Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        12 Eylül sonrası Türkiye siyasetinin gündemini genel hatlarıyla irdelemeye çalıştığım son yazımda, referandumda sandıktan çıkacak “evet” ya da “hayır”lardan hareketle, seçmen davranışına ilişkin derin analizler yapmanın mümkün olmadığını belirtmiştim.

        Neyi oyladığını bilmeyen seçmenin politik davranışını, teorilerden yola çıkarak değerlendirmenin her şeyden önce siyaset bilimi bağlamında pek fazla gerçekliği olmadığına şüphe yok.

        Fakat bu demek değildir ki, referandumda ortaya çıkacak tablodan hareket ederek, yakın gelecekteki Türkiye siyasetinin nereye doğru evrileceğinden bahsedemeyiz.

        +

        Referandum sonucu belli olduğu andan itibaren, seçmenin mesajını başta siyasetçiler olmak üzere, toplumun çeşitli kesimlerinin ya anladıkları ya da anlamak istedikleri şeklinde okuyacaklarını bugünden görüyor gibiyiz.

        12 Eylül gecesi sandıktan çıkacak sonuçları alternatifleriyle birlikte değerlendirip, tarafsız bir gözle yorumlamak, siyaset değil de, siyaseti yazmaya çalışanlara kanımca yine bolca fikir cimnastiği yapma fırsatı verecek.

        Hal böyle olunca, ortaya çıkacak tablonun, Türkiye siyasetinin akacağı mecra açısından ne anlam ifade edeceğine bugünden bakmakta yarar var.

        Referandumda çıkacak olası sonucun az ya da çok “hayır” ağırlıklı olması durumunda, seçmen tercihlerinde bir hareketlenme ya da dalgalanmanın başladığını söylemek mümkün olacak.

        Bu, “Parti sistemimiz açısından ne anlama gelebilir” diye baktığımızda, AK Parti karşısında toplumsal tabanı güçlenmeye başlayan bir muhalefetin oluşacağının ilk işaretinden söz edebiliriz.

        +

        Daha önceki bazı yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi, Türkiye siyaseti 22 Temmuz 2002 seçimleriyle birlikte bir yeniden mevzilenme sürecine girmişti.

        Bir tarafta AK Parti, diğer tarafta CHP ve MHP’nin başı çektiği, partilerin ideolojik, sosyal temellerinde belirgin değişimlerin yaşandığı bir süreçten geçtik.

        Kimi siyaset bilimciler ortaya çıkan bu yeni ayrışmayı “muhafazakar küreselleşmeciler” ile “savunma milliyetçiler” temelinde yeni mevzilenmeler olarak yorumlamaktadırlar.

        “Hayır”ların olası fazlalılığı, siyasetimizde bu yeni mevzilenmelerin artarak, CHP’nin yeni lider ve söylemlerinin tetikleyiciliğiyle ise bir sol renge de bürünerek devam edeceğinin sinyali olarak okunabilir.

        Yeni sol ve sağ savunmacı milliyetçi çizginin referandum sonrasında ülkenin derin siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarına ilişkin geliştireceği çözüm önerileri, başta CHP ve MHP olmak üzere bu çizgide yerleşik hareketlerin büyüme potansiyelinin sınırlarını tayin edecek.

        CHP çizgisi Kılıçdaroğlu öncesi içselleştirdiği gibi katı laikçi, savunmacı, içe kapanmacı milliyetçi vizyona geri dönmeye kalkarsa, peşinen belirtmek gerekir ki, bu durumun CHP açısından ciddi riskleri olur.

        MHP de referandum sonrası bir yol ayrımına girebilir.

        Özellikle sosyal temelinin güçlü olduğu Orta Anadolu’da “hayır” oyları yüksek çıkmazsa.

        +

        AK Parti’nin durumuna baktığımızda, “hayır” oylarının olası fazlalılığı, önümüzdeki genel seçimde tek başına iktidar beklentisinin çok da kolay olmayacağını düşündürtecek.

        Referandumun iktidarla muhalefet arasındaki amansız yarışa dönüştüğü bir durumda, “hayır”lar doğaldır ki partinin toplumsal tabanındaki kırılmanın başlangıcı olarak okunabilir.

        “Evet”lerin üstünlüğü, hele hele 5-10 puan gibi ciddi bir aralıkta seyrederse, önümüzdeki genel seçim AK Parti açısından beklediğinden daha kolay geçebilir.

        Anlaşılan o ki, az ya da çok, partilerin geleceği referandum sonucuna bağlı.

        Diğer Yazılar