Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Can Kazaz, Yollar ve Su, müzik, yeni çıkan albümler, CD Baby, dijital albüm, korsan müzik, türkiyede müzik uyuşturucu gib dinleniyor

        Sırma KARASU / HT CUMARTESİ

        Video oyunları gibi yeni medya ürünlerinin, sanat dalı olarak sayılıp sayılmamasının gerekliliğinin tartışıldığı günümüzde, “sanat, sanat için mi yoksa toplum için mi” tartışması da hâlâ sürmekte. Sanata, “sanat” denmeye başlandığından beri süren bu tartışma, sanat devam ettikçe bitmez. Bu tartışmanın bir adım sonrası olan “ticarileşme” ayrı tutulsa da aslında tam da göbeğinde. Sanat ister toplum, ister salt sanat için yapılsın, geldiği nokta sadece satacak kitleyi hedeflemekse sonuç yozlaşma oluyor. Dar alana hapsedilen sanat, kültür ve eğlence ürünlerinin sorumlusu, yalnızca tanıdığı ve satabileceğini bildiği kitleye ulaşabilen yöneticiler, yöneticilerimiz... Her şeyin dönüp dolaşıp müzik şirketi patronlarına, işletmecilere, kültür sanat yöneticilerine gelmesi sizce de ibretlik değil mi?

        Bu hafta röportaj için bu konuda kafa yoran birini seçtim; Can Kazaz. Can Litvanya Müzik ve Tiyatro Akademisi’nde müzik kompozisyon çalışmalarında bulunduktan sonra Türkiye’ye dönmüş. Şimdi mezun olduğu İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde araştırma görevlisi ve müzisyen. Bugün bir müzik markete giderseniz Can Kazaz ismine dair bir etkileşim yaşamanız zor. SoundCloud’da durum farklı, 8 bin takipçili bir fenomen. SoundCloud müzik dinlemekten çok müzik keşfetmek isteyenler için harika... Ülkemizde belki de bu yüzden sadece zaten televizyon ve radyoda dönen müziğe istendiği an ulaşmak dışında avantajı olmayan Youtube’a yeniliyor. Son albümü “Yollar ve Su”nun aşk-meşk mevzuları dışında olması, hem de albümünü dijital müzik dağıtımı yapan CD Baby aracılığıyla çıkarması Can Kazaz’ı iki kere özel kılıyor...

        Neden albümünü müzik şirketinden değil de kendin çıkarmayı tercih ettin?

        Müzik endüstrisindeki sömürü düzeni nedeniyle. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. Yaptığım işin kazancının çoğunun müzik şirketi sahiplerine gitmesini ve yapacağım müziği onların kriterlerine göre belirlemeyi istemedim. Bu albüm müzik şirketinden çıksa bambaşka bir şey olurdu. Benim derdim, şarkı söylemek değil, bestelerimi sunabilmekti.

        Peki dijital dağıtımla istediğin kitleye ve fazlasına ulaşabildin mi?

        Dijital streaming platformlarından müzik dinleme Türkiye’de henüz çok yeni. CD Baby aracılığıyla albümüm “Yollar ve Su”yu şu an SoundCloud, Spotify, iTunes ve tüm benzeri platformlardan dinlemek ve edinmek mümkün. Ancak dinleyici, hatta buna yakın çevremde dahil albümü “çıkmış” saymak için fiziksel kopya bekliyor, gidip müzik marketten almak istiyorlar. En komiği ise internet forumlarına albümün korsanının düşmüş olması. Hem de birçok platformdan ücretsiz dinlenebiliyor olmasına rağmen.

        ‘KORSAN ETİK OLARAK HIRSIZLIK’

        Zaten ücretsiz dinlenebilen bir işin korsanının olmasında ne zarar var?

        Korsan etik olarak hırsızlık. Albüm ücretsiz olmasına rağmen korsan olarak düşmesi bu işin alışkanlık boyutunu gösteriyor, zaman ayırıp en azından müzisyenin albümünü yüklemeyi tercih ettiği platformdan dinlemek lazım. Sonuçta kafamda belli bir konseptle dağıtılacağı mecraları belirledim, forumda bakınca albümümün altında alakasız isimler çıkıyor. Türkiye’de müzik uyuşturucu gibi dinleniyor belli bir zevk ve tercih olmadan sadece kaçış için, bundan hoşlanmıyorum

        Müziğine dönersek, etkilendiğin isimler kimler?

        Türkiye’den isim saymakta zorlanabilirim ama yıllar içinde dinlediğim bilinç altıma yerleşmiş isimler mutlaka vardır. MFÖ esintilerini albümde duymak mümkün örneğin. Yurtdışında da yer yer Piers Faccini, Norah Jones, Fiona Apple, Eels gibi isimlerden etkileniyorum ama onların da müzikal olarak hangi yönünü aldığımı anlamak güç olabilir. Her çeşit müziği dinliyorum ve hepsi süzgecimden geçiyor.

        Albümde aşk meşk şarkısı yok, peki ne var?

        Doğaya kaçış ve yeşile özlem var en çok. Ben İstanbul’da kendimi betona hapsolmuş hissediyorum. Avrupa’da en büyük metropolde bile şehrin içinde insanın nefes alacağı, kendi başına kalabileceği bir yeşil alan var, İstanbul’da bu yok ve ben çok özlüyorum. Albümdeki şarkıları bestelerken içimde hep bu özlemin ve kaçışın motivasyonu vardı.

        Albümde favori şarkım “Dansa Sığmadım”, senin tarzının dışında hareketli bir parça olmuş.

        Dansa Sığmadım hayatımda yaptığım ilk ve tek dans şarkısı. Ama kendi dansla olan ilişkimi yansıtmak için, içeriğine de şarkının moduyla kontrast yaratacak sözler yazdım. Yani dans etmek istemeyenin de bir köşede oturup dinleyebileceği bir şarkı olarak kurguladım. Şarkının sözleri, insan odaklı yaşam şeklimize ve bu odakta şekillenmiş ideolojilere sığamadığımı, dayanamadığımı anlatıyorum. İçinde yaşadığımız düzenden rahatsız olduğumu belirtiyorum kısaca.

        Aşk şarkısı yok dedin ama bu “Aydan Gelen Fil” sanki biraz öyle değil mi?

        Aydan Gelen Fil, gerçekte gözlemlediğim, tanıştığım bir insanın hikâyesini, kendi kurgularımı da katarak metaforlaştırdığım bir hikâye. Parçadaki neredeyse her şey, tüm hayvanlar ve imgeler birer metafor. Dolayısıyla şarkının neyi ve kimi anlattığını açıklamayı tercih etmiyorum. Aydan Gelen Fil, bir aşk şarkısı olarak yorumlanmamalı zira albümde aşk şarkısı yok ama “aşk” kavramı var. “Şarkıda şahsımı, sudan gelen kedi olarak dinlemek mümkün” demiş olayım ve ipucu vermiş olayım.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ