Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayatını zor şartlarda yaşayan engelli Hintli bir kızın göz yaşartıcı sahnelerine bizi sürükleyen “Margarita with a Straw” mutluluk ve hüznü iç içe geçirerek hikâyeyi iki yönlü olarak hissetmemiz adına tüm yolları açıyor. Sahne aralarına yerleştirdiği eşsiz Hint müzikleriyle bizi bizden alan film, Kalki Koechlin’in verimli oyunculuğuyla daha da bir anlam kazanıyor ve bu yüzden de antidepresan etkisi yaratıyor. Dinledikçe kendinizden geçeceğiniz doping etkisi yaratan müzikler ile filmin sahneleri aklınızdan hiç çıkmayacak bundan emin olabilirsiniz. Zaten film sona erdiğinde ağzınız açık kalacak, çünkü şu ara başarılı film finalleri göremiyoruz, bunun için de film finali işte böyle olurmuş diyeceksiniz.

        Hollywood ile yarışan Bollywood’dan şu ara etkileyici filmler çıkmaya başladı, bunlardan biri olan “Margarita with a Straw” (Hayatını Yaşa), “Rain Man” filmine benzerliğiyle oldukça duygusal anlar yaşatıyor. Beyin felci geçirdikten sonra, hayata azimle tutunan Layla, normal yaşantısından uzaklaşarak, tekerlekli sandalyeye bağlanır ve gündelik işlerini tek başına göremez. Engelli insanlardan pek farkı olmayan Layla, tıpkı otistik insanlar gibi davranmaktadır. Bu yönüyle “Rain Man” filmindeki Raymond karakteri ile güçlü bir bağ kurarak, Raymond’dan pek farklı olmadığını bize gösterir. Farkı yoktur çünkü o sıkıntılı yaşamına teslim olmak yerine, hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışır, pes etmek onun kitabında yoktur. Onu ayakta tutan şey manevi gücü ve zekâsıdır.

        Yoksa kalkıp nasıl Amerika’ya okumaya gider ki? Layla’nın penceresinden izlediğimiz film, bize Layla’nın zorlu yolculuğunu hikayelendirerek, engeli olan bir insanın hayata tutunabileceği gerçeğini burnumuzun dibine dayıyor. ‘Asla boynunuzu eğmeyin ve kendinize güvenin’ mesajını veren film, özgüvenin insan hayatında çok önemli bir yeri olduğunu dile getirip, olduğunuz kişiyi kabul etmenizin sizi mutluluğa götüreceğine ışık yakıyor. Kendine asla ben engelliyim sıfatını yapıştırmayan Layla, hayatını engeline rağmen çok sevdiğini ve idealleri doğrultusunda hareket edeceğini ve bu ideallerinin arasında önce iyi bir eğitim almak, sonra da cinselliği tanımak olduğunu güzelce ortaya koyuyor.

        HAYATINIZI SEVİN!

        Hayatını sevmeyenlere ve sürekli negatif düşünenlere atıfta bulunan yönetmen Shonali Bose, başımıza her ne gelirse gelsin onun önemli bir sebebi olduğunu ve onunla mücadele etmek için, önce kendimizi sevmemizi öngörüyor, bunun üstesinden gelirsek başkalarını da kolayca sevebileceğimizi aktarıyor. Sözün özü; mizahi yetenekleri ve araştırmacı yönü sayesinde, hayatını istediği gibi yöneten Layla, o kadar iyi niyetli ki, herkesi kendine doğru çekiyor. Bir gelen bir daha bırakamıyor onu, çünkü Layla hayatı öğreten bir öğretmen gibi… Hiçbir zaman insanların kendisi için üzülmelerine izin vermiyor, bu da onu kuvvetli yapıyor. Acımayın acınacak hale gelirsiniz ifadesini imalı bir şekilde hikâyeye akıtan Layla, güler yüzüyle ve sıcak kalbiyle birçok kişinin gönlünü kazanıyor ki, bu şu zamanda çok zor!

        Düşünsenize Layla hem engelli, hem de hiç tanımadığı bir ülkede bir yabancı… Engeline rağmen hiç tanımadığı bir ülkeye kaç kişi gider bilemiyoruz, bu yüzden üzerinde çok durmak istemiyoruz. Başka bir ülkeye gitmek normal şartlarda zorken Layla bunu, o haliyle gerçekleştiriyor, herkes Layla’nın özel biri olduğunu düşünüyor, lakin üzerine basa basa belirtmek gerek ki, Layla özel değil, tam tersine çok cesur. Gerçeklerden hiçbir şekilde korkmayan Layla, gerçekleri tüm kalbinle kucaklıyor ve kendine o gerçeklerden güzel bir yuva kuruyor, bu yuvada az ve öz insan var.

        Mesela bununla ilgili bir örnek verelim: Yeteneğini kullanan Layla şarkı sözü yazıyor ve müzik yarışmasına katılıyor, sonucu da olumlu oluyor, ama bunun sebebi Layla’nın engelli oluşu. Ödülü Layla engelli olduğu için veriyorlar, Layla bu ödül için, her ne kadar üzülse de yoluna devam ediyor, zira bu küçük bir sorun. Bir insana ödül engelli olduğu için değil, hak ettiği için verilmeli, ama ne yazık ki, karşımızdaki insanlar engelli insanlarla empati kurmadıklarından ötürü onların nasıl hissettiklerini anlayamıyorlar. Ne kadar yürek burkucu! Dünyadaki herkesin eşit sayılması gerektiğine vurgu yapan film, ajitasyona başvurmadan gerçeklere yoğunlaşıp, yaşamın kıymetini bilmenin bir insanı ayakta tutan başlıca etmen olduğunu belirtiyor. Bir taraftan inanç ve iradenin anlamını sorgulayan Bose, diğer taraftan trajik sahnelerle gözlerimizin dolmasına neden oluyor, ama bunu özellikle yapmıyor, bizi bağımsız olmaya davet ediyor.

        HİNDİSTAN’IN BAŞARILI KADIN YÖNETMENİ SHONALİ BOSE

        Dram ile mizahi birbirine yediren Bose, sahne aralarına yerleştirdiği eşsiz Hint müzikleriyle, hikâyenin ahengini ve ritmini havaya kaldırarak, üzücü olayları biraz da olsa filmin altına süpürüyor. Açıkça söz etmek gerekirse; hayatın güzelliklerini görmemize olanak sağlayan film, bize filmin feminen tarafını göstererek, filmin güçlü kadın yönetmenin elinden çıktığını her fırsatta dile getiriyor. Sıradışı yöntemlerle hayatımızdaki trajediyi yumuşatan yönetmen, duyguyu bize bir anda vermeyip, aralıklarla verdiği için, filme bağlanmamızı sağladı. Nasıl ki; içkinin dozunu kaçırıp zil zurna sarhoş oluyorsanız, aynısı filmi izlerken de geçerli, çünkü filmin bazı sahnelerinde gerçekten de zil zurna sarhoş oluyorsunuz ve kendinize gelmeniz pek kolay olmuyor. Sanki biri size kocaman bir tokat atıyor, işte o zaman anlıyorsunuz ki, ayılmışsınız. Sade bir film yapan yönetmenin filmdeki en büyük olayı, durum komedisini doğru bir temele oturtmak ve abartıya kaçmamak… Kaba komediye başvurmadan hikâyesini ören yönetmen, Layla’nın negatif durumuna karşın, onun da cinselliği tanıyabileceğini ve hatta tadına bile bakabileceğini ifade etmeye çalışıyor ki, anormallik içinde normalliği bulabilsin. Burada önemli olan ‘denklik ilkesi’… Dünyada birçok engelli insan var ve onlar bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar, tek istekleri de kendilerine karşı ‘vah vah yazık kimbilir ne çok acı çekiyordur’ tarzı lafların söylenmemesi… Layla o kadar güzel bir kız ki, ondan hoşlananlar onu elde etmek için uğraşıyorlar.

        Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi, ancak Layla kabuğunu tam anlamıyla kırsa neler yapacak neler… Film boyunca hep merak ediyoruz Layla ne zaman kabuğunu kıracak diye, ama biraz sabretmeniz gerekiyor, nedeni de filmin finalinde görünce şok olacağınız uç bir sahne… Garanti veriyoruz, ‘yok artık böyle bir şey beklemiyorduk’ diyeceksiniz. Filmin finali yeter izlemenize!

        Oyunculuklara gelince: Layla’yı canlandıran Kalki Koechlin’in üstün performansıyla bize büyü yapan yönetmen, kafasında mizanseni doğru kurunca film de aynı şekilde başarıya ulaşıyor. Layla sanki kurgusal bir karakter değil de, gerçeğin ta kendisi! Koechlin bizi o denli inandırıyor işte… Bu filmde oyunculuk eğer kötü olsaydı, yönetmen derdini anlatamazdı diye düşünüyoruz, ne de olsa film oyunculuk üzerine kurulu.

        Sonuç olarak; Hollywood ve Bollywood birlikteliğinden doğan ve 2014 yılında TIFF (Toronto Film Festivali) film festivalinde gösterilen “Margarita with a Straw” filminin çekimleri hem Amerika’da, hem de Hindistan’da geçiyor. Genç bir kız olan Layla’nın hedeflerinin peşinden gitmesini ustaca perdeye yaftalayan yönetmen, 2014 Toronto NETPAC ‘En İyi Asya Filmi’ ödülü alarak geleceği için önemli bir adım atmış oldu. Kalki Koechlin’in Tallinn ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü kucaklaması ise filmin önemini ortaya koydu. Gönül isterdi ki, film sadece İstanbul Film Festivalinde gösterilmeyip, vizyona da girsin ancak bu mümkün olmadı. Böyle bir filmi tüm dünya seyretmeli!

        Diğer Yazılar