Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye'nin mevcut siyasal rejimine ve oluşturulan sosyal atmosferine ciddi itirazlar yönelten bir gazeteciyim. Kutuplaşmadan düşmanlaşmaya giden zehirli bir hat üstünde bulunuyoruz. İç politikada yaşanan gelişmeleri ve istikameti doğru bulmuyorum. Mevcut politik rejim derken medyasıyla ve partileriyle anaakım muhalefetin de bu rejimin çerçevesinin içinde olduğu asla unutulmamalı. Rejim belli tabu konularda muhalefeti anında kapsama altına alabiliyor. İktidar-muhalefet ayrımının o yüzden bugünkü Türkiye'de fazla bir önemi kalmamış durumda.

        Anaakım muhalefet siyasetçileri ve 'aydın'ları kişi olarak Tayyip Erdoğan'ın muhalifi ancak mevcut siyasal rejimin muhalifi değiller. Elbette böyle olunca 15 Temmuz sonrası oluşmuş milliyetçi-muhafazakar-seküler ulusalcı-İslamcı koalisyonunun yönettiği rejimin başkanı olan Tayyip Erdoğan'ın da gerçek anlamda muhalifi olamıyorlar. Sabah akşam Erdoğan'a en sert lafları edenler de aynı kapsamda. Her şey 'görüntü'den ibaret.

        The Guardian gazetesinden Rusya uzmanı gazeteci Andrew Roth geçenlerde dinlediğim analizinde Rusya'da sadece Putin'e şahsen sert hücumlar yapmakla görevli kimi troll yayın organları olduğunu, bunların Kremlin ve FSB tarafından kontrol altında tutulduğunu söyledi. Roth'un bu teşhisini duyunca tebessüm etmeden duramadım. Muhalif okurlarım acaba bu analizden hiç feyz almayı düşünmezler mi?

        Öte yandan her ne kadar iç politikada yaşanan gelişmelere itiraz etsem de son dönemde dış politikada atılan adımları çok doğru buluyorum. İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog'un Türkiye'ye ziyarete gelmesi ve İsrail ile kuvvetli bir normalleşme yolunun açılması Türkiye toplumunun tamamının menfaatleri açısından son derece faydalı. Bu ziyaretle beraber kalıcı bir yeni dönemin açılacağı kanaatindeyim. İsrail medyasında da hava çok olumlu.

        Tayyip Erdoğan’ın 18 Ocak'taki Sırbistan ziyaretinden itibaren başlayan süreç Şubatta tam olarak rayına oturacak gibi görünüyor. Erdoğan ile Herzog'un bu yapıcı temasından sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid de 13 sene aradan sonra ilk kez görüştüler. Tam 13 senedir Türk ve İsrailli Dışişleri Bakanları arasında karşılıklı iletişim olmamıştı. Bu görüşme iki ülke kaynaklarınca da pozitif şekilde duyuruldu. İki bakanın konuşmasının çok verimli geçtiğini hem Türkiye hem İsrail tarafı söylüyor. Bunlar çok güzel gelişmeler.

        İsrail ile Türkiye arasındaki normalleşme sürecine yapılacak ideolojik itirazların ne Türkiye'nin ne de İslam dünyasının faydasına olmadığı defalarca kez görüldü. Doğu Akdeniz'deki doğal gaz boru hattından Türkiye'nin dışlanması kime hizmet eder? 85 milyonluk Türkiye toplumunun uzun vadeli çıkarlarına yani refahına hizmet etmediği kesin.

        TÜRKİYE'NİN ÇIKARLARINI İDEOLOJİK TAKINTILARA KURBAN ETMEMEK

        Şu an Doğu Akdeniz doğalgaz boru hattı projesinden dışlanıyor Türkiye ve bu süreci tersine çevirmemiz gerektiği apaçık. Yitzak Herzog'un Türkiye'ye gelmesinden rahatsız olup buna karşı yaygara çıkarma hazırlığında olanlar ideolojik takıntılarla değil bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın menfaatlerinin perspektifinden bakmalı olaya. Ayrıca Türkiye ile İsrail arası ilişkilerin kötü olması Filistinli kardeşlerimizin de yararına değil. Bu gerçeğin de Filistin davasını önemseyen herkesin farkında olması gerektiğini düşünüyorum.

        Türkiye'de daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi isteyen muhaliflere de İsrail ile Türkiye'nin bu normalleşme süreciyle şunları söylemek gerekir…

        Türkiye, dünyadan ve özellikle de Batı aleminden ne kadar koparsa ve ne kadar içe kapanırsa o kadar otoriterleşir. Türkiye ne kadar otoriterleşirse sahici muhalefetin alanı da o kadar daralır. Çünkü muhalefet kendi gücüyle ayakta kalmaktan ziyade Türkiye'nin uluslararası pozisyonunun gerektirdiği ölçüde güç sahibi olabilecek konumda şu an Türkiye'de.

        Her ne gerekçe ile olursa olsun Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin dünya ile bütünleşme adımlarına karşı çıkarsanız muhalefet olarak akrep yanılgısına düşmüş olursunuz. Yani hükümete zarar vereceğinizi sanarak kendinizi de yutacak bir ateş çemberinin oluşmasına destek vermiş olursunuz.

        İdeolojik hamaset uğruna Türkiye'nin yeniden dışa açılma gayretlerine itiraz ederseniz bu, aynı zamanda -istemeden de olsa- Türk siyasal rejiminin daha da otoriterleşmesine katkı sağlamaktan başka bir işlev görmez. O zaman "Seçimlerde aday kim olacak" tartışması da boş bir mesele olur.

        Diğer Yazılar