecelerini açık tutmak için okulları feda edenlerin ve bürokratik oligarşinin zaferidir Selçuk’un istifası…

        Yerine gelen Prof. Dr. Mahmut Özer’e başarılar diliyorum. Şahsen tanımıyorum ama deneyimli ve kıymetli bir isim olduğunu biliyorum.

        Ancak Özer’in rahat çalışabilmesi için Selçuk’a pes ettiren şartların ortadan kalkmış olması gerekir… Kalktı mı? Hiç sanmıyorum.

        Şimdilik vakit var diye olumlu, güzel açıklamalar yapılıyor ancak benim okullar konusunda bu ülkeye hiç güvenim kalmadı.

        Aylardır tam açılma yaşadık, yaşıyoruz fakat acaba bu serbestliği okullar konusunda gösterebilecek miyiz?

        Amma paranoyak oldun Nagehan, yeni Bakan da açıklama yaptı, takvimi söyledi, yüz yüze eğitime dönmeyi istediği belirtti, daha ne istiyorsun, diyebilirsiniz ancak ben rahat değilim sevgili okurlar…

        Siz bakmayın son günlerdeki ‘okullar açılacak’ havasına…

        Henüz net bir plan ortaya konmuş değil. Benden duymuş olmayın, Bilim Kurulunda “12 yaş üzeri aşılanmadan açmayalım”dan tutun, “vakaları 5000’e düşürmeden açmayalım”a kadar çeşitli tezler yine dolaşıyor.

        Sevgili okurlar, ağustos ayının ortasına yaklaştık. Kaldı Eylül ayına 19 gün.

        Delta varyantı nedeniyle dünyanın her yerinde vaka sayıları artıyor ancak artan vaka sayıları hiçbir ülkede olmayan bir tartışmayı bizim ülkemizde başlattı: Sayı yükselmeye devam ederse okullar açılacak mı, açılmayacak mı tartışması…

        Batı medyasının büyük bir bölümünü oldukça dikkatli takip eden bir kardeşiniz olarak kesinlikle size şunu söyleyebilirim: Batı dünyası bu denklemin yanlış olduğunu çoktan tespit etti.

        BÖYLE BİR TARTIŞMA DÜNYADA YOK!

        Böyle bir tartışma dünyada yok! Okulların hele ilk ve orta dereceli okulların pandemiye bağlı olarak açılıp açılmayacağına yönelik bir şüphe yok Avrupa’da.

        İlkokulların, toplumdaki diğer tüm alanların kapanması mecburiyeti doğana kadar açık kalması konusunda zaten geçen eğitim yılının ortalarından beri gelişmiş dünyada bir konsensüs vardı.

        Ben bunu yaza yaza hal oldum ama memlekette turizmden, eğlenceye bilimum sektörü kurtarmak çok konuşulurken okulların kapalı olması konu dahi yapılmadı.

        İşin acı yanı, hiçbir bilimsel kaynağı olmayan bir propagandayla veliler de korkutuldu ve okulların kapalı kalmasına doğru dürüst karşı ses dahi çıkmadı.

        Halbuki aradan geçen 1.5 yılda çocuklarımızda ciddi kayıplar var. Sanırım tüm ebeveynler tatil esnasında tespit ediyordur okulsuz geçen bunca zamanın verdiği zararı.

        Türkiye’de yine okulların açılması yönünde tereddütler görünce Amsterdam Üniversitesi’nden genobilim uzmanı Dr. Tomris Cesuroğlu’na Avrupa’daki son durumu sordum.

        DÜĞÜN, DERNEĞE GEREKMEYEN ÖNKOŞULLAR OKULLAR İÇİN Mİ GEREKİYOR?

        Cesuroğlu yaşadığı Hollanda’da kontrolsüz ve erken açılma sonucu üç hafta içinde rakamların çok büyüdüğünü söyledi. Kırmızının da kırmızısı olmuş Hollanda. İrlanda, İspanya ve Fransa da benzer durumda.

        Ancak Tomris Hanım da bu ülkelerin hiçbirinde bizdeki gibi "Sonbaharda okulları açabilecek miyiz" tartışmasının olmadığının altını çiziyor. Zira onlar için okulların açılması bir norm.

        Türkiye’de ise en büyük hata pandemide okulları kapatmanın normal olduğunu zannetmek oldu. Okulları açmak için ya vaka sayısının sıfırlanması ya da aşılanmanın belirli bir düzeye gelmesi gerekir gibi bir yanlış koşullanma gelişti.

        Halbuki Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNİCEF, Avrupa Hastalık Kontrol Dairesi ECDD gibi uluslararası kurumlar bir senedir pandemide eğitimin açık olması gerektiğini ancak çok olağanüstü durumlarda son çare olarak okul kapamaya gidilebileceğini veri ve bilgilere dayanarak anlatıyorlar.

        ULUSLARARASI OTORİTELER AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR: OKULLARI AÇIK TUTUN

        Cesuroğlu bana özellikle iki uluslararası otoritenin çağrısını hatırlattı.

        Birincisi Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinin çağrısı. DSÖ Avrupa, yaz başında UNİCEF ve UNESCO ile birlikte okullar ve Covid 19 ile ilgili üst düzey bir toplantı düzenledi ve okulların açık tutulması çağrısını tekrarladı.

        Özetle dediği şu DSÖ Avrupa’nın:

        1) Daha hızlı bulaşan varyantların varlığında dahi okulların toplumdaki bulaşmaya belirgin etkisi olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.

        2) Okulları kapatarak pandemiyi kontrol altına alamazsınız.

        3) Vaka sayıları artıyor olsa bile fiziksel mesafe, hijyen ve havalandırma gibi önlemlerle okulların açık kalmasını sağlayabilirsiniz.

        4) Okulların kapanması EN SON çaredir.

        5) Kapanma dönemlerinde okullar ilk açılan yerler olmalıdır.

        6) Çocuklar ve gençler onların hayatını etkileyen bu tür kararların alınmasına söz sahibi olmalıdır.

        Cesuroğlu’nun hatırlattığı ikinci çağrı UNİCEF’ten. UNİCEF Genel Direktörü 12 Temmuz’da hükümetlere acil çağrı yaptı ve dedi ki: “Kuşakları kaybetmemek için okulları güvenli bir şekilde yeniden açmayı önceliklendirin. Bunun için vakaların düşmesini bekleyemezsiniz. Elimizdeki kanıtlar gayet net, ilköğretim ve liseler bulaşmayı belirgin şekilde artıran ortamlar değildir. Okulların açılması öğretmen ve öğrencilerin aşılanmasını bekleyemez. Tüm okullar aşılama şartına bağlı olmaksızın en kısa zamanda yüz yüze eğitime başlamalıdır.”

        Bu iki çağrı çok net bir şekilde uluslararası otoritelerin okulların açık tutulması konusunda bir fikirbiliği içinde hareket ettiğini gösteriyor.

        Türkiye maalesef 1,5 yıl boyunca -hadi diyelim ilk 6 ay bilinmezlik çoktu- ama son bir yıl boyunca bilimsel verilere ve gelişmiş dünyaya tezat bir şekilde okullarını kapalı tuttu. Bunun bedelini başta çocuklarımız olmak üzere toplum olarak hepimiz ödedik, ödüyoruz.

        Hiçbir konuda uzlaşamayan siyasetçiler iktidarıyla, muhalefetiyle okulların kapalı tutulması noktasında uzlaştı. Bence bu utanç hepimize yeter!

        Halbuki Türk Tabipler Birliği de Eylül’de okulların açılması çağrısı yaptı. “Okulları kapalı tutmak bir imkan, bir kaynak sorunu değil bir tercih meselesidir” diyerek konuyu çok güzel özetledi TTB.

        Şimdi uzun bir yaz tatili sonrası karar vermek zorundayız: Ülke olarak son derece bulaştırıcı her türlü ortam açık kalmışken sıra okullara gelince erişilmesi çok güç önkoşulları çocuklarımız için öne sürecek miyiz? Yoksa çocuklarımızın eğitim hakkını koşulsuz savunacak mıyız?

        Diğer Yazılar