Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), 2011’den beri her yıl düzenli olarak Türkiye’nin kültür politikalarıyla ilgili araştırmalar yapıp, raporlar yayınlıyor. Bunun amacı, elbette, kültür politikaları oluşturulurken bir veri tabanı oluşturmak. ‘Buyurun, böyle bir raporumuz var, bundan yararlanın’ demek. Peki bu kültür politikalarını oluşturmak İKSV’ye gelinceye kadar, öncelikle kimin görevi? Başta Kültür Bakanlığı’nın, devletin. Neden biz bugüne kadar devletten hiçbir ‘kültür politikası raporu’ almadık? Böyle uzun vadeli bir çalışma yapılıyor mu?

        GÖÇMENLERLE NASIL YAŞAYALIM? SANAT ARACI MI?

        İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamındaki yedinci raporu “Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek”. Daha yeni çıktı, Temmuz sonunda. Bu raporu yazan Kanada Trent Üniversitesi’nden Dr. Feyzi Baban ve Wilfrid Laurier Üniversitesi’nden Dr. Kim Rygiel. İKSV’nin talebi ve koordinasyonu ile neden böyle bir rapor yazdılar? Çünkü, farklı kültürleri barındıran ülkelerde, özellikle de bizimki gibi mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerde mülteci ve göçmen ile ev sahibi ülke nüfusu uzun süre birlikte yaşayacaklarsa, kültür ve sanat onlara iyi gelir ve kaynaşmalarına yardım eder. Rapor Avrupa ve Türkiye’den örnekler de veriyor. Eğer kültür ve sanat merkez alınırsa acaba yaratıcı girişimcilik bu topluluklara aracı olabilir mi? Acaba bu rapor kültür dünyasının aktörlerini bu alanda aktif rol almaya teşvik edebilir mi? Çünkü sanatın birleştirici bir gücü vardır.

        ALİ NESİN LEELAVATI ÖDÜLÜNÜ ALDI

        Aziz Nesin’in oğlu, Matematik Profesörü Ali Nesin birkaç gün önce Leelavati Ödülü’nü kazandı. Bu ödül, Uluslararası Matematikçiler Birliği tarafında 4 yılda bir veriliyor ve matematiğin Nobel’i kabul ediliyor. Sevgili Ali Nesin’i kutluyorum. Defalarca Şirince Matematik Köyü haberi yaptım. İnanılmaz ve muhteşem bir yer. Lütfen yolunuzu Selçuk’a 12 km uzaklıktaki bu köye düşürün. Ali Nesin aynen şunu diyor: “Bir üniversitede matematik, felsefe, sanat mutlaka olmalı. Çünkü bunlar meslek değildir, bir varoluş ve düşünme biçimidir. Belli bir işe yaramaz. Hiçbir işe yaramadığı için her şeye yarayan dallardır bunlar. Ama toplumda prim yapmazlar, para kazandırmazlar, bunlar meslek değillerdir. Bunların desteklenmesi gerekir.” Ne kadar doğru değil mi? Ama sanat buna rağmen göçmenler ve göçmenleri kabul eden ülkeler arasında yapıştırıcı bir tutkal görevi görüyor.

        İKSV’nin “Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek” raporu 126 sayfa ve Birleşmiş Milletler raporlarına dayanarak yazılmış. Şöyle başlıyor:

        ZORLA YERLERİNDEN EDİLMİŞ 70 MİLYON İNSAN

        “2017 sonu itibariyle dünya genelinde zorla yerinden edilmiş yaklaşık yetmiş milyon insan, neredeyse yarısı on sekiz yaşın altında olan yirmi beş milyon mülteci, kendi ülkesi içinde yerinden edilmiş kırk milyon kişi ve üç milyondan fazla sığınmacı vardı. Herhangi bir devletle vatandaşlık bağı olmayan ve bu nedenle eğitim, sağlık, çalışma, kültürel hayata erişim ve katılım gibi birçok temel haktan mahrum olan insanların sayısının ise on milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.

        Suriye’de 2011’de başlayan ve yarattığı ekonomik, toplumsal, kültürel ve bireysel dönüşümler ve travmalarla tüm dünyayı derinden sarsan savaş nedeniyle yaşanan süreçte, Türkiye yaklaşık üç buçuk milyon nüfus ile dünyanın en kalabalık mülteci grubuna ev sahipliği yapıyor. Resmi veriler, toplam nüfusun neredeyse yüzde beşine denk gelen Suriyeli mültecilerin iki milyondan fazlasının 0-25 yaş arasındaki çocuk ve gençlerden oluştuğunu gösteriyor. Beş yüz bini aşkın kayıtlı Suriyeli nüfusu ile İstanbul, Türkiye çapında en fazla mülteciyi barındıran il. 2015’te yapılan bir araştırmada sorulan “Suriyeli biri ile komşuluk yapmak sizi rahatsız eder mi?” sorusuna ise toplumun yarısının “evet” yarısının da “hayır” dediğini görüyoruz.”

        REKLAM

        EN BÜYÜK TÜRKİYE

        Evet, Türkiye 3.5 milyon nüfus ile dünyanın en kalabalık mülteci grubuna sahip. 2 milyondan fazlası da 25 yaş altı.

        IKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece, ne zaman sorsam ya Ankara’da ya üniversitelerde, ya yerel yönetimlerde, ya yurt dışından vakıflarda ya da sivil toplum kuruluşları’nda. Tüm paydaşları bir araya getirme çabasında. Özlem’i uzun zamandır tanıyorum ve bu iş için hem eğitimi hem tecrübe ve donanımı çok uygun diye düşünüyorum. Ders verdiğim İstanbul Kültür Üniversitesi’ne de defalarca davet ettim ve öğrencilerimin de kendisinden faydalanmasını arzuladım.

        Serfiraz Ergun: İKSV böyle bir raporu neden hazırladı?

        Özlem Ece: İKSV’nin kültür politikaları alanındaki çalışmaları başlayalı tam 7 yıl oldu. Bu zaman zarfında her sene ayrı bir konuya odaklanan bir araştırma yürüttük, raporlar yayımladık ve toplantılar düzenledik. Kültür politikaları alanında Türkiye’deki bilgi üretimine katkıda bulunmayı ve somut önerilerle bu alandaki tartışmaları zenginleştirmeyi amaçlıyoruz.

        REKLAM

        SE: Suriyeli göçmenlerin tetiği çektiği belli ama onlar da geleli kaç yıl oldu? İstanbul Bienali başlığı da ‘İyi Bir Komşu’ydu.

        2 MİLYONDAN FAZLA SURİYELİ

        ÖE: Resmi veriler Suriyeli mültecilerin 2 milyondan fazlasının 0-25 yaş arası çocuk ve gençler olduğunu gösteriyor. Beş yüz bini aşkın kayıtlı Suriyeli nüfusu ile İstanbul, Türkiye’de en fazla mülteciyi barındıran il. 2015’te yapılan bir araştırmada sorulan “Suriyeli biri ile komşuluk yapmak sizi rahatsız eder mi?” sorusuna ise toplumun yarısı “evet” derken diğer yarısı ise “hayır” diyor.

        Bütün bu verilerle gördük ki, 15. İstanbul Bienali’nin “İyi Bir Komşu” başlığı altında açtığı tartışmayı daha da ileriye taşımanın tam zamanı ve kültür politikalarının birlikte yaşamın eşit şekilde nasıl yeniden kurulabileceğine odaklanması şimdi her zamankinden büyük bir önem taşıyor.

        Raporumuzun çıkış noktasını ise, yerleşik halklar ile yeni gelenler arasında özellikle kültür ve sanat aracılığıyla oluşturulacak dayanışma bağlarına olan inancımız oluşturdu.

        SE: Raporu Kanada’da yaşayan Dr. Feyzi Baban ve Dr. Kim Rygiel kaleme aldı. Nereden tanıyorsunuz bu akademisyenleri?

        ÖE: Feyzi Baban ile Mayıs 2017’de Gaziantep’te düzenlenen “Üretimden Dayanışmaya Kadın Buluşması” başlıklı bir etkinlik sırasında tanıştık.

        Bu etkinliğe raporda iyi örnekler arasında bahsettiğimiz “Kırkayak Kültür Merkezi”nin konuğu olarak katıldık. “Mutfak Kadın Atölyesi” adlı bir proje kapsamında “Birlikte yaşamayı öğreniyoruz!” sloganı ile göçmen ve Türkiyeli kadınlar arasındaki çeşitli dayanışma bağları üzerine tartıştık.

        Dr. Feyzi Baban ve Dr. Kim Rygiel 2015’ten bu yana, toplamda beş yıl sürecek bir araştırma yürütüyorlar. Türkiye ve Avrupa’da vatandaş inisiyatifleri ve sivil toplum kuruluşlarının alternatif birlikte yaşama modellerini nasıl hayata geçirdiklerini inceleyen bu araştırmayı dinledikten sonra raporda birlikte çalışmayı kendilerine teklif ettik. Dolayısıyla raporun tohumlarının Gaziantep’te atıldığını söyleyebiliriz.

        REKLAM

        Yazarlarımız raporda “Farklılıklarla birlikte yaşamak nasıl mümkün?” sorusuna yönelik tematik tartışmalara yer verdi ve kültür-sanat alanında faaliyet gösteren kuruluşların verdikleri cevapları örnekler ile göstermeye çalıştı.

        SE: Peki bu rapor, kültür-sanat kurumları için ne öneriyor?

        ÖE: Öncelikle, farklı arka planlardan gelen ama kültür-sanat etkinliklerini beraberce izleme şansını yakalayan insanlar arasında iletişim kurulabilir ve arada bir engel varsa bu engel en kısa ve kolay yoldan kültür-sanat kurumları olanaklarını mültecilere ve diğer tüm dezavantajlı grupların erişimine açarsa olur.

        KÜLTÜREL YURTTAŞLIK

        İkinci olarak; bazı topluluklar maalesef şehrin ana akım kültür hayatına yeterince dâhil olamıyorlar. Onların yaşadıkları mahalleler ve ilçelerde kültür-sanatla buluşması düzenlenebilir, kültürel çoğulculuk, kültürel yurttaşlık gibi kavramlar geliştirilebilir.

        Üçüncüsü, mültecilerin kültür-sanat etkinliklerine erişim ve katılımı teşvik edilebilir. Bunun etkin bir şekilde yürütülebilmesi için, gerekli bilgiler Arapça'ya da çevrilebilir ve Suriye’lilerin yoğun olarak yaşadığı ya da sıkça gittiği yerlerde görünür kılınabilir.

        Dördüncü olarak, kültür kurumlarını özellikle Türkiye’de yaşayan Suriyeli sanatçıların sergilerine veya diğer projelerine ev sahipliği yapabilir. Böylece bu sanatçılar Türkiye’li sanatçılarla ilişki kurarlar.

        Son olarak da dezavantajlı çocuklar, gençler ya da mülteci nüfuslar gibi gruplara yönelik uzun vadeli programlar geliştirilebilir. Buna şüphesiz ilgili alanlarda çalışan sivil toplum kuruluşları da yardım eder.

        Raporda Avrupa’dan ve Türkiye’den güzel örnekler de var. İKSV’nin web sitesinden bu rapora ulaşabilirsiniz.

        Diğer Yazılar