Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda kullandığımız uzun saplı şemsiyeler, bana her zaman Mary Poppins’in şemsiyesini anımsatmıştır. Şimdi, Mary Poppins’le beraber yolculuğa çıkmak ister miydin diye sorsalar herhalde içim içime sığmazdı. Bu hislerime tercüman olan “Saving Mr Banks”, Mary Poppins’in ortaya çıkış sürecini ve kamera arkasını ele alıyor. Açıkça ifade etmek gerekirse; film beni bambaşka alemlere doğru uçuruyor. Sanki Mary Poppins ve ben film boyunca hiç kopmadık birbirimizden…

        Kocaman siyah şemsiyesiyle havada uçan kah küstah kah disiplinli, mürebbiye Mary Poppins’i bilmeyenimiz yoktur herhalde… Tıpkı 19.yüzyılın İngiliz kadınları gibi giyinip kuşanan Mary Poppins’i hepimiz şu şekilde tanıdık: Koyu renk kıyafeti ve kafasındaki devasa şapkasıyla gökten zembille inen bir süper kahraman… Aslında Mary Poppins’i; Mary Poppins yapan simsiyah şemsiyesiyedir. İngiltere’nin kasvetli yağmurlarını ‘metaforik’ olarak simgelemek için tercih edilen siyah şemsiye Poppins ile özdeşleştiğimiz önemli bir unsurdur.

        Aslında Mary Poppins çok özel biridir, çünkü onu diğerlerinden ayıran çok önemli bir alamet-i farikası vardır. O da, Poppins’in bir parmak şıklatarak dağınık bir odayı toplaması, havada uçması ve küçük çantasından kocaman ev eşyalarını çıkartması gibi… Bu sihirli yeteneğiyle, çocukları etkisi altına alan Poppins için imkansız diye bir şey yoktur.

        Şimdi tüm bunları gözünüzde canlandırın. Eğer canlandırdıysanız sırada Mary Poppins’in nasıl hayata geçirildiği mevzusu var. Gerçek olaylara dayanan Mr. Banks, bir Disney klâsiği olan Mary Poppins’in bugüne kadar hiç anlatılmayan perde arkasını ve efsanevi Walt Disney ile yazar P. L. Travers arasında geçen dengesiz ilişkiyi konu alıyor. Walt Disney’in kızları kendisine en sevdikleri kitap olan Mary Poppins’in filmini çekmesi için direttikleri zaman Disney onlara söz vermişti ama bu sözü tutmanın 20 yıl süreceğini hiç tahmin etmemişti.

        YAN VE ANA HİKAYENİN BİRLEŞİMİ

        Yan ve ana hikayenin birleşiminden oluşan “Saving Mr Banks”, yazar Travers karakterinin içsel dünyasını çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Hazır laf yan ve ana hikayeden açılmışken biraz bilgi verelim. Yan hikayede Mary Poppins filminin ‘kamera arkası’ gösteriliyorken, ana hikayede de yazar ve Walt Disney arasında geçenler perdeye yansıtılıyor. Örneğin film, ‘flashback’ yaptığında Mary Poppins’in ‘kamera arkası’ mizansenlerini izliyoruz. Zaten bu mizansenler hayal ve gerçeğin iç içe geçmesinden oluşuyor.

        Peki, hayal ve gerçek nasıl iç içe geçiyor? Hemen aktaralım. Hayalgücünün hakim olduğu sahnelerde; Travers çekilecek olan filmin sahnelerini düşlüyor. Yani 1906-1965 yılları arasında cereyan eden olayları kendi vizyonuna göre aktaran yazar karakterimiz, bize ‘film içinde film’ izlediğimizi hatırlatıyor. Zaten filmin gözü ve kulağı da kendisi! Hatta Marry Poppins karakteri ile özdeşleşmemizi sağlayan Travers, “yağmur hayat verir” repliğiyle Poppins’in şemsiyesini anımsamamıza vesile oluyor. Bir diğer ayrıntı ise; nesne ve karakter arasındaki ilişkinin bir halat kadar sağlam oluşu. Örnek vermek gerekirse; Travers’ın kaldığı otel odasında Walt Disney oyuncakları yer almakta…

        Eh ne de olsa film Walt Disney aracılığıyla yapılıyor ya! Ama beni asıl etkileyen canlı renkler kullanan yönetmen John Lee Hancock’un 2:35:1 sinemaskop format ile çektiği sahneleri görsel şölene dönüştürmesi. Bu görsel şölen 1900’lerin başını ve ortalarını o kadar net bir şekilde yansıtıyor ki, keşke zaman makinası icat edilse de orada olabilsek diyoruz. Resmen film bizi içine alıyor. Aurası güçlü olduğu için de tüm sahneler beynimize kazınıyor.

        TRAVERS’IN DENEYİMİ

        Gelelim filme konu olan Travers’ın yaşadığı deneyime… Bazen Travers’ın içindeki öfke ve tatmin olamama duygusu filmin gidişatını yokuşa sürüyor. Çünkü yazar, romanın ruhunun filme doğru yansıtılamayacağı endişesi taşıyor. Bana kalırsa asıl önemli olan Walt Disney’in çocuklarına verdiği sözü tutabilmesi için 20 yıl boyunca Travers’ın peşinden koşmuş olmasıdır. Ama yaşadığı hayat Travers’ı o kadar hayal kırıklığına uğratmış olsa gerek ki, huysuzluğunu ve hırçınlığını bir türlü üzerinden atamıyor. Böylesine isyancı ve hezeyan dolu Travers’in hırçın oluşunun en bariz örneği yalnız bir kadın oluşudur. Hatta o kadar yalnızdır ki, Mary Poppins onun tek arkadaşıdır. Zaten Walt Disney Travers’ın peşinden bu yüzden koşmadı mı?

        Aslına bakacak olursanız, bu hikayenin en ilginç tarafı Travers’ın ölen babasından esinlenerek yazdığı ‘Mr Banks’ karakteridir. Belki de bu sebeple hırçındır. Kimbilir… Genel itibariyle, bu yaşadıkları yüzünden kendini yalnızlığa hapseden Travers’ın odasında Walt Disney’in oyuncağınla konuşması, hem yalnızlığının hem de kolay kolay beğenmiyor oluşunun bir göstergesi olabilir. Çünkü ‘metafor’ olarak kullanılan Disney oyuncağı Travers’ın derinlerinde yatan sorunlarının dışarı çıkmasına sebep oluyor. Analizimize göre; Travers ya bu sorunları ötelemiş ya da yalnızlığını kalbine gömmüş.

        MUHTEŞEM OYUNCULUKLAR VE BAZI GEDİKLER

        Filmi kabataslak olarak değerlendirdiğimizde; Travers’a can veren Emma Thompson’ın ve Walt Disney karakterine bürünen Tom Hanks’in şaheser oyunculukları ve hikaye örgüsünün kusursuzluğu, ortaya çok somut bir gerçeğin çıkmasına vesile oluyor. O somut gerçeğe göre; perdede izlediklerimizin çok katmanlı olduğunu, filmin sonunda öğreniyoruz.

        Öyle derin bir mesaj var ki, hayat boyu unutmamız mümkün değil. Çünkü insanlık dersi veren böylesi bir filmi tekrar izleyemeyebiliriz. Yalnız film hakkında ufak bir eleştiri bildirmeden de yazıyı sonlandırmak doğru olmaz. Filme ismini veren Mr Banks karakterini canlandıran Colin Firth’ün çok az sahnede gözükmesi pek mantıklı gelmedi bana. Terazinin diğer tarafı ağır basmış demek ki… Ve hatta kamera arkası sahnelerinde Mary Poppins karakterinin doğru bir biçimde işlenememesi de cabası… Acaba neden Mary Poppins’in simgesi olan şemsiyesiyle havada uçtuğu sahne gösterilmedi? İşte buna yanıt vermek biraz zor. Sanki kamera arkası biraz yavan kaldı. Daha çok detay verilebilirdi.

        Kıssadan hisse; bazı aksaklıklara rağmen duyguyu seyirciye ustaca aktaran “Saving Mr Banks”, seyirciyle dost olmayı başaran başarılı bir film. Filmin son sahnesinde kendi filmini izleyen Travers, o kadar çok gözyaşı döktü ki, ben de onunla birlikte gözyaşı dökmedim dersem yalan olur sanırım. Hele o sahnede çalan müzik yok muydu, aynı damarlarımızda dolaşan kan gibiydi. Resmen bir bütün olduk. Bu filmi kaçırmamanız dileğiyle… Filmde, herkesin kendinden bulacağı bir parça var.

        Not: 13 dalda Oscar adayı olan film 7 Şubat’ta vizyona giriyor.

        FİLMİN NOTU: 7.3

        Künye:

        Saving Mr Banks (Mr Bank’i Kurtarmak)

        Yönetmen: John Lee Hancock

        Oyuncular: Emma Thompson, Tom Hanks, Colin Farrell, Paul Giamatti, Annie Rose Buckley, Ruth Wilson, Bradley Whitford

        Süre: 125 dk.

        Yapım yılı: 2013

        Diğer Yazılar