Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu hafta gösterime giren “Gizli Yüzler” kadın yönetmen Sümeya Kökten’in yazıp yönettiği, farklılığı ele alan sıradışı bir film. İzlendiği andan itibaren insanın tüylerini diken diken eden film, dramatik çatısıyla psikolojik bir gerilim yaşatıyor.İçsel korkuyu harekete geçiren Kökten, sürekli vites değiştiriyor, çünkü bazı acı olaylar yenilir yutulur cinsten değil. Filmin sonlarına doğru dramın tonunu koyulaştıran Kökten, usul usul sızıyor damarlarımıza… Baştan korku gibi başlayan film sonrasında duygusal bir filme dönüşüyor. Filmin dramaturjisinde bazı sıkıntılar olsa da, Kökten hikâyeyi artısıylaeksisiyleizlenilir kılıyor. Kesinlikle şans vermek gerek kendisine, bakalım bir sonraki filmi nasıl olacak…

        Şu ara ana akım sinemada, genelde benzer konular işleniyor. Artık değişik şeyler arar olduk. Özellikle de Türk Sineması’nda! Bildiğimiz sularda yüzerken, ortaya farklı bir projeyle çıkan Sümeya Kökten, sinema eğitimi almamasınarağmen, aklına bir fikir gelip, film yapmaya soyunmuş. Her şeyi doğaçlama yapan Sümeya Kökten aslında eski bir polis, sinemayla uzaktan yakından ilgisi yokken, bir şekilde sinemaya eğilmek istemesi gerçekten çok ilginç. Çok içten ve sıcak olan Kökten, Belçika’da yaşayan bir Türk… Eğitimin pratikte olduğuna inanan Kökten, kendini çektiği filmlerle geliştirmek istediğini anlattı bize. Kendi imkânlarıyla ortaya enteresan bir film koyan Kökten, bir araya getirdiği orijinal fikirleri, hikâyesine aktararak, kendini bir şekilde kanıtladı. Öğreti insanın içindedir diye tarif eden Kökten, eğer bir işe yürekten inanırsanız olacağını söylüyor. Üstelik böyle bir film kadın yönetmenin ellerinden çıkıyor, nasıl izlenmez ki? Hepimiz düşe kalka öğreniyoruz bazı şeyleri, o nedenle fazla önyargıyla yaklaşmamak gerek.

        Kökten kalbimizi neden bu kadar fethetti derseniz şöyle cevap verelim: Kökten o kadar iyi niyetli ve anlayışlı ki, gözlerinin içine bakarken ne kadar yürekli olduğunu anlıyorsunuz. Ötesi yok! Enerjisi gerçekten çok yüksek, bu yüzden de ortaya koyduğu iş enerji dolu, her yerden fışkırıyor o enerji… Gerilim ve korku motiflerden yola çıkan Kökten, bir ihmalkârlık sonucu ortaya çıkan, acı gerçeği ortaya koyuyor. Gözlem yeteneği güçlü olan Kökten, çevresindeki olayları iyi analiz ederek, farklı bir film türüneaçılıyor sanki… Filmini gerilim ya da korku olarak tanımlamayan Kökten, filmin esasında dram ağırlıklı olduğunu öne sürüyor. Kökten ikinci çektiği filmle bambaşka bir noktaya geldiğini de vurgulamadan edemiyor. Biz de ona saygı duyuyoruz. Basın gösterimi sonrası bizi kırmayarak sorularımıza sıkılmadan cevap verdiği için kendisine teşekkür ediyoruz.

        Sizi Kökten’in cevaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

        Saplantılı ve psikolojisi bozuk Zeynep’in paranormal olaylar ile ilintili oluşu sadece bir metafor muydu? Yoksa filmde gerçekten paranormal olaylar var mıydı?

        Sümeya Kökten:Gerçekten paranormal olaylar vardı, ayrıca bizim kültürümüz ve dinimizde de var. Psikolojik zayıflık yaşayan insanlara karabasanlar, cinler veya ruhlar daha kolay işliyorlar. Tabi bazen bunlar hayal de olabilir ama senaryoda gerçekti.

        “PARANORMAL OLAYLARA İNANIRIM VE YAŞADIM.”

        2-Paranormal olaylara inanır mısınız, paranormal olayların etkisi altına girebileceğimize inanıyor musunuz?

        S.K:İnanırım ve yaşadım. Aslında bu çok özel ve kişisel bir durum… Annemin evinde geceleri sürekli dümbelek sesleri duyardım. Bu dümbelek sesleri, kendi evime taşındığımda da devam etti ve bir süre sonra kesildi. Bu sesleri her gün duymadım tabi. Pencereden dışarı baktığımda eğlence filan yoktu, sadece sesler vardı. Bunu araştırdığım vakit karabasan olduğunu öğrendim. Bir şey hem sizi korkutuyor, hem de bastırıyor, kımıldayamadığınız için de kilitleniyorsunuz. Öyle bir olay yaşadım işte…

        “PSİŞİK OLAYLARA KARŞI İLGİM YOK”

        3-Peki, psişik olaylara karşı bir ilginiz var mı? Kendinizi öyle hissediyor musunuz?

        S.K:Hayır. Beynim o kadar çok dolu ki, bu tür şeylere dikkat edemiyorum bile… Sanırım bir boşluk ya da depresyon zamanında geliyor bu tür kötü enerjiler… Biz bunlara cin diyoruz aslında ama Avrupa’da bunun adı kötü enerji… Bizim dinimizde yani Kuran’da bunlara cin deniyor.

        “PARANORMAL ACTİVİTY” ÇOK DAHA KORKUNÇ BİR FİLM”

        4-Paranormal Activity filmi size ilham kaynağı olmuş olabilir mi?

        S.K:“Paranormal Activity” çok daha korkunç bir film. O tür filmler seyirciyi hoplatıyor ve korkutuyor çünkü “Paranormal Activity”sadece o amaçla yapılmış. Biz kendi senaryomuzda daha az korkutuyoruz, amacımız da seyirciyi yanıltıp oyalamak… Burada asıl mesele korkutmak değil, aile dramını yansıtmak.

        5-Filmin final sahnesinde evlat acısı çekenlere yazıyordu, bu filmi onlar için mi yaptınız, yoksa çevrenizde böyle bir tanıdığınız mı vardı?

        S.K: Evet var. Evlatlarını bir sigara yüzünden kaybeden annelerden ilham aldım, tabi bunu biraz genelleştirdim ve karabasanları ekledim.

        6- Hazır sigaranın konusu açılmışken sigara ile ilgili bir soru soralım istedik. Sigara kullanıyor musunuz?

        S.K:Hayır kullanmıyorum. (gülüyor…)

        7-Filmde gördüğümüz her şey Zeynep’in bir kurgusuydu, doğru mu?

        S.K:Kendi evladının ölümünü kabullenmeyip, yasını da tutamadığı için, hep Zeynep’in gözünden görüyorduk olayları. Tabi filmin baş ve son kısmı değişiyordu.

        8-Sanıyoruz ki, Zeynep yaptığı hatanın bedelini bilinçaltının oyunlarıyla ödedi, geçmişini arkada bırakamadığı için de, geçmişi ayaklarına dolandı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

        S.K:Aynen öyle oldu.

        “GEÇMİŞ BİZİ GÖLGE GİBİ TAKİP EDER”

        9- Gerçeklerin ulaşılmaz olduğunu düşünüyor musunuz, geçmişimiz sizce bizi bir gölge gibi takip ediyor olabilir mi?

        S.K: Her zaman. Geçmişte yaptığımız bir hatayı telafi edemediysek, o hata bizi ömrümüz boyunca takip eder. Sanırım öyle. Allah korusun gerçekten! Ben kendim böyle bir şey yaşamadım, ama bir annenin evladının üzerinde sigarayı unutup, kocasının peşinden gidişi, yani onun bir saniyelik dikkatsizliği ve ihmalkarlığı (bu her şey olabilir, örneğin çocuk kaçırma) evlat acısı çekmesine ve travma yaşamasına neden oldu.

        10- Filmi Belçika’da mı çektiniz?

        S.K:Evet, tamamını Belçika’da çektik.

        11-Filmi yazarken beslendiğiniz kitaplar, makaleler ve filmler oldu mu?

        S.K:Evet oldu. Amerikan filmi “Esther” var. Teknik olarak analize ettim (seyirciyi yanıltmak) ve ona göre kendi hikâyemi yazdım, ama hikâyeler kesinlikle birbirine benzemiyor.

        “RÜYALARIM GERÇEKLEŞMEDİ”

        12-Filmde haberci rüyalardan bahsediliyordu, inanır mısınız bu tarz rüyalara? Hiç rüyalarınızın gerçek çıktığı oldu mu?

        S.K: Hayır, böyle bir şey hiç olmadı. Bazen çok, bazense hiç rüya görmüyorum, hatta bazen de herkes gibi saçma sapan rüyalar görüyorum, ama haberci rüyaların olduğunu duyuyorum ve var olduklarına da inanıyorum.

        13-Bu ikinci yönetmenlik denemeniz, aklınızdakini yansıtabildiğinizi düşünüyor musunuz? Keşke farklı olsaydı dediğiniz sahneler var mı?

        S.K:Tabi ki var. Her filmde ilerleme kaydediyorum. Geçen sene “Hesaplaşma” filmini çektim. Keşke şöyle çekseydim, keşke böyle çekseydim dediğim sahneler tabi ki vardı. Daha güzel olabilirdi.

        14-Filmin adı neden Gizli Yüzler, özel bir anlamı var mı?

        S.K:Bazı yüzleri ve karakterleri Zeynep’in gözüyle gördüğümüz için gizli kalıyorlar. O yüzden filmin adı “Gizli Yüzler”.

        15-Yakın plan çektiğiniz Zeynep’in gözleriyle bize vermek istediğiniz mesaj neydi?

        S.K:Zeynep’in gözleriyle gördüğümüz için ısrar ettim gözlerde.

        “MÜZİKLER ÜZERİNDE KENDİM ÇALIŞTIM”

        16- Filmin sonunda çalan müzikler hipnotik ve efektifti, gerçekten çok etkilendik. Sizin tercihiniz miydi, o müzikler nasıl ortaya çıktı?

        S.K:Müzikler üzerinde kendim çalıştım, melodileri kendim yaptım, diğer teknisyenler ve orkestrayla bir şekilde düzenledik. Efektler için de yine teknisyenler yardımcı oldu.

        17- Aslında filmin finalinde, belirli bir yere kadar Türk motifleri çalıyordu, daha sonra ise müzikler batı müziklerine dönüşmeye başladı. O çok ilgimizi çekti, ters köşe mi yapmak istediniz?

        S.K:Aslında mahsus yaptım. Biraz Türk, biraz oryantal, biraz da batı müzikleri ile harmanladım ama son sahnede batı müziğini kesip, saza bıraktım. Türk olduğumdan dolayı böyle oldu belki de…

        “HER ŞEYİ İLK FİLMİMLE ÖĞRENDİM”

        18- Bir röportajınızda hiç sinema eğitimi almadığınızdan bahsetmiştiniz, eğitim almamış oluşunuz sizi zorladı mı, eğitim almış olsaydınız ortaya daha farklı bir sonuç çıkar mıydı?

        S.K:Eğitim görmediğim için bilemiyorum, ama eğitim almamama rağmen, her şeyi ilk filmimle öğrendim. Bu filmimle de çok şey öğrendim, ama üçüncü filmimle daha yeni şeyler öğrendim. Her çektiğim filmle bir şeyler öğreniyorum. Pratik olarak eğitim ve teori okulda öğreniliyor. Kısa metraj film çekmeyi de öğretiyorlar tabi ki… İlk filmim daha iyi olabilirdi, eğitimimi ilk filmim ile tamamladım. Tecrübeyle oldu bu. Bir yönetmenin okula gitmeye zamanı olmayabilir, olan enerjisini ilk filmine kullanmalı, kısa ya da uzun metraj fark etmez. Önemli olan ona inanmasıdır. Kendisini suya atarsa zaten eğitim görmüş sayılır. Sinemanın okulu şart mı? Hayır. Doktor ya da avukat olsanız şarttır, gerçek meslekler için mutlaka eğitim görülmelidir. Elbette ki sinema sahte değil, ama sonuçta sinema sanattır. Benim filmimi beğensinler beğenmesinler, bu önemli değil.

        Kimileri berbat, kimileri de muhteşem diyebilir. Bir sanatçı ortaya gerçek bir eser koydu mu, insanlar tarafından beğenilip beğenilmemesi o kadar önemli değildir. Cannes Film Festivali’nden ödül almış bir yönetmen, bir gün bana şunu söyledi: “her zaman kritiklere açık olacaksın, istersen bir buçuk saat boyunca bir masa çek kimsenin umurunda değil, o senin derdin” Yani sanatçı hiçbir şeye kafasını takmayıp, özgürce bir şey yapabiliyorsa bence gerçek bir sanatçıdır. Yok, işte ben bunu gişe için yapıyorum, yok işte ben bunu festival için yapıyorum, yok işte Türkler için yapıyorum derse olmaz. Benim belirli bir hedefim ve kısıtlamam yok. İçimden böyle geldi ve kendi imkânlarımla filmi bu şekle getirdim.

        19- Film için destek aldınız mı?

        S.K:Destek aldık. Filmin arkasında prodüktörler ve ortak yapımcılar vardı. 3 ortak yapımcıyla yaptık: Fransa, Belçika ve Türkiye…

        20- Siz eskiden bir polistiniz, hiç polisiyeyle ilgili bir film yapmayı düşündünüz mü?

        S.K: Var. Şu an senaryonun üzerinde çalışıyoruz. Konudan çok fazla bahsetmek istemiyorum, ancak yine bir kadın dramı olacak. Kadını tuzağa düşürüyorlar ve polis kadına bile karşı geliyor. Polisin bazı yalanlara kanması ve hatta manipüle edilmesi anlatılıyor senaryoda…

        “BELÇİKA’DA İMKÂNLAR DAHA RAHAT”

        21- Belçika’da olmaktan memnun musunuz, Belçika ve Türkiye Sineması birbirinden çok farklı mı, Belçika’da imkânlar daha mı rahat?

        Belçika’da imkânlar daha rahat. Türkiye’de yapımcı arkadaşlardan duyduğum kadarıyla, burada film yapmak bayağı zor. Promosyon için bile Kültür Bakanlığı’ndan destek almak zor, sponsor bulmak da öyle. Bizim orada filmler sinemalarda gösterilmeye başlandığı zaman, film başına destek ve garanti veriliyor. Tabi sinemalardagösterilmesi şartıyla… Burada böyle bir lüks yok maalesef…

        22- Önceden yönetmen olmak aklınızda var mıydı peki?

        S.K:Çok tesadüfen gelişti. 2007-2008’de küçüklükten beri tanıştığımız makinistlik yapan bir arkadaşım vardı, ona polisken yaşadıklarımı anlattım. Sonrasında bana bunları mutlaka yazmalısın, bir prodüktöre gösteririz ve sonucu çok güzel olur dedi. Ben de yazmaya başladım, ardından hem senarist,hem de küçük bir ekip buldum. Sırf meraktan denemek istedim.

        23- Yeni projeleriniz olacak mı?

        S.K:Evet, filmin adı “Hesaplaşma”. “Hesaplaşma”; üçgen bir aşkı konu alan bir aşk gerilimi. Yakın zamanlarda sinemalara çıkacak. Film çekildi şu an post prodüksiyonda ve montajı da bitmek üzere… Sanırım Şubat Mart gibi yine Özen Film dağıtımıyla vizyona girecek.

        Diğer Yazılar