Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Okullar depremzedeler için açıldı. İnsanlar en azından bir süreliğine başlarını sokacak bir yer ve yemek buluyor.

        Biz kameraman arkadaşım Emre Altun ile birlikte Kahramanmaraş’ta Kipaş Eğitim Kurumları’na gittik. Burada 6000 kişi var.

        Dört bir yandan gelen yiyecek ve giysiler dağıtılıyor, okul yönetimi herkese sıcak yemek yapıyor, yataklar gelmiş, yerlere kurulmuş.

        Ancak başlarını sokacak bir yer bulmuş olsalar da bu insanlar duş olmadan, yer yataklarında ne kadar dayanabilirler? Küçük çocuklar, hastalar, yaşlılar ne yapacak?

        Burada herkes aynı şeyi söylüyor: Dışarıda daha çok insan var, Maraş’a çok daha fazla çadır gerek.

        Dünyadaki cehennem…

        Dünyadaki cehennem…
        0:00 / 0:00

        Bir distopya filminin içindeyim.

        Hayır, hayır, aslında bu o da değil, çok daha ötesi.

        Böylesine ürkütücü, ölümün ve karanlığın bu kadar keskin olduğu bir film hiç izlemedim ben…

        Dün öğlene doğru Gaziantep havaalanına bomboş bir TK uçağından indim. Buradan gidişler hıncahınç dolu ama buraya gelen tarifeli seferler boş.

        Koca uçakta en fazla 25 kişiydik. Çoğu kurtarmaya yardımcı olmaya gelenler, geri kalanı da yakınlarını arayanlar…

        Gaziantep’e böyle gelmek de varmış…

        Koskoca havaalanında bir kadının avaz avaz feryadı dışında çıt yoktu… Duvarlar, yerler, hava buz gibi.

        Kameraman arkadaşım Emre Altun beni aldı, Kahramanmaraş’a doğru yola çıktık.

        Antep civarında başta her şey normal görünüyordu, en azından şehri dışarıya bağlayan yolları deprem bariz şekilde vurmamış, ancak Maraş’a yaklaşırken görüntüler değişmeye başladı.

        Kameraman Emre Altun ile
        Kameraman Emre Altun ile

        Önce benzinciler dikkatimi çekti. Hangisine girsek camları ya kırık ya çatlak, tuvaletler su akmadığı gerekçesi ile hizmet dışı, bazılarında benzin satışı var, diğerlerinde o da yok…

        Çatlamış, kabarmış yollar, yol kenarında kalmış arabalar gördük.

        Ama bunlar Kahramanmaraş’ın durumunun yanında ne ki?

        Ben öncelikle merkezden biraz uzaktaki bölgelerde neler oluyor diye bakmak istedim, zira günlerdir dehşetin vurduğu kent merkezlerinde yıkılan binaları, kurtarma çalışmalarını izliyoruz peki acaba biraz odağın dışında kalan yerlerde neler oluyor?

        REKLAM

        Kahramanmaraş’ın içinde iki ilçe var, 12 Şubat ve Dulkadiroğlu.

        12 Şubat’ın Binevler kısmı ekonomik olarak daha zengin kesimin yaşadığı bölge.

        Necmettin Erbakan Bulvarı üzerindeki çoğu yeni bina dimdik ayaktaydı, bir kısmında çatlaklar görünüyor ama geri kalanlar iyi durumda.

        Fakat aynı caddede bazı binalar var ki… Taş taş üzerinde kalmamış… Depremin değil binanın öldürdüğünün kristalize kanıtı.

        Mersinli Apatmanına gittik mesela.

        Başında bekleyen insanlar.

        Bir kısmı ilk etapta kendini dışarı atmayı başarmış, bir kısmı yakınlarını arıyor…

        O topluluk içinde bir köşede dimdik karşıya bakan bir genç gördüm. Yanına gittim, ismi Hazar’mış.

        “Abla annem içeride” dedi ve binanın üst kısmını işaret etti. “Annem babam ayrı benim, biz annem, anneannem ve kız kardeşim birlikte yaşıyorduk, ilk depremde hepsini ben çıkardım fakat öğlen annem eşya almak için içeri girdi, tam o sırada ikinci deprem oldu, o zaman bina tuzla buz oldu.”

        Mersinli apartmanında içeride canlı olduğuna dair bir umut ya da arayış yoktu, molozların içinden cansız bedenleri çıkarmak için vinç çalışıyordu.

        Felaketin boyutu öyle büyük ki merkezden çevreye ancak Çarşamba ulaşılmaya başlanmış…

        12 Şubattan sonra Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ilçesine geçtik. Oradaki manzara çok daha vahimdi.

        Daha dar gelirlilerin yaşadığı ilçede 3 yıl önce 4 katlı binaların yanına 15 katlı bloklardan oluşan Karabaş sitesi yapılmış.

        O sitede iki blok yerle bir.

        Geri kalanlar da zor ayakta duruyor.

        Bunun hesabını o siteyi yapanlardan soracak mıyız?

        Yoksa 99 depreminden sonra açılan 2000’in üzerindeki dava gibi bu felaketten sonra açılan davalar da ya af ya da zamanaşımı ile yok olup gidecek mi?

        “Binadan gelen çığlıklar hiç bitmedi”

        Bari bu kez takipçisi olalım, o katil binaları yapanların yanına bunu kar bırakmayalım…

        Yerle bir olan Karabaş sitesindeki iki bloğun önünde çevredekilerle konuştuk, ilk iki gece binadan gelen çığlıklar hiç bitmedi, insanlar bağıra bağıra öldüler diye anlattılar…

        Buna yürek mi dayanır?

        Daha sonra Maraş’ın merkezi olan Trabzon caddesine gittik.

        Cehennem nasıldır diye sorsalar bundan daha korkuncunu tahayyül edemezdim…

        Binalar çökmemiş, adeta yok olmuşlar. Mesela “burası 10 katlıydı” diye işaret ediyorlar, kat namına hiçbir şey kalmamış.

        Caddede ateşlerin önünde bekleyen acılı aileler artık yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi kaçırmışlar…

        50 yaşlarında bir erkek geldi, karımı ve bir çocuğumu canlı çıkardım, iki çocuğumu toprağa verdim, dördüncü hala burada” diyerek enkazı işaret etti.

        Bu trajediyi dinlemek bile çok zor.

        Maraş’ın dört bir yerinden acı, gözyaşı ve yok oluş fışkırıyor.

        Bu kabusu anlatmaya devam edeceğiz…

        Diğer Yazılar