Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        90’ların en çok tutulan dizilerinden biri olan “Twin Peaks” yine gündemde… Peki, David Lynch mi yapıyor yine? Aşağıdaki satılarda bunu detaylı olarak okuyabilirsiniz. Dizide bu sefer farklı oyuncular yer alıyor, eskilerinden eser yok. “Twin Peaks”in başarısını zaten tartışmıyoruz, ama neden ileriye doğru gidemeyip, geriye doğru gidiyoruz, anlamadık gitti! Ya beyinler durdu ya da, ticari düşünceler dört bir yanı sardı. Şu sıralar Hollywood oyuncuları televizyon dizilerine transfer olmaya başladılar, fırsattan istifade ederek David Lynch de araya girdi. Demek ki televizyon daha çok kazandırıyor. Acayip bir yığılma var!

        Kulağımıza çalınan bir habere göre; 1990-1991 yılında televizyon için David Lynch tarafından yapılan “Twin Peaks”(filmi de yapıldı. Bakınız: “İkiz Tepeler: Ateş Benimle Yürür”) isimli dizi, yenilenmiş haliyle 2016’da yeniden ekranlarda olacak. Bu tezi doğrulayan da David Lynch’in Twitter notu oldu. Lynch, Twitter hesabından "Sevgili Twitter arkadaşlarım... Yeniden gerçekleşiyor" yazarak bir video paylaştı.

        David Lynch’in önüne bakmayıp, neden elinde var olanı, hamur gibi yoğurduğunu çok merak ediyoruz. Acaba yazacakları mı tükendi, yoksa artık hayal mi edemiyor? Hem de kendi projesinin yürütücü yapımcılığını üstleniyor. Şu bir gerçek ki, eskisinin yeriniyenisitutmaz! Hani arz-talep nedeniyle yaptığını düşünsek, en azından bir nebze olsun içimiz rahatlayacak, ama henüz ortada net bir açıklama yok.

        Dizinin neden yeniden yapılmak istendiğine dair teorimiz ise şu yönde: Körfez Savaşı yüzünden 1 yıl sonra yayını durdurulan dizi, 32 bölüm hazırlanmış, bunlardan yalnızca 29'u gösterilmişti. Belki de bu olaya bir karşı duruş için çekiliyor. Filmi bile tatmin etmedikten sonra, ne diyebiliriz ki… Ama ısrarla soruyoruz neden şimdi?

        GÜNÜMÜZÜN TWIN PEAKS’İ

        “Twin Peaks” dizisinin müdavimi çok bunu hepimiz çok iyi biliyoruz, ama insanlar aynı projenin farklılaştırılmış halini istemiyor, onun muadili olabilecek projeler istiyorlar. Bundan birkaç ay önce yazdığım yazıda “Hemlock Grove” dizisinin “Twin Peaks”e benzediğini ve filme uyarlanırsa David Lynch’in çekmesinin uygun olacağını öngörmüştüm. “Hemlock Grove” olduğu yerde duruyor ve “Twin Peaks” çekiliyor. Demek boşa konu olmamış!

        Hatta şiddetle karşı çıktığımız bir şey daha var, o da 2016 versiyonu olan diziyi David Lynch’in çekiyor oluşu. Belki de yeni proje üretme aşamasındayken, araya da bu diziyi sıkıştırayım dedi kimbilir… Bakalım yenisi eskisini sollayabilecek mi? David Lynch’in yeni çekeceği versiyona, nasıl bir değişiklik katacağını da merak etmiyor değiliz. Eğer iyi tarafından bakarsak; David Lynch yeni ve eski arasındabir kıyas yaparak kendini değerlendirme fırsatı bulmuş olacak. Biz de hangisini daha iyi çektiğine dair fikirler yürüteceğiz.

        Hazır konusu gelmişken, çok yakın zamanda dizi yapıp da istediği başarıyı elde edemeyenpopüler bir yönetmenden bahsetmek istiyoruz. “Believe isimli bir televizyon projesi yaratan Oscar ödüllü AlfonsoCuarón, gerçekten de güzel bir işe imza atmıştı ama dizi reyting nedeniyle 13 bölümden sonra kaldırıldı. Umuyoruz ki David Lynch’in sonu AlfonsoCuaróngibi olmaz. Olmaz gibi duruyor çünkü denenmiş ve tutmuş bir proje var ortada. Risk almadıktan sonra sorun yok.

        AKLIN DORUKLARINDA

        Bunları kaleme aldıktan sonra artık rahatlıkla “Twin Peaks: Fire Walk with Me” filminden bahsedebiliriz. Film; İkiz Tepelerin öncesinde geçen olayları anlatıyor. Filmi iki parçaya bölmemiz mümkün. Birinci parçasında; FBI ajanı Chet Desmond’un, garson kız Teresa Banks’ın ölümünü araştırması, ikinci parçasında ise; Laura Palmer’ın ölmeden önceki, son bir haftasına şahitlik ediyoruz.

        Yani yedi günü geriye doğru sayıyoruz. Filmin nasıl bir film olduğunu merak edenler için genel bir açıklama yapalım: Seks, uyuşturucu, şiddet, gürültülü müzik, post-modern kavramlar, erotizm, estetiklik, gizem, cüceler, geometrik şekillerle form kazanan film, hikâyeyi bu saydığımız öğelerle donatıyor.

        İmgelere başvuran Lynch, hayal gücü geniş olan izleyicileri filme doğru çekerek, hikâyeye doldurduğu bulmacaların onlar tarafından çözülmesini istiyor. Filmi bir bulmaca olarak tanımlayan Lynch, sürrealistikargümanlardan oluşturduğu iskeleti, çılgın ve uçuk karakterlerle birleştiriyor. Frenetik bir seyahate çıkıyoruz sanki… Kırmızı renginin baskın olduğu film, kırmızının tehlike olduğunu işaret ederek, cinayetin çok kanlı olduğunu bu yolla ifade ediyor. Tekinsiz olarak lanse ettiğimiz Lynch, yozlaşmayı burnumuzun dibine dayayıp, bilinçaltı oyunlarıyla basit olan hikâye örgüsünü yapı bozumuna uğratıyor. Tam çözdük işte buydu derken, bir de bakmışsınız ki çözdüğünüz şeyden eser yok! Şifreler sürekli değiştiğinden, yeni şifreyi ele geçirmeye çalışıyorsunuz, ama o şifreler hiçbir zaman kapıları açmıyor. Film çok katmanlı olduğundan dolayı, katmanların arasında dolanırken tuhaf olaylarla ve karakterlerle karşılaşıyorsunuz, hatta onların çoğu zaman bilinçaltınızdan transfer olduklarına dair bir mekanizma geliştiriyorsunuz.

        DETAYLARDAN İNŞA EDİLEN BİR BEYİN HARİTASI

        Freudyen analize açık olan film, rüyaların ve gerçeğin birbiriyle bağıntılı olduğunu bir şekilde ortaya koyuyor. Rüya olarak gördüğünüz şeyler üzerinde fazla düşünürseniz gerçekleşiyor, filmde de böyle. Örneğin; kırmızı ve kahverengi geometrik şekillerden oluşan bağımsız bir bilinçaltı merkezi oluşturan hikâye, algıda yanılsama yaratan oyunlarla gerçek ve hayal arasındaki çizgiyi keskinleştiriyor. Şekilleri yorumladığınız zaman bambaşka bir imge oluşturabilirsiniz zihninizde… Seyircisini IQ testine sokan Lynch, onların kendine ait bir sanal gezegen oluşturmalarını talep ediyor ve o sanal gezegende bazı sorulara yanıt arayan seyirci, Lynch’in ne kadar derinlik düşkünü olduğunu anlıyor. Detaylardan inşa edilen bir beyin haritası gibi…

        Peki, böyle bir hikâyede cücelerin yer alışını nereye bağlamak gerek? Sanırız sebebi imgeleri sıradışı olarak yansıtmak ya da, gizemi arttırmak… Pop sanatından etkilenen David Lynch, insanın doğaya karşı müdahalesinin bir efsane olduğunu öne sürerek, bu efsaneyi kendi yöntemleriyle ters yüz ediyor. Bu tabloda eksik olan şey insanlığın köreldiğinedair izler olsa gerek. İnsan ile doğa arasındaki dengeyi sağlamlaştırmak için insanı etkin bir özne haline dönüştürüyor ki, insan yeniden doğaya ışınlanabilsin. Doğa-insan çelişkisi üzerine kurulu olan film, kaderci bir anlayışla ölümün dehşetengiz soğukluğunu hissettiriyor. Tabi bunu rahatsız edici bir şekilde yapıyor. Basit bir hikâyeyi non-linear kurgu ve grotesk görsellerle tamamlayan Lynch, yer yer rüyaları kâbusa dönüştürüyor. Sanat harikasına dönüştüğü sahnelerle, deneysel filmin çizgilerini belirleyen Lynch, ne yapmak istediğini hiç sorgulamadan, beyninin içinde dans eden olayları karmaşık bir şekilde ortaya koyuyor. Filmi herhangi bir kalıba oturtamıyoruz, çünkü her izlediğimizde farlı doneler elde ediyoruz. Kontrast ve zıt renkler kullanmayı seven Lynch, gerilimi doğru bir biçimde hikâyeye oturtup, seyirciyi hem içten içe kuşatıyor,hem de oldukça tedirgin ediyor. Gerim gerim geriyor!

        Netice itibariyle; film ve dizi arasındaki farklar saymakla bitmez, o nedenle önce diziyi seyredip, sonra filmi seyretmeniz sizin adınıza daha iyi olacaktır. Hangisini seyretmek gerek diye soracak olursanız da, kararı size bırakıyoruz. Eğer vaktiniz varsa eskiyi de yeniyide seyredebilirsiniz. Yalnız merak ettiğimiz bir şey var o da şu: 32 bölüm olarak hazırlanmış, dizinin Körfez Savaşı nedeniyle 29 bölümü gösterilmişti. Acaba bu sefer dizinin kalanbölümlerini tamamlayacaklar mı? Dizinin sonunu görebilecek miyiz? Eğer göremeyeceksek dizi mazide kalsın.

        Diğer Yazılar