Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkemizde bu konular çok fazla tartışılmasa da, yüzeysel bir biçimde ele alınıyor olsa da, literatürde hem milliyetçilik hem de muhafazakârlık üzerine azımsanmayacak ölçüde çalışma bulunmaktadır.

        Milliyetçilik ve muhafazakârlık anlayışlarının, dünya görüşlerinin birbirleriyle kesişen ve farklılaşan çeşitli özelliklerinden bahsetmek mümkündür. Bunun içindir ki milliyetçiler kendilerini bazı durumlarda muhafazakâr hissederken, bazen de muhafazakârlar kendilerini milliyetçi olarak ifade ederler.

        Milliyetçilik Neyi Muhafaza Eder

        Bu konuyla ile ilgili olarak literatürdeki teorik tartışmaları bir tarafa bırakıp, meselenin Türkiye boyutuna bakılabilir. O zaman görülecektir ki Türkiye’de muhafazakârlık ve milliyetçilik toplumsal planda daha fazla iç içedir.

        Burada hemen belirtelim ki batıda muhafazakârlık daha çok ideolojik bir nitelik taşırken, ülkemizde daha ziyade bir tutum, bir tavır alış olarak şekillenmiştir. Sanırım burada muhafazakârlığın “aristokratik zümreyle” irtibatı ön plana çıkmaktadır.

        Fransız Devrimi sürecinde ‘aristokrasi’, devrime karşı bir tavır almış ve onun getirdiği yeniliklerle mücadele etmeyi kendi varlığının bir gereği saymıştır. Fransız Devriminin toplumsal aktörü olan “üçüncü zümre” veya “burjuvazi” statükoyu değiştirirken onun sahipleri olan aristokratlarla çatışmak mecburiyetinde kalmışlardır. İşte burada aristokrasinin statükoyu muhafaza etme girişimi onların konumunu muhafazakâr bir niteliğe sokmuştur.

        Muhafazakârlar orada kiminle mücadele etmişlerdir? Fransız Devrimi ile yani “milliyetçilerle”. Bilindiği gibi Fransız Devrimi Fransız “ulus devletini inşa sürecidir. Fransız kimliğine yapılan vurgu, vatan ve vatandaşlık kavramlarının gelişimi hep bu bağlam içerisinde mümkün olmuştur.

        Milletleşme sürecinin bu tür dönüşümlere yol açmasıyeni bir toplumsal antide olarak yükselmesi kaçınılmaz bir şekilde “milliyetçilik” ideolojisinin de yaygınlaşmasına yol açmıştır.

        Milletleşme süreci ve milliyetçilik ideolojisinin gelişmesi başka tarih ve coğrafyalarda, bütünüyle Fransız Devriminde yaşanan olaylarla birebir örtüşen nitelikler taşımayabilir. Böylece Fransa dışında birçok ülkede milliyetçilik ideolojisiyle, muhafazakârlık arasındaki ilişkiler de farklılaşır.

        Kültür, Tarih, Milliyetçilik ve Muhafazakârlık

        Milliyetçilik ve muhafazakârlık arasındaki ilişkileri belirleyen olaylar tarihsel ve toplumsaldır. Her tarihin ve toplumun farklı seyir ve süreçleri bu iki kavram arasındaki ilişkileri de farklı bir tarzda biçimlendirmektedir.

        Milliyetçiler yani esasını “üçüncü zümrenin” oluşturduğu, merkezinde burjuvazinin yer aldığı Fransa örneğindeki batı tarzı burjuva milliyetçilikleri aristokratik zümrenin ideolojisi olan muhafazakârlıkla çatışarak var olmuşlardır. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Anlaşılabilirdir çünkü “burjuvazi ve aristokrasi arasındaki ilişkiler batı toplumlarında iki farklı toplumsal yapıyı ve egemenlik ilişkisini yansıtmaktadır. Ve bunlar birbirleriyle uzlaşmaz niteliklere sahiptir.

        Köklü bir aristokratik geleneğe sahip olmayan, “politik toplumun” sivil toplumdan”güçlüolduğu sivil yapılarda durum daha da farklıdır ve batıyla benzerlik göstermez.

        Bizim toplumumuzda muhafazakârlık bir siyasal tutum olarak tamamen farklı esaslarda şekillenmiştir. Türkiye’de muhafazakârlar bir zümre olmaktan öteye çok çeşitli zümre ve sınıflardan oluşan bir yapıya sahiptir. Bunun içindir ki Türkiye’de muhafazakârlık bir ideoloji olmaktan çok bir tavır alış bir kendisini savunma refleksidir. Kime karşı mı? Batıya karşı olduğu açıktır. Türk muhafazakârlığının belirleyici vasfı “Batıya” karşı “yerli olanı”, kendisini savunması şeklide ortaya çıkmıştır. Bu yerli olan gelenektir, tarihtir, dindir veya bütün vatan toprağıdır. Milliyetçilik ve muhafazakârlığın Türkiye’de birleştiği nokta işte burasıdır.

        Diğer Yazılar