Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Habertürk Ana Haber’de Mehmet Akif Ersoy’a yaptığı açıklamalar ile Kızılay tartışması başka bir boyut kazandı.

        Yavaş, çok kritik bir bilgi verdi o yayında. Ben duyduğumda kulaklarıma inanamadım.

        Dedi ki: "Sabah 06 Birinci gün AFAD toplantısı yapıyoruz. Toplantı esnasında Kızılay da var. 35 kamyonumuz Hatay’a gidiyor. Boş gitmesin Kızılay’ın çadırını gönderelim dedik. Çok iyi olur dediler. Ama kendilerinden geri dönüş almadık. Bu kamyonlar maalesef boş gittiler. Ellerinde çadır varsa çok daha çabuk Hatay’a götürmüş olacaktık.”

        Yani Kızılay boş giden belediye kamyonlarına çadırları yükleyip göndermemiş ama AHBAP’a satmış, öyle mi?

        Kimse kusura bakmasın, bu bir skandaldır! Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın "haberim yoktu, arkadaşlar yanlış yapmış" demek yerine derhal istifa etmesi gerekir. Ama bunun yerine istifa sorusuna “Ortaya böyle bir başarı konulmuşken goygoycuların lafı ile hareket etmem” diyebiliyor.

        Böyle bir yanlış olabilir mi?

        Sahada çalışan binlerce Kızılay gönüllüsüne, bu milletin gönlünde ayrı bir yeri olan bu kadar köklü bir kuruma yazık değil mi?

        Mesele zamanlama

        Mesele zamanlama
        0:00 / 0:00

        Deniyor ki Kızılay çadır üretip satan bir kurum haline mi gelecekti! Bu kabul edilemez! Yanlış!

        Ben bu yorumlara katılmıyorum.

        Kızılay’ın çadır üretip satması değil yanlış olan, aksine öğrendiğimize gere BM’nin en büyük çadır üreticisiymiş Kızılay, bu güzel bir şey.

        Burada yanlış olan böyle büyük bir felakette aynı rutin işlemi yapmaya devam etmesi, refleks gösterip tüm kapasitesini bedelsiz bir şekilde sahaya kişi-kurum ayırt etmeksizin yönlendirmek yerine elinde çadır tutup bunu (maliyetine ya da değil, bu bir ayrıntı) satmış olması.

        Ekşi Sözlük'ün kapatılması doğru mu?

        Ekşi Sözlük'ün kapatılması doğru mu?
        0:00 / 0:00

        Ekşi Sözlükte hakkımda yazılan yüzlerce sayfalık binlerce entry’ye bakan biri benden garanti nefret eder.

        Bazen görüp inanamıyorum, gerçeklerle bu kadar bağlantısız şeyler yazılabilir mi diyorum…

        Sayısız iftira, hakaret, yalan…

        Ama konumuz bu değil.

        Konumuz Ekşi Sözlüğün erişimine bu süreçte yanıltıcı ve topluma zarar verici nitelikte içerik ürettiği gerekçesi ile erişim engeli getirilmiş olması.

        Birkaç gündür bu konuda yazılanları, yapılan yorumları takip ediyorum.

        Önce kanaatimi söyleyeyim:

        Ekşi Sözlük hep aynı çizgideydi. Şimdi birdenbire belli bir içeriğe işaret edilmeden kapatılması keyfiliğe işaret ediyor. Bu yanlış.

        Bu sitede yazılan iftira ve yalanlar sahiplerinin ve onları orada tutanların vicdanlarını bağlar.

        Ama Ekşi Sözlüğe somut bir içerik işaret edilmeden süresiz erişim engeli getirilmesi ilkesel olarak ifade özgürlüğüne sahip çıkmak isteyen herkesi bağlamalı.

        Yalan ve iftiralarla ilgili yargıya intikal eden kararlar hukuk bölümümüz tarafından hızla ele alınıyor ve 48 saat gibi bir süre içinde ilgili içerik kaldırılıyor, diyorlar.

        Bilmiyorum…

        Kendimle ilgili böyle bir teşebbüste bulunmadım.

        Ancak yıllardır aynı minvalde yayın yapan bir sitenin şimdi birdenbire toptan kapatılması ilkesel olarak doğru değil.

        Merak ettiklerimi sitenin genel müdürüne sordum

        Sitenin genel müdürü Nilgün Özkan’ı aradım ve merak ettiklerimi sordum.

        Şu aşamada OdaTV gibi yeni bir platformda devam etme ajandanız var mı?

        “Hayır, hukuki yollardan çabamızı sürdürüyoruz şimdilik” dedi.

        23 kişilik bir yönetim ekipleri varmış, erişim engeli getirilmese 25 Şubatta 24. Yaşlarını kutlayacaklarmış.

        Bence en büyük sıkıntı anonim isimlerin arkasına saklanıp herkese ateş etme özgürlüğünü kendinde gören bir ‘yazar’ konseptinin olması.

        Ama bu Ekşi Sözlüğe özgü değil ki…

        Kaç yazarınız var, diye sordum Nilgün Özkan’a.

        200 binden fazla dedi.

        Peki, bu sözlüğe nasıl yazar olunuyor? Benim gördüğüm çoğunluğun belli bir dünya görüşünü benimseyen kalemler olması…

        “Biz 23 kişilik bir yönetim ekibiyiz ama yazarlık bizim süzgecimizden geçmiyor, kimsenin dünya görüşüne vs bakmıyoruz, öyle bir sistem yok Nagehan Hanım, belli algoritmalar var, o algoritmalara uyan yazar oluyor” dedi. “Herhangi bir CV ya da background bilgi istenmiyor”

        Bu arada yazar olmak için bekleyen çok sayıda kişi varmış, onaylama süreçleri 6 ay ile 2 yılı buluyormuş!

        Nasıl yazar olunuyor?

        10 entry’yi belli bir süre içinde yazana ve standartları tutturana bu sıfat veriliyor ama kategorileri varmış.

        1 haftadan 1 aya kadar "çaylak ediliyor" şikayetsiz ve standartlara uygun gidiyorsa devam ediyor.

        Şayet ilk enrty’sinde şikayet alırsa ya da 3-4 entry’si silinir veya nefret söylemi kullandığı tespit edilirse yazarlıktan çıkıyormuş. (Ancak sözlük nefret söylemi ile dolup taşıyor- ben buna şerh koyuyorum-na)

        Ekşi Sözlüğün Genel Müdürü’nün verdiği bilgiler böyle…

        Medyaya tanınan hakları istiyorlarsa sorumluluğu da üslenmeliler

        Siteye erişim engeli kararı ile ilgili fikrimi söyledim. Bu vesileyle Ekşi Sözlük, Twitter, Facebook gibi mecralarla ilgili genel bir çerçeveyi de ortaya koymak isterim.

        Bu platformlar çok uyanıkça bir iş yapıyorlar. Kendilerinin medya organı olmadıklarını iddia ediyorlar, böylece medya organlarının yüklendikleri yasal sorumluluktan kaçıyorlar. Kişilere yönelik hakaret, küfür, dezenformasyon ve nefret söylemini engelleyecek mekanizmaları "outsource" ediyorlar öte yandan medyaya tanınan anayasal korumaları istiyorlar.

        Bu işte bir yanlışlık var…

        Bence bu platformlar medya kuruluşu statüsüyle hareket etmeli, yani herhangi bir medya kuruluşu hangi hak ve yükümlülüğe sahipse onlar da aynı hak ve sorumluluğa sahip olmalı.

        Medya özgürlüğünden faydalanmalı ama bir yandan da sorumluluğu üslenmeli.

        "Medya şirketi değilim" denerek işin içinden çıkılabilir mi? Nesin o halde?

        Medya şirketlerinde hakaret ve küfürden şirket sorumlu iken burada "algoritma" denebilir mi? Şayet yazarlar isimsiz ise o halde onların yazdıkları şirketi bağlar. Bu platformların künyesi olmalı, hukuki ve cezai sorumluluklara tabi olmalılar.

        Yalnızca Ekşi Sözlük değil, Twitter ve Facebook gibi global platformlar için de bu böyle. Nitekim bu minvalde tartışmalar Batı’da da yapılıyor. ABD’de devam eden davalar var.

        Ekşi Sözlük ile ilgili gelişmeler gündemdeyken konuyu bu genel çerçeve minvalinde ele almak çok daha doğru olur diye düşünüyorum.

        Bu platformlar şuna karar vermeli: Medya mısınız değil misiniz? Şayet basın-yayın kuruluşlarının sahip olduğu anayasal güvencelerden faydalanmak istiyorsanız o halde bunun gerektirdiği sorumlulukları da üslenin…

        Diğer Yazılar