Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gösterime giren tür sineması örneklerinin her geçen yıl arttığı su götürmez bir gerçek. Her yıl farklı bir tür popüler oluyor ve vizyonu adeta işgal ediyor. 2011’in ilk 4 ayına baktığımızdaysa bu yılın favorisinin, romantik filmler olduğunu görüyoruz.

        Nisan sonuna kadar olan vizyon takviminde hem bütçesi, hem de reklam&pazarlama operasyonuyla gişeyi sürükleyen 4 geniş dağıtımlı romantik hikayeden söz etmemiz mümkün. “Aşk Tesadüfleri Sever,” “Ya Sonra,” “Bir Avuç Deniz,” ve “Kaybedenler Kulübü”nden oluşan bu filmlerin tümü de, 100’ün üzerinde kopya sayısıyla gösterime girdiler ve ilk haftalarında sektörün en fazla ilgi çeken yapımları oldular. Halbuki geçtiğimiz yılın aynı döneminde yukarıda saydığımız kriterleri sağlayan ancak 2 film varken, 2009’da bu rakam sadece 1’di.

        Gişe performansına baktığımızdaysa bu filmlerden biri hariç hepsinin, ilk başta kendilerine koydukları hedefi az çok tutturduklarını, hatta “Aşk Tesadüfleri Sever”de olduğu gibi katladıklarını görüyoruz. Kısacası sadece “Bir Avuç Deniz” bu romantik rüzgârdan faydalanamamış gibi görünüyor. Vizyondaki 5. haftasını geride bırakmasına rağmen film, 100 bin bariyerini hala daha aşamadı. Zarar bir hayli büyük anlayacağınız. “Tüm reklam ve pazarlama operasyonunu çıplaklık ve sevişme sahneleri üzerine kurup, galadan sonra başrol Berrak Tüzünataç’ın baskısıyla bunları filmden çıkarırsanız olacağı budur” diyenleri duyar gibiyim de, acaba ana neden bu mu gerçekten?

        Bu tabloyu analiz ederken, mutlaka 2009’un Aralık ayında meydana gelen “Gecenin Kanatları” vakasını da göz önünde bulundurmak gerek. O dönemde filmin başrol oyuncusu Beren Saat, filmde çıplaklık arz eden bazı sahnelerin gösterimden önce basına sızdırılmasını gerekçe göstererek galaya katılmamış ve filmin yapımcısı Murat Tokat’la mahkemelik olmuştu. Öte yandan bahsi geçen görüntüler makaslanmamasına rağmen “Gecenin Kanatları” da ancak 341 bin bilet yapabilmiş, yani yine güdük bir performans sergilemişti.

        Sinemada konu aşk ve romantizm olduğunda dünyanın her yerinde insanların aklına çıplaklık ve sevişme sahnelerinin gelmesi normaldir, ya da normlar dâhilindedir diyelim. Çıplaklık ve cinsel imgeler insan algısının her daim tüketebildiği, daima aç olduğu uyarıcılardır. Fakat bağımlılık ve tolerans yaratırlar. Yani zihin her seferinde daha fazlasını ister. İnternet gibi bir heyulanın baki olduğu bir alemde, geniş kitlelere seyrettirilmek istenen bir filmle bu açlığı doyuramazsınız.

        Hem “Gecenin Kanatları,” hem de “Bir Avuç Deniz” bize gösteriyor ki, filminizin tanıtım stratejisini başrol oyuncularınızın çıplaklığı üzerine kurduğunuzda, bundan ne siz, ne filminiz, ne de oyuncularınız fayda görmüyor. Yani bahsi geçen görüntüler filmden çıkarılmasaydı da tablo çok fazla değişmeyecekti. Film 3 katını aşıp “Gecenin Kanatları” gibi 341 bin kişi yapmış olsaydı bile, zarar yine çok büyük olacaktı. Reklam ve görüntü bombardımanıyla seyircinin beklentilerini bu kadar yükseltirseniz, kimseyi memnun etmeniz mümkün olmaz. Sinemada en yıkıcı eleştiriyi ne eleştirmenler, ne de sinemadan zerre anlamayan köşe yazarları yapar. Bir yapımcının en fazla korkması gereken kesim, beklentileri karşılanmamış seyirciler olmalıdır.

        Bir sinema filminde asli unsur hikâyedir. Eğer siz filminizde hikaye ve oyuncular dışındaki yan unsurları gereğinden fazla ön plana çıkarırsanız, seyircinin üzerinde kendi filminize yeterince güvenmediğiniz intibaını uyandırmanız işten bile değildir. Filminizin asli unsuru çıplaklık ve sevişme görüntüleriyse zaten ona aşk filmi denmez, porno denir.

        Burada bahsi geçen filmlerin kadın kahramanlarına da bir parantez açmamız gerekiyor. Açık konuşmak gerekirse, mukaveleli bir oyuncunun kendi rızasıyla çekilmiş her sahnenin, yapımcı tarafından reklam malzemesi olarak kullanılabileceğini düşünüyorum. Film çekilip bittikten sonra “bu sahneler olmamış, neden basına sızdırdınız, kendimi çok kötü hissettim” diyerek bunların makaslanmasını istemek veya tanıtım faaliyetlerine katılmamak, işin ciddiyetiyle hiç bağdaşmıyor. Bir oyuncu yer alacağı filmi seçerken senaryo ve yönetmen kriterlerini her şeyden önde tutmalıdır. Diğer tali unsurlar ve özellikle de finansal değişkenler sizin için daha önemli olmaya başlamışsa, işte böyle nahoş durumlarla karşı karşıya kalırsınız. Senaryoyu okuyup beğendikten ve yönetmeninizi güvenip onun için oynamayı kabul ettikten sonra arıza çıkarmak, “ben okuduklarımı anlamakta güçlük çekiyorum, yönetmenim de beni hayal kırıklığına uğrattı” demek gibi bir şey oluyor. Kısacası bu tip davranışların bir filmin gişe performansını ve kendi imajınızı kötü etkileyebileceğini mutlaka öngörebilmek gerekiyor.

        Akıllı insan başkalarının hatalarından ders çıkarabilen insandır. Temennim sektördeki yapımcı veya oyuncuların bu tarz yanlışlara artık düşmemesi. Zira benzer durumlar tekrarlanırsa bunun ismi hatalı tanıtım, kapris veya aprofesyonellik falan olmaz. Bundan böyle önce çekip/sevişip, sonra makaslamak/makaslatmak artık resmen zevke girer!

        Diğer Yazılar