Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Güney Kore filmleri ve dizileri şu ara oldukça yükselişte. Biz de bunu fırsat bilerek hafızalarımıza kazınan “Emanet” isimli Güney Kore filmine yer verelim dedik. Film hakkında kısa bir girizgâh yazmadan evvel filmin adının neden “Emanet” olduğunu açıklamak gerek diye düşünüyoruz. Tarihin derin sularına dalarak bir örnek üzerinden yola çıkalım: İmparatorluk döneminde kral tahttan iner ve yerine oğlu gelir. Bu bir nevi babadan oğula geçen bir kraliyet sistemidir. Aynı mantığı film için de uyarlayabiliriz, çünkü filmde anneden kıza geçen bir sistem var. Anne dedikleri ise büyük bir mafya lideri… Anne ölümü bile göze alarak yerini çok değer verdiği birine teslim etmek istiyor, o kişi de onun yardımcılarından biri! Hepsini oğulları ve kızları gibi görüyor. İşte filmin adı bu sebeple “Emanet”. Annenin tek amacı tahtını onlara teslim etmesi, zira bu hiçbir zaman değişmeyen bir kural!

        Genelde mafya filmleri İtalyan ve Amerikan ağırlıklıdır ve konuları benzerlik gösterir. Tasarladıkları hikâyeler oldukça sert olduğu için aksiyon birkaç adım öne çıkar. Ayrıca kırılma noktaları da yoktur. Oysaki Güney Kore sinemasında durum bunun tam tersidir. Aksiyon vardır, fakat dramatik sahneler aksiyonu biraz gölgeler, çünkü önemli olan dramatize edilmiş karakterler ile hikâyedir. İzlerken hem içiniz burkulur, hem de tebessüm edersiniz. Bu iki duyguyu aynı anda yaşıyor olduğunuz için Güney Kore sineması ilgi çeker. Yalnız şunu unutmadan yazalım: Bazı Güney Kore filmleri oldukça ajite edici olabiliyorlar, kaş yapayım derken göz çıkartıyorlar. Özellikle de aksiyon-gerilim filmleri! Mafya filmlerine yeni bir boyut kazandıran “Emanet” kısa bir süre önce Film Ekiminde gösterildi fakat yazmaya fırsat bulamadığım için şu an kaleme alıyoruz. “Emanet” çok sert sahnelere haiz olduğu için yönetmen filmi yumuşatmak adına dramatik sahneleri öne çıkarıyor, bunun tek bir sebebi var o da şu: direk dramatik bir hikâye tasarlamaktansa trajediyi hikâyenin içine yaftalayarak filmin sert dokusunu biraz olsun kazımak… Buradan hareketle; film duygusal bir mafya filmine dönüşüyor, ama filmin öyle bir açılış sahnesi var ki, adeta kanlar fışkırıyor her yere!

        AŞK OLMAZSA OLMAZ!

        Uç noktalarda gezinen film, karşı açılar oluşturarak o açılardaki olayları anlatıyor ve onları çözümlemeye çalışıyor. Görüntüler de estetik olunca sinemasal bir macera yaşıyorsunuz. Suç ve şiddet unsurlarını kendine göre yorumlayan film, bir genç kızın nasıl bataklığa doğru sürüklendiğini trajedik bir biçimde perdeye yansıtıyor. Kendine ait bir dünya yaratmaya çalışan karakter Il-Young şiddet içinde büyümesine rağmen oldukça hassas ve duyarlı. Korkunç dünyanın içinde kimliğini yitiriyor belki, ama onu ayakta tutan bir duygu var: aşk… Aşk olmadan bir mafya filmi olur mu, ya da aşksız herhangi bir film? Aşk genelde karakterin çıkış noktası olduğu için hikâyenin belirli bir yanı aşk ile sarıp sarmalanır. Yine mi aşk var diye debelenebilirsiniz, lakin o aşk filmin kilit noktası! Aşk sahnelerinin birinde çok önemli bir mesaj var, o mesajı yakalamanız oldukça önem arz ediyor. Gizemli bir hava estiren film, yeri geldiği zaman gözlerinizi pinpon topu gibi pörtlettirip şaşırtıcı sahneleri burnunuzun dibine dayıyor. Keşke daha az didaktik olsaydı! Film hayata tutunmanın ve mücadelenin üzerinde durarak, hiçbir şeye aldırış etmeden sonuna kadar kan akıtmanızı istiyor. Tabi bunu korkmadan yapmanız gerektiğini vurguluyor, zira korkarak yaptığımız eylemlerin sonuçları çoğu zaman ağır oluyor.

        HİYERARŞİK DÜZEN

        Gelelim girizgâhtaki yazdığımız mevzuya… Hiyerarşik bir düzeni simgeleyen film, spesifik kuralları göz önüne sererek, mafya işlerinin o kurallara göre işlemesi gerektiğini ifade ediyor ve her şey o şekilde işliyor ta ki, Il-Young bunu değiştirene değin… Anne dedikleri mafya lideri o kadar duygusuz ki, ona terslik yapandan intikam alıyor. Filmde ataerkil düzenden sanki anaerkil düzene geçiyoruz. Soğukkanlı ve gözünü hiç kırpmadan öldüren kaç mafya kadın vardır ki? Boşuna dememişler intikam soğuk yenen bir yemektir diye! O yemeği hem kendi yiyor, hem de bize yedirtiyor. Erkeksi bir kadın olan Annenin gözü hiçbir şeyi görmüyor. Kimbilir belki de içinde erkeksi duygular taşıyordur.

        Anne, ailesi olmayan çocuklara kol kanat gerip geçmişinde sahip olamadığı aileyi kurmak için çabalıyor, hem de her ne pahasına olursa olsun! Anne için yegâne önemli olan aile sıcaklığı… Tabi bir de sadakat var. Ona ihanet eden kimseyi affetmiyor, içindeki öfkeyi ailesi ile bastırmaya çalışıyor ama nafile! Önce şunu sorgulamak lazım: Çocuklarına kötülük öğreten biri nasıl anne olabilir ki? Beyni hasta olduğu için mafya oluşuna şaşmıyoruz, ne de olsa geçmişin izlerini halen üzerinden atamamış. Demek ki; bir kadın cinnet geçirince hunharlıklarla çevresindekileri katledip, terör estiriyor. Hayatta ve suç profilinde erkek ve kadının eşit olduğuna değinen film, kadın katillerin de aynı erkek katiller gibi fütursuzca hareket ettiklerini öne sürüyor ve şunu ekliyor: ‘cinayet herkes tarafından işlenebilir’ Buradaki olay; öfkenin ve intikamın ne denli güçlü oluşu. Öfke ve bastırılmış diğer duygular insanı cinayete doğru sürüklüyor. Annenin dışa vurumu da o şekilde gelişiyor.

        KATİL KADININ GÜCÜ

        Mekânı, psikolojik gerilimi, karakterlerin birbirleri arasındaki ilişkiyi ve zamanı iyi kullanan yönetmen ilk filmini başarı ile tamamlıyor. Daha önce “Saikometeuri” isimli bir filmin senaryosunu yazan genç yönetmenin kendine güvendiği için bu filmi yaptığı açıkça ortada. Gizemi, aksiyonu ve dramı seven yönetmen alanını tam anlamıyla kullanıyor ve karakterleri doğru kadrajlarla çerçeveliyor. Özellikle de şiddet sahnelerini! Bütün filmi sıkmadan izleten yönetmen seyircilerin ilgisini celbederek, onları yerlerine mıhlatıyor. Kadın filmi yaptığını gizlemeyen yönetmen ortaya koyduğu ironik sekanslarla bazı yerlere de gönderme yapmayı ihmal etmiyor.

        Sonuç olarak; “Emanet” Uzakdoğu sinemasının arasında kendine iyi bir yer edinen, doğruyu ve yanlışı ayırt etmemizi sağlayan, iyi ve kötü arasında bir köprü kuran, şiddetin ne denli yıkıcı olduğunu gösteren, esamisi okunan ve zor dersler veren eli yüzü düzgün bir film. Karakterlerin çekik gözlü oluşları da filme ayrı bir hava katıyor. Görsel zenginliğe son derece hâkim olan film sadece insan ilişkilerini sorgulamıyor, dinamik kurguya yer vererek; aşk, nefret, intikam, onur, korku, sevgi ve ihtirasgibi insani duyguların uç hallerini hikâyeye kancalıyor. Hollywood filmlerindeki klişelerin yer almayışı da filmin özünü ortaya koyuyor. Ayrıca gereksiz cilalama da yok! Bir de abartma olmasaydı tadından yenmezdi, o da filmin mavi boncuğu olsun deyip yazıya son veriyoruz.

        Diğer Yazılar