Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2010 yılında sinema sektörü tam 41.5 milyon bilet satarak istatistiği tutulan yılların en iyi gişe performansını ortaya koymuştu. Bu rakam bir önceki yıla göre 4.5 milyon biletlik bir büyüme manasına geliyordu ve hasılatta da %24’lük bir artış vardı. Sektörün endüstrileşmesi ve ilerlemesi adına bu bizi çok sevindirmiş olsa da, son 7 yıllık tablo yine değişmeyecekmiş gibi görünüyor. Rekor ertesi beklenenin tersine ileri değil, gene bir adım geriye atacağımız neredeyse kesinleşmiş durumda.

        Bu yıl 28 Nisan tarihine kadar gişelerde satılan bilet sayısı boxofficeturkiye sitesinden aldığım rakamlara göre yaklaşık 18 milyon dolaylarında. Yani 2010’un aynı dönemine göre tam 2.5 milyon izleyici buhar olmuş gitmiş. Sadece 4 aylık bilançoda yaşanan bu kayıp gerçekten de hiç iç açıcı değil.

        İşin garibi sinemamızın atağa kalktığı son 7 yılda bu durum hiç değişmedi. Bir yıl rekor kırıldı mı, ertesi yıl mutlaka bir düşüş yaşanıyor. Hem de öyle %1-2’lik dönemsel yavaşlamalar da değil bunlar, %10’lara varan düzeylerde olabiliyor. Artış oranımızın düşüşe göre büyük olmasınaysa hiç güvenmeyin, zira istikrarsızlık delikanlıyı bozar?!

        İleri attığımız adım geriye attığımızdan biraz fazla olmuş neye yarar. Nüfusa her yıl 1 milyonu aşkın insan yavrusunun katıldığı düşünüldüğünde aslında bu tam olarak yerinde saydığımız manasına geliyor. Fizikte basit bir formül vardır, İş = Kuvvet x Yol diye. Onca film çekip didinip çalışıyoruz, yani bolca kuvvet harcıyoruz, ama yerimizde saydığımızdan kat ettiğimiz yol sıfır. Bu da demek oluyor ki yaptığımız işte sıfır (rakamla 0.)

        Türkiye’de gişe rakamlarına baktığımızda yılın en önemli dönemlerinin yılın ilk 3 ayıyla, son 3 ayı olduğunu görüyoruz. Zira bu dönem öğretim yılının önemli bir bölümünü kapsıyor ve aileler genelde büyük şehirlerde yani sinema salonlarına rahatlıkla ulaşabildikleri yerlerde ikamet ediyorlar. Havaların soğuduğu ve rahatlamak için genelde kapalı mekanların tercih edildiği bu periyotta, sinema insanlar için en önemli alternatiflerden biri oluyor haliyle.

        Bu dönem tahmin edebileceğiniz gibi Türk filmlerinin hükümranlığında geçer. Yerli yapımlar yabancılara özellikle de yılın ilk 3 ayında hiç şans vermez. Bunun en büyük nedeni, aslında sinemaya gitme alışkanlığına sahip olmayan vatandaşların da, biraz evvel saydığım nedenlerden dolayı yerli film seyretmeye başlamasıdır. Bahsi geçen kesimin sinemayı özellikle eğlence yönüyle değerlendiren ve ağırlıkla yerli komedi filmlerini tercih eden bir profile sahip olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Kısacası Recep İvedik onlar için biçilmiş kaftandır. İvedik’in bu yılı pas geçtiğini de hatırlatmak isterim. Ne kadar da manidar öyle değil mi?

        2011’in ilk 4 ayına baktığımızda vizyona sürülen çizgi üstü komedilerin sayısının geçtiğimiz yıla göre azaldığını, onların yeriniyse romantik komedilerin ve aşk filmlerinin aldığını görüyoruz. Yani bu performans eksiğinin faturası ne yazık ki romantizme çıkıyor. Açık havada gezip dolaşma ve mangal yapma keyfi elinden alınan insanları Özcan Deniz değil de, ancak Şahan Gökbakar cezp edebiliyor. Bizim vatandaşımız kılı seviyor!

        Romantik filmleri tercih eden kesimin sinemaya çok daha düşkün ve yılın her döneminde film izleyebilen bir kesim olduğunu bilmekte büyük fayda var. Eğer bu filmler yılın ilk üç ayı yerine çiçeklerin böceklerin açtığı bahar aylarına yerleştirilseydi, gişe rakamlarında belirgin bir düşüş yaşanmazdı. Öte yandan onların yerine çizgi üstü tanıtım kampanyalarıyla desteklenen popüler komediler vizyona sürülseydi, emin olun bu yılı da yine büyümeyle kapatırdık.

        Bir Türk sinema endüstrisi hayal ediyorsak sattığımız bilet sayısını her yıl istikrarlı bir şekilde %10-15 büyütebilmeli ve film sezonunu tüm yıla yayabilmeliyiz. Zira kapatmamız gereken mesafe hala daha çok büyük. Bu yıl 2.5 milyon bilet resmen havaya uçtu. Bundan sonra ne yapsak nafile, yine bir adım geri atacağımız şimdiden belli oldu. Gelecek yıl aynı tablonun yaşanmaması için dağıtımcı, yapımcı ve sinema işletmesi üçgeninin şimdiden bu konuya etraflıca kafa yorması şart. Bir ileri bir geri yalpalaya yalpalaya bir gün kapaklanacağız, yardımımıza koşan olmayacak. Fransızlar ve Amerikalılar pusuda bekliyor zaten!

        Fatih Enes Ömeroğlu

        Yönetmen-Yapımcı

        Diğer Yazılar