Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir şeyler ortaya koyduğunuzda herkesin sizden bahsetmesi çok güzel bir duygu olsa gerek. O duyguyu yaşayan az insan olsa da, bu paha biçilmez bir mutluluk! Telefonu keşfeden Alexander Graham Bell’den tutun da radyoyu keşfeden Guglielmo Marconi, elektriği bulan Thomas Edison, radyoyu icat eden GuglielmoMarconi’ye kadar daha birçok mucit hayatlarımıza dokunup, büyük kolaylıklar sağlamışlardır. Diğer bir deyişle; hayatlarımıza renk katmışlardır. Mucit olmak her ne kadar zor olsa da, gerçekleştiği vakit tüm dünya sizden bahsetmeye başlar ve ‘sonunda başardım, insanlığa hizmet ettim’ olgusu ön plana çıkar. Bu yazdıklarımızı doğrulayan “Joy” filminin DVD’si 3 Mayıs’ta (Amerika) çıkıyor. Ön siparişi ise 6 Mayıs’ta verebilirsiniz.

        Hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde iyi kötü bir şeyler icat etmeye çalışmış ve zaman zaman başarısızlığa uğramışızdır. Başarıyı elde etmek için önce başarısız olmanın ne demek olduğunu iyi bilmek gerekir. Başarısızlığı tatmadan başarı basamaklarını çıkmak biraz zor, hayat nasıl dalgalı bir denizse, bir şey icat etmek de öyle, çünkü icat ederken deneme-yanılma yolunu kullanırız. Mesela Edison’ı örnek almak gerekirse; Edison hiç durmadan ampulü bulmak için uğraş verdiği zamanlarda gözleri yanıyor ve dayanılmaz sancılar çekiyormuş. Bir gün asistanı ortaya şöyle bir fikir ortaya atmış: “Artık bu işten vazgeçsek, çünkü şu ana kadar bine yakın deney yaptık ve hiçbirinden sonuç alamadık!” Edison ise itiraz edip; “bu doğru değil, amacımıza ulaşamadık belki, ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildir. Zira aradığımız şeyin bin farklı yapılamama şeklini öğrenmiş olduk.” Herhangi bir bedel ödemeden yaptığınız işi sonuçlandırmanız olasılıklar dâhilinde değildir. O nedenle Edison hiç durmayıp yoluna aynen devam etmiş ve bir şekilde ampul yapmayı başarmıştır.

        Süregelen çalışmalar neticesinde elektrik santrali yapmak, 900 binada elektrik şebekesi kurmak, binlerce sayaç yerleştirmek, duylarıyla beraber 14.000 ampul yapmak gerektiği için Edison’un büyük düşünmesi icap etmiş. İşleri geliştiren Edison ise keskin zekâsı ve çabasıyla bunun da üstesinden gelip, kendini kanıtlamış. Daha sonra Edison asistanı ile beraber bir fabrika için 50.000 ampul üreterek tarihe geçmişler.

        KADIN MUCİDİN HİKÂYESİ

        Bunları anlatmamızın sebebi, bir kadın mucidin hikâyesini perdeye yapıştıran “Joy” filmi. Gerçek bir hikâyeden esinlenerek serbest bir şekilde hikâyeye aktarılan film, Joy Mangano'nun hayatını anlatıyor. Mucit Joy, Miracle Mop ve Huggable Hangers ürünlerinin yaratıcısı.

        Edison ile özdeşleştirebileceğimiz Joy aynı Edison gibi, hiç vazgeçmiyor sürekli icat etmek istediği şeylere kanalize oluyor. Çocukluğundan beri yaratıcılığını konuşturan Joy yüksek IQ’sundan ötürü dünyevi ve boş işlerle uğraşmak yerine insanlığa hizmet etmeyi seçiyor, ama ailesi Joy’u anlamadığından dolayı Joy’un boş işlerle uğraştığını düşünüyorlar. Tüm bunlara kulaklarına tıkayan Joy bildiği yoldan ilerliyor. Birçok badire atlatan Joy’un en büyük dileği fonksiyonel bir paspas yapıp satmak. İşte buradan sonrası karmakarışık…

        Feminist okumalara yelken açabileceğimiz bir film olan “Joy”, arz-talep dengesini anlatmaya çalışarak tüketim toplumunda nelerin öne çıkacağını burnumuzun dibine dayıyor. Kapitalizmi inceden inceden eleştiren film, neyin çok satıp satmayacağını bazı örneklerle açıklamaya çalışıyor.

        Bir ürün icat edebilirsiniz ancak onu satmak için pazarlamanın kurallarını iyi bilmeniz gerek. Pazarlama karmasıolarak bilinen “4P”; (Ürün, Fiyat, Dağıtım, Tutundurma) kışkırtıcı rekabet ortamında pazarlamaya nasıl bir adım atılacağını ve ürünün hangi evrelerden geçip piyasa şartlarında nasıl ayakta kalacağını ortaya koyan bir tekniktir. Sözün özü pazarlama; müşterilerin gereksinimlerini ve beklentilerini çözümleme ve bu tabloda ürünlerin nasıl tasarlanıp sunulabileceğini planlama işlemidir ve bu işlem bazen üreticiyi çileden çıkarabilir.

        PAZARLAMA ÇOK ÖNEMLİ

        Pazarlama hususunda bilgisi olmayan Joy dibe öyle bir batıyor ki, ona rağmen pes etmiyor ve bir şekilde kafasını kullanarak yükseklere çıkıyor. İnsanın istediği bir şey için ömrünün sonuna kadar emek vermesi gerektiğinin altını çizen film, sabırlı olmanın önemine değiniyor. Eğer ki Joy ürününü yarıda bırakıp meydanı kurtlara bıraksaydı, daha baştan yenilgiye düşecekti ve onlar kazanacaktı. Piyasa kurtlar sofrası gibi olduğu için yemeyenin malını yerler. Joy’un mavi gözlerinden izlediğimiz film, Joy’un monolog ve diyaloglarıyla bir hayli derinlere iniyor ve seyirciyi dehşetengiz bir şekilde etkiliyor. Yalnız sahnelerin arasına eklenen gergin müzikler zaman zaman seyircinin sinirini bozuyor. Neyse deyip geçiyoruz asıl söyleyeceklerimize…

        Erkek egemenliğinin (ataerkil düzen) ağır bastığı toplum yapısını göz önüne alacak olduğumuzda; Amerikan rüyasını ve bir kadının sonuna kadar özgür olması gerektiğine vurgu yapıp, keskin manevralarla dönüş yapan film, hedefe giden yolda bazen insanın raydan çıkabileceğini ve bazı şeyleri uzun vadede çözebileceğimiz gerçeğini su yüzeyine çıkarıyor. Yani bir parça anarşist olmak gerekiyor, bu şu demek: göğsünüzü tüm sorunlara siper edip, sesinizi duyurmak… Joy da aynen bu şekilde davranıyor, ama bazen hüsrana uğradığı için negatif düşünüyor. Açıkça belirtmek gerekirse; en önemli şey; naif ve kırılgan olmayıp güçlü olmak, tabi bir de saf olmamak! Saf olduğunuz zaman mucidi olduğunuz ürününüzü piyasadaki art niyetli ve rekabetçi insanlara kaptırmanız mümkün… Yaratıcılıkları çok iyi olmayan insanlar her zaman fikrinizi, çalmaya hazırdır. Tıpkı filmde olduğu gibi…

        JOY’UN GEL GİTLERİ

        Buraya kadar hep Joy hakkında olumlu bilgiler verdik, ancak bundan sonra Joy’un olumsuz özelliklerinden bahsedeceğiz. Joy bazen başına buyruk bir şekilde hareket ettiğinden dolayı hata yapıyor ve yaptığı hatalar onu işinden alıkoyuyor. Hayallerinin peşinden gitmesi onu bir nebze de olsa frenliyor, ama iş dünyasından ne yazık ki bihaber… Flashbacklerle bizi Joy’un sanal dünyasına ve geçmişte yaşadıklarına götüren film, finale doğru bizi şaşırtıyor, çünkü flashbacklerde derin mesajlar saklı. Yukarıda hatırlarsanız pazarlamanın önemine değinip, bir ürünün hangi pazarlama tekniklerine göre pazarlanması gerektiğinden söz etmiştik. Peki, bir insanın kendini doğru bir şekilde pazarlaması için ne söylenebilir? Bir insan önce kendini, sonra da ürününü pazarlayabilmeli, aksi takdirde hüsranla sonuçlanabilir. Joy filmin bir sahnesinde “bu benim ürünüm onu ben tanıtmalıyım” diyor. Bir bakıma doğru… Şu bir gerçektir ki; insan ikna gücünü kullanarak işini çok daha iyi satar. Tabi bir de yüreğini koyuyorsa, o iş oldu demektir.

        Son kertede; “Joy”, bazı şeyleri kolay yoldan elde etmemizin bize bir şey kazandırmayacağını, tam tersine bizden çok şey götüreceğini ironik ve mizahi bir biçimde ortaya koyuyor. İnsan şayet yaptığı işe inanıyorsa, hedefi yarılamış demektir. Sabırlı olmak gerçekten çok önemli… Baştan yapamıyorum diye umutsuzluğa düşmek, o işin olumsuz olarak gelişmesine neden olur ve sonuç havada kalır. Joy’a bu yüzden gıpta ile bakıyoruz.

        Diğer Yazılar