Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Acısıyla tatlısıyla bir Oscar Törenini daha devirdik. Bu yılın Oscar filmleri genel itibariyle iyiydi, ama listede olması gereken bazı filmler göz ardı edilmişti. Geçen yılın Oscarları ile kıyasladığımızda bu yılın Oscar'ı bizi pek mutlu etmedi. En azından geçen yıl, "12 Years A Slave" bileğinin hakkıyla aldı, ama bu yıl maalesef araya başka hesaplar girdi. O hesapların içinde ne gibi şeyler döndüğünü bilemiyoruz, ama şuna çok eminiz: "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete..."

        Uzun süredir beklediğimiz Oscar Ödülleri nihayet sahiplerini buldu. Acaba gerçek sahiplerini buldu mu? İşte orası tartışılır. Kimileri beklenilen sonuçtu, kimileri de çok büyük hataydı dedi.

        Açıkça söylemek gerekirse; hata üstüne hata yapıldı. Hataların en büyüğü de Wes Anderson gibi dev bir yönetmeni ezmek oldu. Mütevazı bir yönetmen olan Anderson ses çıkarmıyor diye, ezmek mi lazımdı?

        Oysaki ödül gecesinde ne kadar da heyecanlıydı, elleri titriyordu. Teknik dallarda ödülleri toplayan "The Grand Budapest Hotel" Wes Anderson için tatmin edici bir sonuç değildi. Belki de, teknik ödülleri bile alamayacaktı Anderson, neden mi? Çünkü teknik ekip "eğer Anderson olmasaydı biz bu ödülleri kucaklayamazdık dedi" Madem bu kadar sevilen büyük bir yönetmen, o halde akademinin kastı neydi? Anderson "The Grand Budapest Hotel" ile usta bir yönetmen olduğunu kanıtlayarak, yönetmenlikteki maharetini göstermekten asla çekinmedi, ama sanki teknik dallarda bile ödül beklemiyor gibiydi. Ödüller geldikçe oldukça şaşırdı. Akademi bu filmi hep kostüme ya da sanat tasarımı filmi olarak lanse ettiği için, daha fazla ödül alması imkânsızdı. Akademi eğer filmin derinliğine inseydi, durum farklı olabilirdi. Belki de Akademinin işine gelmedi çünkü 9 ödülün 9'unu da alırdı. "Birdman" filminin alamayacağını düşündükleri için, bari 'En İyi Film' ödülünü "Birdman"a verelim dediler.

        NEDEN "BİRDMAN"?

        Evet, yanlış duymadınız Oscar'ın en iyi filmi "Birdman" oldu. Birdman'ın alacağını şuradan anladık. Şovu sunan Neil Patrick Harris "Birdman"daki Edward Norton'ın "Birdman" filmindeki çıplak sahnesini canlandırarak şovu bir süre çıplak olarak sundu. Nasıl bir saygısızlıktır bu! Şovu çıplak sunmak moda olmuş da haberimiz yok. Batman'den feyz alınarak form kazanan şizofrenik, bir film olan "Birdman", Akademinin gözüne çok fazla girdiği için, hep bir adım öndeydi. O kadar çok şişirildi ki film, sanki şaheser bir eser yaratılmışçasına... Darren Aronofsky'ın "Black Swan" filmini anımsatan "Birdman" ne şaheserdi, ne de kötü bir filmdi. Buradan hareketle; oylamada ne tür dolaplar döndüğünü merak etmiyoruz dersek yersiz olur. Tek bir mekânda geçen ve ağır ilerleyen "Birdman", bir yönetmenin vizyonunu sanat ve fantastik ögeler üzerinden anlatan sinematografisi (kadrajların doğru oturtulması, kameranın doğru alanlara doğru yönlenmesi) güçlü bir filmdi ama Oscar'ı nasıl aldı ve hangi şartlar ağır bastı?

        'En İyi Sinematografi' ödülünü alması konusunda itirazımız yok, ama Alejandro González Iñárritu'nun 'En İyi Yönetmen' olarak seçilmesi şu ana kadar yapılan en yanlış kararlardan biriydi. "21 Gram", "Amorres Perros" ve "Babil"i yapan ve altından başarı ile kalkan González Iñárritu'nın, bu saydığımız filmleri sanırız Birdman'e ön ayak oldu. Iñárritu tabi ki iyi bir yönetmen, ama ödül alacak kadar değil. Anderson ve Iñárritu'nun yönettiği filmlerin sayısı aynı, ikisi de şu ana kadar toplam 15 film çekmiş.

        Hani eşit olmasalardı derdik ki, Akademi doğru karar vermiş, ama maalesef bilmediğimiz bazı şeyler var. İşin ilginç tarafı yıllar önce "Batman"i canlandıran Michael Keaton'ın "Birdman" olarak rol alması. Acaba bilerek mi teklif götürdüler kendisine? Bu rolüyle Michael Keaton 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülünü alamadı belki, ama hakkında bir hayli spekülasyon oldu. Velhasıl çakma bir "Batman" filmi ödül aldı. Komedi filmi yerine Ödül Törenini izleyerek tam bir durum komedisi yaşadık. Michael Keaton oyuncu olarak kalitelidir bunu kesinlikle tartışmıyoruz ancak Oscar'a aday olması bizi çok şaşırttı. Neyse ki ödülü Eddie Redmayne'e kaptırdı. Redmayne fizik olarak Stephen Hawkings'e benziyordu ve hareketleri aynı onun gibiydi. Stephen Hawkings'i hiç görmemiş olsak, Redmayne'nin Hawkings olduğuna inanırdık. Belgesel-vari manevralarla güzel bir mücadele örneği izlediğimiz "The Theory Of Everything", insanın dört bir yanını kuşatan bir çit gibiydi, o çit bazı zamanlar seyircileri hapsediyordu, bazen de azat ediyordu.

        JAKE GYLLENHAAL'A YAZIK OLDU!

        'En İyi Film' olarak ödülü hak edenler şöyle olmalıydı: "The Grand Budapest Hotel", "The Theory Of Everything" ya da "İmitation Game"... Akademi ne yazık ki, bizi bambaşka bir köşeye fırlattı. Keşke Anderson'ın "The Grand Budapest Hotel" ile Oscar'ı kucaklıyor oluşunu görebilseydik, inşallah bir gün o da olur.

        En azından "İmitation Game" 'En İyi Uyarlama Senaryo' dalında ödüle kavuştu, buna da şükür... "Boyhood" ise geceden buruk ayrıldı. Altın Küre'de toplayacağını topladığı için Oscar için fazla şansı yoktu.

        Geldik önemli iki mevzuya... Birincisi; "Nightcrawler" ile dikkatimizi çeken genç oyuncu Jake Gyllenhaal'ın 'En İyi Erkek Oyuncu' olarak Oscar'a aday olması bekleniyordu, ama olamadı. Akademi ya görmek istemedi ya da çok güçlü adaylar var diyerek, listeye dâhil etmedi. Kesinlikle aday olmayı hak ediyordu, esasında film de öyle...

        İkincisi; 'En İyi Animasyon' dalında ödül kazanan "Big Hero 6" filmi. Hakkıyla kazandığını söyleyemiyoruz, çünkü "Big Hero 6" Oscar'a aday olabilmek için, 20 milyon dolarlık kampanya yürütmüş, zaten türlü türlü yollarla ödülü kazanmak mümkün. Akademide ön plana yerleşmek isteyenler, kendilerine çare arayarak ödülü nasıl alacakları konusunda planlar yaparak popülaritelerini arttırdılar, dolayısıyla bu da işlerine yaradı. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, hangi seçim adil ki?

        EN İYİ ÖZGÜN FİLM MÜZİĞİ DOĞRU YERE GİTTİ

        Mesele; bu filmi severiz, o filmi sevmeyiz değil. Burada gerçeklere bakıyoruz, gönlümüzden geçenlerden ziyade olması gerekenleri dile getiriyoruz. Akademinin verdiği en adil ödül 'En İyi Özgün Film Müziği' ödülünü Alexandre Desplat'ın alması oldu. Karşısında çok güçlü rakipler olmadığı için, ödüle sahip olma konusunda tereddüt etmedik hiç... Yalnız Alexandre Desplat'ın aynı anda iki filmle (The Grand Budapest Hotel, Birdman) Oscar'a aday olmasına ne söylemeli? Bu onun başarısını gösteriyor.

        Desplat ödülü "The Grand Budapest Hotel" ile değil "Birdman" ile de alabilirdi, ama o zaman büyük bir kargaşa çıkardı. Digitürk'te programdaki bayan konuklardan biri The Grand Budapest Hotel'in ya sevildiğini, ya da sevilmediğini söyledi. Aynısı "Birdman" için de geçerli...

        Buraya kadar her şeyi anladık, ama neden Bafta, Altın Küre ve Oscar hemen hemen aynı kişilere ve aynı kategorilerde yarışanlara ödül verdi, aralarında anlaşma mı yapmışlardı yoksa? Görüşler nasıl bu kadar benzeyebilir ki...

        Son dönemlerde giderek hayranları artan "Whiplash" filminin 'En İyi Kurgu' ödülüne kavuşması ise yerli yerinde oldu. Başka ödül veremeyecekleri için kurguyu ona verdiler. Christopher Nolan'ın "Interstellar" filmine de 'En İyi Görsel Efekt' ödülünü verdiler, beklenen bir sonuçtu pek de şaşırtıcı olmadı.

        Sonuç olarak; sıkıcı şovları ve gereksiz konuşmalarla Oscar gitgide düşüş yaşamaya başladı ve sanki bir Altın Küre havası vardı Oscar'da. Nerede o eski Oscar ödül törenleri! Oscar törenlerini izliyoruz ama eskisi kadar tat vermiyor. 2015 yılının Oscarlarında şovlar o kadar zayıftı ki, hiç keyif alamadık. Oysaki haz almayı isterdik. Bu kadar sıkıntıya rağmen Oscar'ı anlamlı kılan Patricia Arquette, kadınlar ve eşitlik hakkında güzel bir söz sarf etti, izleyenler bilirler, bu konuyu burada açmayacağız. Söyleyeceğimiz tek şey; Arquette'in eşitlikten bahsederken eşitsizlik olgusuna değinmesiydi. Bu seneyi böyle tamamladık bakalım seneye neler yaşanacak, bekleyip göreceğiz.

        Diğer Yazılar