Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        20. Yüzyıl’ın 2 büyük devlet adamı Churchill ve De Gaulle arasında tarihe geçen bir sofra konuşması vardır. İngiltere Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı’na iltifat etmek için “265 çeşit peyniri olan bir ülke savaşta yenilemez” der. De Gaulle ise esprili bir şekilde “Yönetilemez de” yanıtını verir.

        Bir zamanlar Türk futbolunun da içinde bulunduğu “yönetilemez” durumunu anlatmak için bu diyaloğu özellikle seçtim. Şimdi sizleri 3 Temmuz 2011’e götürmek istiyorum. Şike sürecinde büyük sorunların içinde çukura düşmüş Türk futbolu tıpkı De Gaulle’ün dediği gibi “yönetilemez” bir noktaya gelmişti. Zaman darlığı içerisindeki Aydınlar yönetimi çıkış yollarını aramaya başlamıştı. Sadece Türk kamuoyu değil UEFA da TFF’den bir şeyler yapmasını istiyordu. Ancak, yeterli irade de konulamayınca bunun bedelini de başkanlığı kaybederek ödedi Aydınlar.

        Bu şartlar altında 7 ay sonra göreve Yıldırım Demirören geldi. Demirören ‘yönetilemez’ ve yıllarca ertelenen sorunlarla iyice içinden çıkılmaz bir hale gelmiş Türk futbolunda düğümü çözmüştü. Demirören cesur muydu? Bence değil! Onu farklı kılan ‘iradesi’ idi. Selefinden farklı olarak dayanıklı ve güçlü bir irade sergiledi. Ardından yaptıklarıyla futbolun biriken sorunlarına karşı, “Ben sadece ülke futbolunu krizden çıkarmak için değil reformlar için de buradayım” mesajı verdi, Türk futbolunun geleceğini de kurgulamaya başladı. Riva’daki Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri’nin bu dönemde bitirilmesi bile bence başlı başına bir reformdur.

        Tribün terörünü önleme konusunda yaptığım tüm çalışmalarda ‘saha kapatma’ ve ‘tribün kapatma’ cezalarının kaldırılmasını savunurdum. Demirören yönetimi bu konuya da çözüm buldu. Suçların şahsiliği ilkesi benimsendi ve kulüpler taraftarın yol açtığı tahribatın bedelini ödemekten kurtarıldı.

        Süper Lig A.Ş.’nin bu dönemde kurulacak olması, profesyonel hakemliğe geçiş derken, Türk futbolu bir bir yaralarını kapatmayı başarmıştır.

        TFF’nin Riva’ya gelmesiyle Beykoz’un kaderi yavaş yavaş değişmeye başladı. Riva’da bir yandan son derece modern Futbol Lisesi açılırken, bugünlerde de TFF’nin desteğiyle Beykoz’da başka bir heyecan daha yaşanıyor. Başkan Yıldırım Demirören ile Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ve Başkan Yardımcısı Eyüp Salih Elmas geçtiğimiz günlerde Beykoz’da 8 adet mini semt sahalarının yapılması konusunda protokol imzaladılar. 35m.x50m. ebadında olacak sentetik çim sahaların altyapı, çevre tel örgü ve sentetik çim yüzeyi TFF tarafından yapılacak. Bundan sonra Beykoz ilçesinde yaşayan çocuklarımız son derece modern ve güvenli sahalarda futbol oynayabilecekler.

        TFF bununla da yetinmedi ve Beykoz Belediyesi tarafından belirlenen 15 çocuğumuzu Barcelona ile Sevilla arasında Tiflis’te bugüne kadar oynanan en gollü ve en heyecan veren Süper Kupa maçına gönderdi.

        Dünya futbolu adına tarihinde ilk defa, bu karşılaşma öncesi seremonide oyuncular, hakemler ve dokuz farklı ülkeden yaklaşık 1000 çocuk bir arada oldular ve sembolik bir gösteride yer aldılar.

        UEFA Çocuk Vakfı ve Gürcistan Futbol Federasyonu’nun organizasyonuyla yapılan UEFA Süper Kupa Seremonisi’nde ‘’Barış için Futbolda Birleşelim’’ mesajı verildi.

        Bu çocukların daha bu yaşta bu kadar önemli bir organizasyonun parçası olması çok önemli. Hepsi ilk kez yurtdışına çıktılar ve pek çoğunun canlı olarak ilk izlediği futbol maçı bu dev final oldu.

        Otomobil sektörünün duayeni Henry Ford’un çok beğendiğim bir sözü var: “Hata değil, çare bulun!”

        Artık ‘çare bulan ve yönetilebilir’ bir Türk futbolu var.

        Diğer Yazılar