Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçmişi unutamayanların ne bugünü, ne de geleceği parlak olur. Geçmişe takılıp kalmak, anı yaşayamamak ile eş değerdir. Sorunları anda çözdüğümüz zaman hayatımızı başarılı bir şekilde yönetmeye başlarız. Çözemediğimiz zaman ise geçmiş peşimizi bırakmaz. Bu düşüncelerden yola çıkan Ashgar Farhadi kendi yazıp yönettiği “The Past” filmi ile derin bir karakter analizi yapıyor.

        “A Seperation” filmiyle ‘En İyi Yabancı Film’ dalında Oscar alarak, ilgiyi üzerine çeken Adhgar Farhadi hatırlarsanız çok kısa bir süre önce de ‘Altın Portakal Film Festivali’ne konuk olmuştu. Bu yıl ‘Cannes Film Festivali’ne “The Past” filmiyle katılan Farhadi başrol oyuncusu Berenice Bejo’nun “Jüri Özel Ödülü “nü kazanması sinemaseverleri bir hayli sevindirdi.

        Nuri Bilge Ceylan ve Yılmaz Güney’i çok sevdiğini ifade eden İranlı Farhadi, bu filminde; sorunlu bir Fransız kadın ile İranlı eşinin karmaşık aile yaşamlarını merceğe alıyor. Daha çok ayrıntı ile şekillendirdiği unsurları farklı öyküleme teknikleri ile birleştiren Farhadi özü sade olan senaryoyu komplike hale getiriyor. Dolambaçlı anlatım biçemiyle oluşturduğu kurgusal hikayeyi ‘epizotik’ yan hikayelere bağlıyor. Ve, bunu da aile ilişkileri üzerinden yapıyor.

        YÖNETMEN TEZATLIKTAN YANA OLDUĞUNU VURGULUYOR

        Siyasi ve ahlaki ögeler nedeniyle filmi Fransa’da çekmeyi tercih eden Farhadi yarı dramatik, yarı melodramatik bir hikaye ortaya koyuyor. Bu nedenle film İran kültüründen beslenemiyor. Mesaj verme kaygısı taşımayan Farhadi aslında mesajı filmin altına süpürüyor. Sanki, mesajı gizemli kılmaya çalışıyor. Seyirciye de nasıl anlamak istiyorsanız öyle anlayın diye yanıt veren Farhadi, olayları seyircinin algısına göre konumlandırmak yerine, özgürlükçü bir anlatım metodunu tercih ediyor. Seyirciyle kesinlikle empati kurmuyor. Çünkü zıtlıklardan yana. Bunun en yerinde örneği ise, aşırı aydınlık ve aşırı karanlık sahneleri kontrast renklerle tamamlıyor oluşu.

        Tabiri caizse; filmin Fransız filmi olduğunu vurgulamak için yapılmış bir aldatmaca olduğunu sanıyorum. Hatta ‘off screen’ (kadraj dışı ses) tekniği ile karakterleri bizden uzaklaştırıyor. Bazen karakterlerin ne konuştuklarını duyamıyoruz. Bizi onlara yaklaştırmak istemeyen Farhadi uzun plan sekanslarla bu durumu daha da zorlaştırıyor. Deyim yerindeyse; uzun plan çekilmiş araba sahnesindeki kafa şişiren silecek sesi ve gözü rahatsız eden yoğun ışıklandırma filmden kopmamıza neden oluyor.

        MANTIK HATALARI VE KARAKTERLERİN KARMAŞASI

        Farhadi’nin 1:1:85 sinemaskop format ile çektiği filmde o kadar çok mantık hatası var ki… Mesela Marie’nin şiddet eğilimli bir karakter olduğunu kör göze parmak sokarcasına seyirciye göstermesi üst açı ile çektiği sahneyi vasatlaştırıyor. Bunu bilinçli yapan Farhadi’nin amacının aslında tezat oluşturmak olduğuna kanaat getiriyoruz. Çünkü Fransız karakter Marie’nin karşısına İranlı erkekleri yerleştirmesi bunun en iyi örneği. Filmde antipatik Fransız kadınlarının ve cana yakın İranlı erkeklerin aynı potada eritilmesi bana kalırsa çok enteresan. Ama film duygusal gerilim ve yorucu diyaloglarla karmaşık bir aile dramına dönüşmemiş olsaydı tadından yenmezdi.

        Fransız ve İranlılar arasındaki kültür çatışmasına parmak basan Farhadi, Marie’nin tatminsizliği yüzünden gömlek değiştirir gibi eş değiştirmesini depresyona bağlıyor. Tabi Marie kendindeki depresyonu göremeyecek kadar kör. Aslında beraber olduğu sevgilisinin eşinin depresyonda olduğunu öne sürüyor. Peki, neden hep İranlıları seçiyor? Kanımca; Marie tam olarak ne istediğini bilmiyor. Kararsızlık onu bu hale sokmuş.

        Önemli bir detayı da unutmamak lazım. O da Marie’nın bencil oluşu. Şiddet düşkünü olması da cabası… Marie için her şey bir oyun gibi. Çarpık ilişkilerin, yalan dolanların ve entrikaların hayatını nasıl çökerttiğinin farkına varamayacak kadar kafası meşgul olan Marie, aslında geçmişdeki sorunlarıyla yüzleşmek istemediği için kaçışa geçiyor. Marie’nin geçmişinde yaşadığı olayların bugüne olan etkileri, geleceğinden zaman çalmasına neden olan bir faktördü belki de… Bu sebeple, kendini tecrit eden Marie’nin kimse tarafından bilinmeyen özel bir dünyası var. Hepimizin bildiği üzere; geçmişteki sorunları kökünden çözmeden anı güzel yaşayamayız, hep bir pürüz çıkar ve hataların üzerlerini yamamaya çalıştıkça da Marie gibi oluruz. Marie’nin şiddet düşkünü olma sebebi de bu değil mi zaten?

        MESAJ DOĞRU BİR ŞEKİLDE ANLAŞILAMIYOR

        Gelelim bu yaşanılanların perdeye nasıl yansıdığına… Dört yıllık ayrılıktan sonra karısı Marie’nin çağırması üzerine Ahmad Tahran’dan Paris’e gelir. Geliş amacı boşanma davasıyla ilgili belgeleri tamamlamaktır. Kısa süreli yaptığı bu ziyaret esnasında, eski eşi Marire’nin kızı Lucie ile son derece sancılı ilişkisinin farkına varır. Bu durumu düzeltmek için çaba sarf eden Ahmad çok önemli bir sırrın ortaya çıkmasına neden olacaktır.

        Ahmad’in en büyük acısı da Marie’nin bir başka İranlı ile evlenecek oluşudur. Böylece iki İranlının yolları aynı yerde kesişir. İki İranlının yollarının aynı yerde kesişmesi iyi hoş da, Marie’nin sevgilisini canlandıran Samir’in gerçekte İranlı olmaması işi biraz bozmuş. Buna ek olarak; yanlış beklentiler; karakterlerin yaşamlarını alt üst etmekle kalmamış adeta çöküşlerine neden olmuş. Bana kalırsa; kapalı kapılar ardındaki karakterlerin Pandora’nın kutusundan farkları yok. İçlerindeki duyguları öğrenmemiz bile olanak dışı. Neyi neden yaptıklarına karşı yorum getiremiyoruz. İşte tam o noktada bilinmezlik devreye giriyor . Aslına bakacak olursanız; geçmişte her ne yaşandıysa, yaşanması gerektiği içindi ve o gün için doğru olanlar; onlardı. Onları bugüne getiren, bugünkü aklını veren de, o deneyimler idi. Ancak mesaj doğru bir şekilde anlaşılamadı.

        SONU OLMAYAN FRANSIZ FİLMLERİ GİBİ

        Sonuç olarak; aile hikayesini sağa sola doğru çekiştirerek esnetmeye çalışan Farhadi, bunu yaparken filmin bütünlüğünü bozuyor ve bu sebeple de film sonunda çuvallıyor. Farhadi bu kadar şey anlattı ama neden filmin sonunu getiremedi diye soracak olduğumuzda verilecek yanıt şu olur: tipik Fransız filmlerinin finali gibi yapılmak istedi herhalde… Anlatılan hiç bir şey çözümlenmediği için bizim yorumumuza bırakıldı. Kimimiz ters köşe yapıldığını, kimimiz de perdede gösterilenin ortak bir sonuca bağlanmadığını düşünmüş olabiliriz.

        O halde boşa mı izledik? Hayır. Bir baş karakterin nasıl dibe vurduğunu detaylı bir şekilde gördük. Bu yönüyle de gayet başarılıydı. Yorumumuza göre; bugün yapacağımız küçücük bir değişiklik, yaşamımızda önemli bir etki yaratabilir ve gelecekte olağanüstü değişimlere götürebilir bizi. Doğru an, doğru zaman, tam da bu 'an' dır. Başlamak için doğru yerde ve zamandayken vakit kaybetmemek lazım. Acaba Marie ve eski eşi Ahmad’in geçmişlerine dönme imkanları olsaydı, bugünkü akıllarıyla neleri değiştirmek isterlerdi? Orası muamma… Herkese iyi seyirler dilerim!

        Not: Film 31 Ocak’ta vizyona giriyor.

        FİLMİN NOTU: 4.4

        Künye:

        Geçmiş (Le Passe)

        Yönetmen: Ashgar Farhadi

        Oyuncular: Berenice Bejo, Tahar Rahim, Ali Mosaffa

        Süre: 130 dk.

        Yapım yılı: 2013

        Diğer Yazılar