Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Derinleşmekten korkuyorsanız "ben kimim, nereden geldim, şu an neredeyim" sorularının yanıtını bularak içinizdeki engin denize ulaşabilirsiniz. Zamanla o derinlik daha da derinleşecektir. O zaman korkularınız ile yüzleşme vakti geldi demektir. Sakın yılmayın çünkü derinlik sizin izdüşümünüz. Bırakın kendinizi akışa doğru! Yolunuzdaki engelleri ancak kendinizi aştığınızda aşmış olacaksınız. "(Arzu Çevikalp) Bu sözü “Intern” filmindeki genç şirket kurucusuna hediye ediyoruz. “Intern” karakterlerle özdeşleşebileceğiniz çok özel bir film. İnsanlara patika açan “Intern” öze dönüşün resmini çizip, o resmi tahlil etmenizi istiyor, ama bu sanıldığı kadar kolay değil!

        Kadın yönetmenler ve yazarlar arasında hızla yükselişe geçen Nancy Meyers dram ve komediyi birleştirip, seyirciye usta bir şekilde anlatan duygu yüklü bir yönetmendir. Meyers için önemli olan; filmdeki mesajların seyirci üzerinde nasıl bir etki bıraktığı değil, o mesajların ne derece seyircinin içine işlediği yönündedir. Meyers seyirciye öyle bir tokat atar ki, seyirci onu hiç bir şekilde unutamaz.

        Meyers ajitasyon yapmadan bizi duygulandırmanın yollarını iyi bildiği için filmlerinde samimi bir sinema dili kullanır ve kafasında kurguladığı mizansen tamamıyla doğaldır. Sözün özü; Meyers doğallıktan yanadır, yapay esprilere yer vermediği gibi klişelere de başvurmaz. Hayatı olduğu gibi resmeder, ama aralara da bazı dersler sokuşturur. Bir an o derslerin didaktik olduğunu düşünmüş olabilirsiniz, ancak Meyers insanlara kılavuz eden bir rehberden farksızdır. Belli bir tarzı, belli bir çizgisi vardır, o sebeple farklı projelere soyunmaz, ta ki son filmi “Intern”i yapana değin…

        BENJAMİN BUTTON MİSALİ

        Romantik aşk filmleri ile ünlenen Meyers, “Intern” ile bize şunu vurgular: hayatta her zaman gençlerin patronu yetişkinlerdir, çünkü yetişkinler tecrübeli ve bilgilidirler. Bu sebeple gençler onların seviyesine daha çabuk erişebilmek adına iki kat fazla çalışırlar. Tabi şunu da unutmamak lazım; tecrübe zamanla kazanılır. Bu anlattığımız olay “Intern” filmi için geçerli değil, sebebi de şu: Benjamin Button misali tersten başa doğru akan film, yetişkinlerin yaşamından başlayarak gençlerin yaşamına doğru yol alır. Yetişkin bir insanın genç bir şirket kurucusunun yanında stajyer olarak çalışması çok ilginç değil mi sizce? İlginç oluşundan ziyade, pek olası değil, ama film bunun aksini savunuyor. Meyers; genç bir adam/kadın, yetişkin bir patronun yanında çalışabiliyorsa, yetişkin de genç adamın/kadının yanında çalışabilir diyor ve bunu aynen filme monte ediyor. Bazen yetişkinler de gençlerden yeni şeyler öğrenebilirler öyle değil mi?

        Aslında gençler ve yetişkinler birbirlerini tamamlıyorlar. Bunu bir nevi tencere kapak misali görebiliriz. Deyim yerindeyse; Meyers senaryoyu seyirci gülsün, ya da hoşça vakit geçirsin diye yazmadı. Kafasında tasarladığı çok önemli bir fikir vardı, hemen o fikirden bahsedelim: Hikâyede yer alan 70 yaşındaki stajyer (Robert De Niro) bir gün bir ilan görür ve hayatını değiştirmek amacıyla o ilana başvurur, ama o ilana başvuru yapmasının altında çok farklı bir neden vardır. Meyers’ı yazar olarak tanımayanlar Meyers’ın, hikâyesinin basit bir şekilde tamamladığını düşünebilirler, ancak durum bunun tam tersidir. Meyers’ın ideal yaklaşımına göre ele alacak olduğumuzda; hikâyenin o noktadan sonra ivme kazandığını belirtebiliriz, çünkü Meyers sürpriz yapma konusunda oldukça ustadır ve o ustalığını hiç bir şekilde bozmaz. Sürprizin ne olduğunu tahmin etmenizin de bir hayli zor olduğunu paylaşmakta yarar var.

        GENÇ-YETİŞKİN İLİŞKİSİ

        Genç-yetişkin ilişkisini iyi gözlemleyen yönetmen, felsefik açılımlarıyla hayat okulundan nasıl mezun olmamız gerektiğine dair bazı ipuçları verir ve o ipuçlarını birleştirerek kendi hayatımıza dair bir analiz raporu çıkarmamızı ister. Gençlerin ve yetişkinlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğinin altını isportolu kalemle kuvvetli bir şekilde çizen yönetmen, filmi o düşünce üzerine oturtur. Film sadece genç-yetişkin ilişkisi ile sınırlığı olmadığı için, yönetmen bazı yan hikâyelere hikâyeyi destekler. Bu da ebeveyn ilişkisidir! Buradan hareketle, yaşlı stajyer her şeyi çok iyi görür, fakat bazı olayları mecburen görmezden gelir. O çoğu zaman yapılanları uzaktan gözleyen bir monitör gibidir, gözlem ve analiz yeteneği güçlü olduğu için de olayların gidişatını önceden kestirir. En ilginci ise hiç sesini çıkartmıyor oluşudur. Neden bu kadar sessizdir, saygısından ötürü mü?

        Cevabını verelim: genç şirket kurucusuna farkındalık yaşatmaya çalışan yaşlı stajyer sanki orada özel bir amaç için bulunur, en azından seyirci öyle düşünür. Açıkça ifade edecek olursak, stajyer; genç şirket kurucusuna ayna tuttu, o da kendini gördü. Özgüven problemi olan genç kurucu işinden dolayı ailesine nasıl vakit ayıracağı konusunda kara kara düşünürken stajyerin, bazı altın sözleriyle ders veriyor oluşu, filme karşı sempati kazanmamıza neden oldu. Böylece bir iş kurmaya başlamadan evvel mutlaka kişisel dönüşüm eğitimi almamız gerektiğini de bu yolla öğrenmiş olduk. Genelde yetişkinler çok müdahalecidirler, ama stajyer onlara hiç benzemiyordu, demek insanlara müdahalesiz bir şekilde yaklaşmak insanların değişiminin daha kolay olacağını gösteriyor. Stajyer hem çok iyi bir dosttu, hem de iyi bir stajyerdi.

        MEYERS’IN KADRAJDAKİ USTALIĞI

        Geldi sıra Meyers’ın kadrajına… Meyers kaydırmalı kadraj kullanarak sağa ve sola doğru pan yapar. Bazen de panaromik çekimler ile seyirciyi filmin içinde gezdirir. Bunun yanı sıra, Meyers’ın kamerası zaman zaman alt ve üst çekim arasında bir denge kurar ve bu nedenle planlar hem yakın hem de uzaktır. Zoom in ve zoom out kamera hareketleriyle seyircinin ilgisini canlı tutar ve seyirciyi perdeye sımsıkı bir şekilde bağlar, seyirci de pür dikkat perdede olan biteni seyreder. Meyers hikâye ve teknik detayları iyi bağladığı için film hiç teklemeden veya hiçbir engele takılmadan yoluna devam eder. Yalnız önemli bir detayı yeri gelmişken paylaşalım. Meyers “Intern” ile rotasını bayağı değiştirmiş, nedeni de gerçeklere odaklanıyor oluşu… Filmde kurgudan çok gerçekler var, romantizm yok. Zaten romantik-komedi filmlerinden çok sıkıldık. Film bir ağlatıp bir güldürüyor, bunu doğru bir şekilde aktarmak bir hayli zor, ama Meyers bunun da üstesinden gelmeyi başarmış. Filme dair tüm detayları bir araya getirdiğinizde, her şey netleşiyor ve sorduğunuz soruların yanıtlarını alıyorsunuz.

        Bunlar olumlu düşüncelerimizdi, ama film hakkında olumsuz olan öyle bir detay var ki… Dilimiz varmıyor söylemeye! Finalin tatmin edici olmayışı bizi bir parça hayal kırıklığına uğrattı, sanki anlatılanlar bir hiç uğrunaydı. Eğer Fransız filmlerinin finaline aşinaysanız bu filmin finali sizin moralini bozmayacaktır.

        Sonuç olarak; “Intern” içi dolu hikâyesiyle, eğitici sahneleriyle ve komik diyaloglarıyla mizahı ve ironiyi perdeye yapıştıran bir Meyers klasiği… İzleyicinin ruhuna işleyen film, “The Graduate” filmi kadar etkili! Zaten Meyers’in sinemasal kariyeri de “Graduate” filmine hayran oluşuyla başlamış. Graduate’den ilham alan Meyers benzer notaları “Intern”e aktararak çok doğru bir iş yapmış. Bakalım bir sonraki filmi “Intern” gibi bizi çok düşündürecek mi?

        Diğer Yazılar