Unutmadık!
Ahmet Şerif İzgören’in, “Avucunuzdaki Kelebek” isimli kitabından; “Vehbi Koç, oğlu Rahmi Koç’a iki mektup verir, birini ben ölünce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın der. Vefat ettiğinde Rahmi bey ilk mektubu açar. Mektupta şunlar yazılıdır: Oğlum, senden tek bir isteğim var, beni çoraplarımla gömsünler.
İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç çorapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra Rahmi Koç ikinci mektubu açar: Bak oğlum bir çift çorap bile götüremedim.
Pazartesi sabahı sosyal medya yıkıldı. Net ifadesiyle unutmadık! Anlamasına anladım. Elimi vicdanıma koydum. Neyi? Diye sormak geldi içimden. Sanal dünya ile vicdanı vücuda büründürdüm. Karşı karşıya oturttum. Biri girdi söze, diğeri alay etti;
-Unutmadık!
-Neyi?
-17 Ağustos 1999 Kocaeli depremini!
-Hadi ya!
-Nasıl unutulur? Gece 03.02 idi saatler!
-Eeee?
-16 yıl oldu. 17 bin can kaybettik o afette. Alay etme!
-Ederim!
-Sen insan olamazsın!
-Doğrusun. Hepimiz insan değiliz, çünkü yaratığız!
-Ne demek o?
-‘‘Unutmadık!’’ tamam. Unutmadık da ne yaptık?
***
Sıfırlarla ilgili çok güzel bir deyişi var Vehbi Koç’un. Şehir efsanesidir;
“Dostum: Evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene. İşin varsa bir sıfır daha koymalısın. İş seninse üç sıfır daha koymalısın. İşin iyi gidiyorsa üç sıfır daha. Araban varsa bir sıfır, yazlığın varsa bir sıfır daha. Daha sıralanabilir sıfırlar hanesi. Ancak, sadece sağlığın varsa bir koyarsın başına. Bir ile sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır. Bir yoksa, yani sağlığın yoksa; sonuç sıfırdır. Hiç uğraşmayasın boş yere...”
Allah’ın sopası yok. Soktu gözüme. Kocaeli’den misafirim vardı yazının başına otururken. ‘‘Unutmadık da ne yaptık?‘‘ diye sesli düşünmüşüm farkında olmadan. Pimi çekilmiş el bombası kesildi;
‘‘Arada bahçe vardı. İki apartman çatısının birbirine vurduğunu gördüm. Yıkılmadılar. Devlet hasarlı raporu verdi. Yıkım kararı çıktı. Ev sahipleri evine döndü. 16 yıldır çıkmıyor. Yarısı oturuyor, diğer yarısı da Kocaeli dışından gelen üniversite öğrencilerine kiraya veriyor. Devlet baş edemedi, (gönüllülük esası) diye bir şey keşfedildi. Vatandaş evinine fiyat biçmiş devletle-müteahhitle pazarlık yapıyor.’’
Devlet AKUT (Arama-Kurtarma)- AFAD (Afet Acil Durum) – Deprem Çantası- Deprem Düdüğü – Toplanma Alanları’na kadar gelebildi. Koç’un hayatlarımızdaki sıfırları gibi sağlık ifadesi 1’i eklemek için vatandaş olarak bizler ne yaptık? Söyleyeyim;
Kocaeli’de ‘‘Gönüllülük Esası’’ ile baş edilemedi. Belediye ‘‘Çök-Kapan-Tutun-Hayata Tutun’’ afişleriyle andı günü. Gelelim İzmir’e. Onu da söyleyeyim; Koç bile çorabını götüremezken diğer yana. Biz ‘‘evim şu kadar eder’’ derdindeyiz hala. Rant’a karşı olup, rantta rant arayarak unutmadığını söylemek neyin nesi?