Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pek acıklı rastlantılar üzerine kurulmuş, kolay etki olanaklarına baş vuran aşırı duygulu acıklı oyun, denilince nüfus cüzdanı eski olanların aklına Yeşilçam melodramları gelir. Öte yandan özellikle 85 sonrası doğumlular için bu tanım olsa olsa televizyon dizilerini çağrıştıracaktır.

        Bir kavramı, olayı, meseleyi veya bir fonksiyonu vs. en sıra dışı veya en aşırı uçtaki örnekleriyle incelemek, eğer bilimsel metottan haberdarsanız size çok değerli bilgiler sağlar. Hatta bu yöntem matematikte “limit” ismiyle Arşimed zamanından beri kullanılır. Limit teoremlerinde incelediğiniz fonksiyondaki değişkene (genellikle x ile gösterilir) sayılar düzlemindeki en ekstrem değerler olan 0 ve sonsuzu (∞) sırayla atarsınız. Amaç o fonksiyonun en aşırı uçlarda göstereceği davranışı bulabilmektir. Matematiğin bir de “soyutluk” diye tabir edilen bir özelliği vardır. Yani bir problemi çözmek için kullanılan bir metodu, o problemden tamamen bağımsız başka bir problemin çözümünde veya anlamlandırılmasında da kullanabilirsiniz. Ben de şimdi tam olarak bunu yapacağım.

        Bir an için televizyon dizisi kavramını bir fonksiyon olarak düşünelim. Fonksiyonun değişkeni x’te dizinin “hikaye örgüsü” olsun. Hikaye örgüsüne sonsuz (∞) değerini atadığımızda siz nasıl bir sonuç bulursunuz bilemem, ama benim cevabım “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” olacak. Şahsen bu cevaba en azından gidiş yolundan 90 puan falan alırım gibime geliyor.

        Eski Yeşilçam yıldızlarının çoğundan aynı serzenişi duyarsınız. “Siz yeni nesil bizim çektiğimiz melodramlarla inceden inceye dalga geçiyorsunuz, ama biz hiçbir zaman şimdi televizyonlarda gördüğümüz kadar işin kolayına kaçmamıştık” derler ve doğrudur da. Geçtiğimiz hafta içerisinde “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”nin son bölümünde olan bitene baktığımızda, daima olduğu gibi yine nezaketi elden bırakmadıklarını söylemek bile mümkün. Çünkü artık iş aşırı duygulu acıklı oyun kavramını dahi aşmış durumda. Bu dizi melodram kavramının adeta sonsuz noktasında dikiliyor. Sonsuzlardayım…

        Kısaca şöyle özetleyelim: Dizinin son bölümünde Ali Kaptan, eski karısı Cemile’ye taammüden tecavüz etti. Oğulları küçük Osman’da her şey olup bittikten sonra gelip annesinin o haline tanık oldu. Bunu da gerçekten pek metaforik, pek sanatsal bir anlatımla beyaz cama aksettirdiler efendim.

        Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan pek çok gazeteci ve köşe yazarının savunduğunun aksine, bu sanatsal kaygılarla çekilen bir sahne değildi elbette. Amaç, en yarım akıllının bile hemen anlayabileceği gibi, tabi ki daha çok seyredilmek, izleme oranlarını (rating) daha yukarılara taşıyıp reklam verenlerden daha çok para kazanabilmekti.

        Sektörün içinde olan tüm kesimlerin kabul ettiği üzere sanat yapmakla dizi çekmek arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Tanımı kişiden kişiye değişmekle beraber sanatın insanın kendi doğasını anlama çabasının bir ürünü olduğunu sanırım herkes kabul edecektir. Karakterler yerine, derinlikte yoksun karton tiplerin işgal ettiği, kimin neden o kadar kötü, kimin de neden o kadar iyi olduğunun bir türlü anlaşılamadığı bu örneklerle, insan doğası hakkında tutarlı bir cümle kurmak bile zordur. Zaten şu anki fiziki şartlarda (finansman modeli, süreler, reklam saniye fiyatları, sektörün hukuki eksiklikleri vs.) bunu yapmak isteyenin de muvaffak olması mümkün değildir.

        Yine de biz bir varsayım yapalım ve her şeye rağmen bu tecavüz sahnesinde gerçekten sanatsal kaygıların ön planda olduğunu düşünelim. Kim olursa olsun herhalde şunu kabul edecektir. Nasıl bir estetikle kameraya alınırsa alınsın hiçbir tecavüz sahnesi reşit olmayan bir insan seyretsin diye çekilmiş olamaz, öyle değil mi? Bu sahneler olsa olsa yetişkinler, ebeveynler, aile sahibi olanlar için düşünülmüştür. Amaç onlara aile içinde meydana gelen bu tip trajedilerin nasıl insan ruhunu çürüttüğünü, aile kavramını nasıl yerle bir ettiğini, hem çocuklar, hem mağdure, hem de tecavüzcü için ne tür yıkımlara yol açtığını göstermek olmuş olmalı. Zaten tam da bu nedenle küçük Osman’ın annesinin o durumunu görmesine izin verdiniz öyle değil mi? Kısaca yetişkinlere dediniz ki: Çocuklarınızı ve ailenizi bu tip rezilliklerden koruyun, zira bıraktığı hasarın hududu yoktur.

        Televizyoncular izlenme oranından (rating) ziyade izlenme payı (share) kavramına daha çok itibar ederler. Yani programın açık televizyonlardan kaçında oynadığı daha çok önemlidir. Yeni RTÜK yasasının yürürlüğe girdiği Nisan başında bu yana “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”nin gösterdiği performansa baktığımızda, dizinin yaklaşık %60 izlenme payına sahip olduğunu görüyoruz. Yani çalışır vaziyetteki her 10 televizyondan 6’sında bu dizi oynuyor. İnanılmaz bir rakam! Peki, 5-11 yaş aralığında dizinin son bölümünün izlenme payı ne kadar biliyor musunuz? Yine yaklaşık %60 efendim. Bu rakama inanılmaz denmez, başka bir sıfat bulun bana! Yani bir taraftan çocukları böyle durumlara maruz bırakmayın derken, öteki taraftan bizatihi seyredebilmelerine imkan sağlıyorsunuz. Üstelik bu istisnai bir durum da değil. Dizi başladığından beri aile ne seyrediyorsa, çocuk da onu seyrediyor, bu rakamlarla sabit. Sanat yapayım derken, göz çıkarmak bu olsa gerek. Şimdi bu diziyi yapan, yöneten, o saatte yayınlanmasına izin verenlere “Hiç kedi yıkanır mı?” diye soracağım da, “Yıkarken değil, sıkarken de değil, sündürürken öldü” derler diye korkuyorum.

        Burada bazıları çıkıp da denekler cahil, ölçüm cihazlarını kullanmasını bilmiyorlar, yani oradaki oran gerçekleri yansıtmıyor demeye çalışmasın. Zira yazının başında fonksiyonun değişkenini “hikaye örgüsü” olarak belirlemiştik. Metoda sadık kalalım lütfen. Herkes her mevzuda sallayıp “Ben farklı düşünüyorum, benim fikrim de bu” deyip işin içinden sıyrılıyor. Ne neden olur, neden olmaz kafa yoranı ara ki bulasın! Keyiflerine göre kurcalayamayacakları, matematik gibi temel ve değişmez disiplinleri zorla sokmak zorunda kalıyorsunuz yazıların içine böyle. Biraz sıkıcı olmuş olabilirim, ama başka yol da bırakmıyorlar insana emin olun. Bu, “Televizyon dizileri mevzuunda asıl x yani ana değişken, izleme ölçümleridir” tezini savunanlara katılmadığım anlamına da gelmez. Bu hakkımı gelecek yazılar için saklı tutacağım.

        Diğer Yazılar