Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan moda tabirle‘adadan ayrılan’ son isim oldu.

        Hayli değişik oldu onun ‘görevden affı’.

        Türkiye’de entertainment yayıncılığı denilince akla gelen üç isimden biri olan Armağan Çağlayan, YouTube'da yaptığı “Zor Ama Yine de Sor” programına Cahit Özkan’ı aldı ve hepimizin cevabını merak ettiği o soruyu sordu: "Yakın zamanda Birleşik Arap Emirlikleri ile yeniden ilişkiler kuruldu, imzalar atıldı. Ama hükümete yakın çevreler BAE'yi 15 Temmuz'un sponsoru ilan etmişti. Arada ne değişti?”

        Özkan’ın cevabı şöyle oldu:

        "Benim şöyle bakmam lazım, belki de Birleşik Arap Emirlikleri baktı ki Türkiye'ye diz çöktüremiyor, baktı ki Türkiye'nin istiklalini engelleyemiyor, baktı ki Türkiye'ye dayanmadan, Türkiye ile birlikte yürümeden bölgesel ve küresel anlamda kendi menfaatlerinin aleyhine bazı şeyler ortaya çıkıyor, o zaman Birleşik Arap Emirlikleri -ben böyle okuyorum çünkü- teslim oldu. İşte güvenli enerji arzının Türkiye olmadan olamayacağını uluslararası toplum kabul etti."

        Aslında bu cevap hiç şaşırtıcı değildi.

        Çünkü AK Parti daha doğrusu Cumhur İttifakı “Dün öyleydi bugün neden böyle oldu?” türündeki her soruyu çok uzun süredir “Çünkü bize hayran kaldılar”, “Çünkü diz çöktüler”, “Çünkü bizi kıskanıyorlar”-bunlar mümkün değilse eğer- “Çünkü ihanet ettiler” şeklinde cevaplıyor.

        Yani gerçekleşen tutarsızlığı ya AK Parti’nin müthiş ama yeterince takdir edilmemiş muhayyel bir başarısına bağlıyor ya da bahsi geçen üçüncü tarafın ihanetini ön plana çıkararak bir mücadele ve kahramanlık öyküsü yapılandırıyor.

        Asıl şaşırtıcı olan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in Özkan'ın açıklamalarının ‘parti görüşünü yansıtmadığını’ belirtmesi oldu.

        Bu cevabı duyduğumuzda hepimiz şaşırdık. Bilakis bal gibi yansıtıyordu.

        Belli ki Özkan’ın trajik hatası dışarı söyleneceklerle içeride okunacak ninnilerin yerini karıştırması oldu.

        Ama ne trajedi.

        Görevden alınmak istendiğini anladıktan sonra direndi de direndi.

        Ömer Çelik’le fotoğraf paylaşıp, sıkı dostlar arasına kimse giremez diye tweet attı.

        Yetmedi, hesabından kendisini Erdoğan önünde ‘eller muhabbetle kalbe dokunmuş’ pozisyonunda gösteren fotoğraf paylaştı.

        Yetmedi yanına Abdurrahim Karakoç’tan şiirler yazdı.

        "Beden ölür, çürür, cana bakın siz. Kim kiminle yürür, ona bakın siz. Bırakın dönsün dönme dolaplar. Haktan hakikatten yana bakın siz.”

        Bir yandan görevden el çektirilmeye direnmek, eyvallah buraya kadarmış diyememek, bir yandan bu direnişi düzgün açık ve delikanlı gibi yapamamak yani kendini savunamamak bir diğer yandan da varlığım varlığına armağan olsun şiirleri ile adanmışlık şovu yapmak Beştepe’de kariyer yapmanın en hazin açmazlarını yaprak yaprak açtı önümüze.

        Cahit Özkan ve benzerlerinin kendi görev tanımlarını ve o tanıma aykırı davranmadıklarını anlatarak, ifade özgürlüğünü kullanarak kendilerini savunması artık bir ışık yılı kadar uzak seçenekler.

        “Görevden af” metodu, insanlar görevlerinden istifa ederek "Topluma bir mesaj vermeye kalkmasınlar(!)" diye getirildi.

        Ama daha önemlisi "görevden af", görevlendirmelerin liyakat esasına dayalı olmadığı, görevlinin herhangi bir meziyetinden dolayı orada bulunmadığı, bir lütuftan dolayı o makamı işgal ettiği, lütfedenin de o lütfu verdiği gibi geri de alabileceği şeklindeki tasarıma tam teslimiyet beklentisini ifade ediyor.

        O gün bugündür, güvenli bir çıkış yapmanın yolu, 1) Eğer istifa etmişsen kovulmuş gibi görünmeyi kabullenmek. 2) Kovulmuşsan kendini savunmaman gerektiğini bilmek.

        Bunları bilin ki, madara olmayın, kendi sıkıntımız kendimize yeter bir de sizi izlerken acı çekmeyelim.

        Alevi cumhurbaşkanı

        Alevi cumhurbaşkanı
        0:00 / 0:00

        TİP’li Ahmet Şık’ın bir internet mecrasında söyledikleri büyük bir tartışma yarattı.

        Özetle söylediği, Kılıçdaroğlu'nın Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğiydi.

        Ahmet Şık bir mezhebe mensup olmayı Türkiye'nin en önemli yarışında başarısız olmanın 'garantisi' olarak görüyor, ayrımcılığı normalleştiren bir tutum almış oluyordu.

        Bunu yapan Sünni muhafazakar biri olsaydı Kadıköy meydanına çıkıp mikrofonla "Hesap vereceksiniz" diye bizzat kendisi bağırırdı.

        Geçmişte Alevilerden de benzer görüşler ileri sürenler oldu.

        Habertürk'te Sevilay Yılman da "Ben bir Aleviyim ama gerçeklerin de farkındayım" diyerek eğer aday olursa Kılıçdaroğlu'nun kazanma şansının olmadığını savunmuştu.

        Bir Alevi, Alevi kimliğin algısı ile ilgili olarak kim bilir hangi travma nedeniyle böyle bir yanılgıya düşüyorsa orada ona bunu düşündürten hakim atmosfer sorumludur.

        Kendisini muhalif ilerici seküler devrimci put kırıcı olarak lanse eden siyasetçiler ise realiteyi mazeret göstererek ayrımcılığı normalleştirme yoluna gidemezler. “Ama solcuyum ve moral üstünlüklerin kralıyım” formülleri, ilk yumruk imtiyazları onları kurtarmaz.

        Ayrıca ben bu 'realite' denilen şeyden de gerçekten şüpheliyim.

        Zira kendime bakıyorum.

        İtikatta Maturidi amelde Hanefi kendini bildi bileli dindar olan biriyim.

        Bana "Bilge, uzlaştırıcı demokrat bir Alevi mi? Baskıcı tahakkümcü otoriter herhangi biri mi?" diye sorsanız ilkini tercih ederim.

        Sorun Alevi ya da Sünni olmak değil, ‘mezhepçilik’ yapmaktır.

        Sorun Türk, Kürt ya da Arap olmak değil ‘ırkçılık’ yapmaktır.

        Sorun Doğu Karadeniz’de ya da İç Anadolu’da doğmak değil ‘bölgecilik’ yapmaktır.

        Sorun kadın ya da erkek olmak değil ‘cinsiyetçilik’ yapmaktır.

        Sorun akrabalarına, mahallesine, cemaatine, sosyal çevresine bağlı olmak değil ‘kayırmacılık’ ve ‘nepotizm’ yapmaktır.

        Sorun bir kimliğe sahip olmak değil kimliğinden başka bir şeyi göremeyecek kadar körleşmek ve nihayetinde adaletten sapmaktır.

        Bu sözlerimin altına imza atmayacak tek bir vicdanlı Sünni muhafazakar olduğunu sanmıyorum.

        Zaten Kemal Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini tartışma konusu yapmaya kalkanların derdi de, Alevilik değil.

        Kemal Bey’in kendileri gibi şahsi kin ve ilkel intikam dürtüleriyle hareket etmeyen kişiliğinden rahatsız oluyorlar.

        Çünkü aslında parlamentodan yargıya yeni bir demokrasi, hukuk ve refah standardı kurmakla ilgilenmiyorlar. Erdoğan’ın elindeki iktidar sopasını almakla ilgileniyorlar sadece.

        Eh bu da dışardan çok fazla belli oluyor.

        Yani, bu ülkede insanlar Kılıçdaroğlu aday olursa ve ona oy vermezlerse nedeni Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması olmayacak.

        Nedeni CHP’nin tabanından AK Parti’nin eski ve yeni mahallesine yönelen nefret dili olacak.

        Diğer Yazılar