Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaşanan bütün bu değişmelerin sonunda, geleneksel din anlayışının, içine kapalı yapılar içerisinde üretilmiş dindarlığının, kentleşme ve bireyleşme dinamikleriyle yeni bir biçim kazandığı görmek durumundayız. Kentleşme süreci değişen dindarlık biçimlerinin ve anlayışlarının toplumsal görünürlük kazanmasına, moda değimle kamusal alanda tezahür etmesine yol açarak, sosyolojik anlamda 'açık toplum'un bir ürünü olarak yeni bir dindarlık olgusu yaratmaktadır. Buna 'kentli dindarlık' desek de demesek de, yeni bir olgu olduğu inkâr edilemez bir şekilde ortadadır. Sanırım Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, konuları hararetle tartışmaktan çok, öncelikle tartışılan olayların ne manaya geldiğini anlama çabasıdır.

        Değişen Toplum mu?

        Bugün yaşanan hareketliliği anlamaya çalıştığımızda şunları görürüz: Türkiye ve dindarlık meselesi açısından bakarsak toplumsal değişmenin köylerinden, kasabalarından sökülüp gelen insanların, büyük kentlerde önce varoşlarda tutunup, sonra kentin içlerine doğru yönelmeleriyle ortaya çıkan hareketliliğin bu insanların zihniyet, anlayış, tutum ve davranışlarında bir dizi yenilik yarattığı görülür. Bunun en problemli alanlarından birisi de onların din ve inanç dünyalarında yaşanan değişmelerle ilgilidir. Önce köylerden, kasabalardan nüfusu yüz binin üzerinde olan kentlere, arkasından nüfusu bir milyon üzerinde olan kentlere akmaya başlayan

        insanlar, geleneksel kapalı toplum yapılarındaki dindarlık algısını bu yeni toplumsal ilişki ortamlarında kaçınılmaz olarak yenilemek durumunda kalmışlardır. Bu süreç büyük kentlerde son 30 yılda sokaktan çarşıya, ticaretten fabrikaya, mimariden musikiye kadar her alanda kendisini göstermiştir. Bu hareketlilik aynı zamanda yeni bir toplumsal yapıyı şekillendirmektedir. Bu yeni yapıda eski toplumsal elitler, onların ideal toplum anlayışları, statüleri hızla prestij ve konum kaybetmektedir. Bu yeni yapıda sınıflaşma, ekonomik süreçler, ticaret, sanayi ve girişimci davranışlarında da değişime yol açarak, yeni bir 'insan tipi veya aktör' olarak bireyin yükselmesine yol açmaktadır. Bu yeni kentlilerin dindarlığının köylerde, kasabalarda yaşanan dindarlıktan farklı olması eşyanın tabiatına uygun olan bir şeydir.

        Herkesin yeni bir durumu yaşamaya başladığını anlaması gerekir. Bütün sorun, yaşanan değişim karşısında, bir anlamda eski toplumsal koordinatlarıyla, eski toplumsal haritalarıyla hareket etme, düşünme ve tartışma alışkanlığından kolay vazgeçmeme tavrından kaynaklanmaktadır. Bunun zaman alacağı açıktır. Fakat öncelikle durumu anlamak, anlamaya çalışmak gerekmektedir. Bunu yapmadan, bunu başarmadan endişelerden korkulara, korkulardan 'öteki sendromu'na yuvarlanmaktan, yakalanmaktan kurtulmanın kolay bir yolu yoktur.

        Din Değişiyor Mu?

        Bu aşamada din mi değişiyor diye soranlarda olabilir. Bu soru çok anlamlı değildir. Şüphesiz dinler, özellikle büyük dinlerin sahip olduğu doktrinal kitaplar dikkatle okunduğu zaman metin olarak, ilke olarak dinlerin özünün değişmesi diye bir şeyden bahsetmenin tutarsızlığı kolayca görülecektir. Burada dinle ilgili değişen birçok şeyden de söz edebiliriz. Elbette değişen

        birçok şey vardır ve bunların başında din ve toplum ilişkilerinde yaşanan olaylar gelmektedir. Kısaca din değişmemektedir, dinle toplum arasındaki ilişkiler değişmektedir. Bunu şu şekilde ortaya koymak için, daha açık bir biçimde söylemek için, din ve toplum arasındaki ilişkilere biraz daha yakından bakmak gerekir.

        Din ve toplumsal yapı arasındaki ilişkilere baktığımızda birincisi, din diğer toplumsal kurumlarla çok sıkı ilişkilere sahiptir ve karşılıklı etkileşim söz konusudur. Din kurumu başta kültürel yapıya, onun değer, inanç ve norm düzenine anlam üreterek katkıda bulunur. Toplumsal, kültürel

        sistemin işleyişine manevi bir düzen sağlar. Diğer taraftan din çeşitli toplumsal grupların, toplulukların başta toplumsal kurallar olmak üzere, değerler ve normatif yapılarına, davranış kalıplarına etki yapar. Onları yönlendirir, düzenleyici tesirler yapar. Onlar arasında ortak bir inanç bağı tesis ederek, anlamlı bir dayanışma zemini oluşturur.

        Diğer Yazılar