Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayat her zaman bir filmin yansımalarına benzer mi bilinmez. Fakat emeğin ve alın terinin değeri sanırım insanın evrensel bir gerçeği olarak onun kalıcı bir yönünü oluşturmaya devam edecektir.

        Son zamanlarda Türkiye’nin toplumsal hayatında yeniden işçi hareketlerinin canlandığını görüyoruz. Belki de işçilerin maruz kaldıkları olaylar karşısında kendi sorunlarını kamuoyuna yansıtma noktasına geldiklerini söylemek daha doğru olacaktır.

        İşçi hareketi bitti mi?

        Son günlerde Tekel işçilerini eylemi, İstanbul’daki itfaiye işçilerinin karşı karşıya kaldığı sorunlar, şeker işçilerinin yaşadığı son ‘özelleştirme vakası ‘aslında bize olayın bütününe bakma gereğini hatırlatmaktadır.

        1980’li yıllar neoliberal politikaların yükseldiği bir zaman dilimi olmuştur. Hatta öyle ki bu yıllar da artık işçi hareketinin bittiğini söyleyenler, sendikacılığın öldüğünden bahsedenler neredeyse bu söylemleriyle belli bir popülarite bile kazanmışlardır.

        Andre Gorz ‘un ünlü ‘Elveda Proletaryası ‘ ister okunsun ister okunmasın yukarıda ki söylemin sahiplerince çoğu kerede yanlış bir şekilde kaynak olarak kullanılmıştır. Hatta bazıları hızını alamayıp ‘elveda’yla başlayan, başka kitaplar da kaleme almışlardı.

        Bir şeylerin değiştiği kesindi. İşçi sınıfının batı toplumlarında ki yaklaşık iki yüz yıllık yapısal özellikleri büyük ölçüde bir dönüşüme uğramaktaydı. Neoliberalizm bu yapısal değişimin bazı görüntülerini ele alarak, bütün sosyal ve ekonomik özgürlükleri kısıtlamaya, tahrip etmeye yöneldi. Ve bu söylemi kendi stratejisinin gerekçesine dönüştürdü. Meselenin bu teorik kısmını bir tarafa bırakalım..

        Bu tartışmaların yapıldığı toplumsal yapıların çok uzağında bulunan, henüz köylülükten çıkış arayışlarında ki toplumların, bu tartışmaların içerisine girmesi oldukça sorunludur. Yani henüz işçi sınıfları oluşmamış, işçileşme sürecinin yaşandığı Türkiye gibi ülkelerde neoliberal politikalar, sadece işçileri değil toplumun büyük çoğunluğunu olumsuz etkilemekte gecikmemiştir.

        Türkiye işçi hareketi gerek 80’lerde gerekse bugün hem niceliksel, hem niteliksel olarak batıda sanayi toplumlarında görülen yapısal özelliklerin hala oldukça uzağında bulunmaktadır. Bunda Türkiye’nin sanayileşme konusunda ki başarısızlığı ya da geriliğinin olduğu kadar, demokratikleşme sorunlarının da önemli bir payı vardır.

        İşçiler ne yapıyor?

        Türkiye yatırım malları ve ara malları üretimi yapabilecek birçok Kamu İktisadi Kuruluşu’nu teknolojik yatırım yapmadığı için, önce geri ve verimsiz bırakmış, sonra verimsiz işletmeciliği tasfiye gerekçesiyle özelleştirmiştir.

        Bugün Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu Türk-iş ‘in Kamuoyu karşısına çıkarak kitlesel olarak bir sorunu dile getirmesini, bu seviyeden bakarak daha iyi anlayabiliriz. Barış içerisinde ekmek mücadelesi vermek, emeğe sahip çıkmak zaten sendikaların görevi. İşçiler bugün çok şey istemiyorlar insanca yaşayacakları onurlu bir iş ,adil bir ücret istiyorlar.

        Türkiye yaklaşık otuz yıllık neo-liberal politika uygulamalarının sonuçlarından ciddi bir tecrübeye sahip olmuştur. Bugün ortaya çıkan tablo hala yanlışlarda ısrar edildiğini göstermektedir. Özelleştirme uygulamalarında yaşanılan başarısızlık mali tablolarda satış gelirleri gösterilerek örtbas edilemez. Esas bakılması gereken yer özelleştirilen kuruluşların yarattığı yerli katma değerle ilgilidir.

        Yanlışlardan doğruya ulaşmak ne zaman mümkün olmuştur ki!

        Diğer Yazılar