Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Umutsuz vakaların varlığını sorgulayan Lynch ‘psikolojik’ teorilerden beslenerek- ki bu psikolojik teoriler Lacan ve Freud'a ait olanlardır- mistik ile mistik olmayan her türlü inancın ya da bu inancı bastıran gerçeküstü fikirlerin karmaşık bir dille aktarılmasını sağlar. Lynch bunu şu şekilde açıklıyor: “Her şeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir. Çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel bir şeydir ve herkese göre değişir.“

        David Lynch her zaman şöyle söze başlar: “çektiğim filmleri anlamakta zorlanıyorum.” Çok doğru söyledin Lynch, biz de seni anlamakta zorlanıyoruz. Lynch filmlerini izledikten sonra, ilk olarak filmin bütününü sorgularız daha sonra da filmdeki sahneler üzerine kafa patlatırız. Hatta günlerce filmin mantığını çözmek için uğraşıp dururuz. Çözemediğimiz zamanları hiç hesaba katmıyorum bile. Postmodernizmi, Lacanizmi, Freudyenizmi ve septisizmi aynı çatı altında barındırarak, bize beyin jimnastiği yaptırtan Lynch, ‘doğaçlama’yı öyle etkin bir şekilde kullanır ki, adeta filmlerini teatral bir oyuna dönüştürür.Lacan ve Freud’un psikolojik tekniklerini filmlerine oturtan Lynch, gizemi ve bilinmezliği tıpkı bir puzzle olarak tanımlar. Ama filmlerin finalinde meydana gelen olaylar, hiçbir zaman puzzle’ın parçaları ile örtüşmez. Puzzle’ın son parçası her zaman elinizde kalır.

        PUZZLE MI O DA NE?

        Puzzle’ı tamamlayın tamamlayabilirseniz. Tamamlamanız biraz zordur çünkü kafanızda yeni bir puzzle oluşturmanız gerekir, aksi takdirde Lynch’ten nefret edebilirsiniz. Filmlerindeki olaylar o kadar karışıktır ki, sahnelerin sırasını değiştirerek bilinçaltına yeni bir gönderme yapmış olursunuz. Yeni bir sahneye geçiş yaptığınızdaysa, bilinçaltına kaydettiğiniz o görsel etiket gözünüzün önüne gelir ve onu anlamlandırmaya başlarsınız. Şöyle düşünün, labirentte yalnızsınız ve çıkış noktasını bulmanız gerekiyor ve sürekli nasıl bir yol izleyeceğim diye tekrarlıyorsunuz, sonunda bir yol buluyorsunuz ama o yol doğru mu yanlış mı belli değil. Vizyonunu ve hayalgücünü iyi kullanan Lynchseverler, filmlerde genellikle spesifik bir son aramazlar. Aradıkları tek şey bulmacadır.Metaforları (duman karanlık ve ölüm ve cüce), üst bilinç ile ilişkilendiren Lynch, bilinçaltı ve ego ittifakını öyle derin bir şekilde irdeler ki, beynimiz neredeyse infilak eder.

        SORUNLU KİŞİLERİN DOKTORU OLAN YÖNETMEN

        Bilinçli benlik, bilinçaltı benlik, süper ego, üst benlik ilişkisini kendi yöntemleriyle çözümleyen Lynch zihnimizin yapısının (bilinç, bilinçaltı, öz benlik) resmini çeker sanki… Her bir sahnede fırça darbesi vardır. Psikiyatrist kimliğine bürünen Lynch aslında filmlerindeki karakterleri iyileştirmeye çalışır. Yani doktorculuk oynar. Lynch kendi kendinin psikiyatristi ya da psikoloğu olmuş bir sinema doktorudur aslında. Derdi anlaşılmak değil, aksine anlaşılmamaktır. Gözlem tutkunu olan Lynch, her zaman kafasında biriktirdiklerinifilmlerine yansıtır. Bazen filmlerinde çok ilginç şeyler görürüz. Mesela “Mulholland Drive”daki çıkmaz yollardan birinin adının Lincoln oluşu gibi. Acaba Lynch bu isimle kime atıfta bulundu? Tabiki Amerika’nın başkanı olan Abraham Lincoln’a.. Peki, bunu neden yaptı? İşte asıl olay da bu ya!

        KARAKTERLERİN AMANSIZ SAVAŞI

        Hipnotik oyunlarla ve müziklerle, izleyiciyi hipnotize etmeyi seven Lynch, insanların psikolojisini o kadar iyi tanır ki, gel gitler yaşayan hayalperest karakterleri filmlerinin merkezine alır. Bu karakterlerin bazıları takıntı hastası, bazıları da şizofrendir. Rüya aleminden fırlayan karakterlerin dünyasını bize tüm çıplaklığıyla aktaran Lynch, estetik ölçüleri bozmadan kamerasını onlara doğru yönelterek zoom in yapar. Çünkü karakterlere ait bulmacalar, kendi benliğimizin bir yansımasıdır. Bazen anarşist bir kahraman gibi davranan Lynch, düzensizliğe ve çapraşık düzene gönderme yapar. Unutmayalım ki, filmlerdeki karakterler düzensiz yaşam koşullarından etkilenen uç kişilerdir. Lynch bize onların beyninde yaşananları aktarır. Zaten yarattığı tüm karakterler psikolojik sorunlu kişilerdir. Lynch genelde bize şu soruyu sorar: Yaşananlar gerçek mi, yoksa hayal ürününden mi ibaret…? Film boyunca bu sorunun yanıtını ararız. Belki de yaşananlar karakterlerin gördüğü kabusların izdüşümüdür. Kimbilir… Lynch sadece anda kalmamızı istemediği içinbize ilk önce geçmişi sorgulatır, sonra ana döner, sonra da gelecekte yaşanacakları aktarır. Geçmişte çözemediğimiz sorunların yılan misali ayağımıza dolanacağını savunan Lynch, o sorunları yarattığı karakterlere yükler. Filmlerdeki karakterler ‘kimliksiz’ olduklarından, kimlik arayışına girerler. Kendilerini yeniden tanıyacak oluşları da bir hayli enteresandır. ‘Farkındalık’ ilkesini gündeme getiren Lynch, karakterlerinin farkındalık yaşamalarını ister. Engebeli yollardan yürüyen karakterler, hafızalarının derinliklerine doğru yola çıkarlar. Bunu içsel yolculuk olarak tanımlayabiliriz.

        FARKINDA OLUN!

        Gerçekliğin sanki iç dünyanın bir yansımasından ibaret olduğunu dile getiren Lynch, aklımızı yanıltan hileler kullanarak sahneleri detaylandırır. Kaos yapmayı seven Lynch mistik donelerle sarmaladığı görselleri hikayelere ekleyerek bir şaheser yaratır. Lynch filmleri aynı Salvador Dali’nin resimlerine benzer. Farklı ve marjinaldir. Luis Buñuel”in tekniğinden etkilenen Lynch, sürrealistik unsurları sahnelerin aralarına doğru gelişigüzel bir şekilde serpiştirir. Sürralizmin en büyük destekçisi olan Lynch,gerçeküstü öğeleri filmlerinde öyle bir dans ettirir ki, herşey çok hızlı gelişir. Lynch’in filmlerinde akışa uymak biraz zordur. Zorluk derecelerini arttırmayı seven usta Lynch, her daim karmaşayı tercih eder. En önemlisi de hiçbir zaman tarzını değiştirmiyor oluşudur. Çizgisi bellidir. Ok hedeften sapmaz hiç. Kesin yargılardan hoşlanmayan gizemli yönetmen, beynimize yolladığı imgelerle bizi teste tabi tutar ve şunu öğrenmek ister: filmden ne anladınız…? Konuya açıklık getirmek gerekirse, zeka oyunları ile kafayı bozmuş olan Lynch, karakterlerin, geçmişe dönerek, geçmişle yüzleşmelerini bekler. Burada çözümlenmesi gereken, karakterlerin hayatları üzerindeki negatif etkileri kaldırıp, zihinlerini tamamiyle boşaltıyor oluşlarıdır. Filmler Lynch’in sorgulama merkezidir. Tüm karakterler sorguya çekilirler. Ne uğruna? İçsel hesaplaşma!

        “BİLDİĞİM BİR ŞEY VARSA, O DA HİÇBİR ŞEY BİLMEDİĞİMDİR”

        Bilmem hatırlar mısınız, çocukken zeka testi (IQ) çözerdik ve o test bize zeka seviyemizi gösterirdi. Sanki Lynch bizim zeka seviyemizi ölçüyor. Sözgelimi Lynch filmlerini seyredecek olanlar öncelikle sabırlı olmalıdırlar. Geldik Lynch’in ne kadar prensipli bir yönetmen olduğuna… Filmlerinde hep aynı oyuncularla çalışan Lynch değişikliğe karşıdır. Lynch’in olmazsa olmazları vardır. Mesela Lynch ile özdeşleşen İtalyan müzisyen Angelo Badalementi, adeta Lynch filmlerinin yapı taşını oluşturur. Çünkü Lynch için müzik hem dinlendiricidir hem de sedatiftir. Müziği bir kez dinlediğinizde etkisinde öyle bir kalırsınız ki, aynı müziği defalarca dinleyip durursunuz. Müzik ve filmi birbirine hiç kopmayacak şekilde bağlayan Lynch, psikoanalitik yöntemlerle, hafızanın kilitlenmiş bölgelerindeki sırları ortaya çıkarır. Lynch Sokrates’in, “Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir” özlü sözünün en büyük savunucusudur.

        Alman dışavurumculuğunu ve Viktöryen dönemi aynı potada eriterek aktaran Lynch, mistisizmi, hicvi ve kaosu kara film janrının klişelerini kullanarak harmanlar. Bu harmanladıklarını da teoriler ile bağdaştırır. Mükemmeli aramayan Lynch, burjuvazinin sıkıntılarını ve orta sınıf ahlakının çöküşünü bölünmüşlük ile simgeler. Saf iyilik ve kötülük arasındaki savaşın sebebinin yabancılaşma olduğunu öne süren Lynch, modern dünyanın sorunlarını hiç çekinmeden perdeye yansıtır. Modern dünyanın sorunlarından biri de hiç şüphesiz umutsuzluktur. Alışılmışın dışında yerleştirdiği kamerası ile, duygusal çöküntülerin altında yatan nedenleri ışık oyunlarıyla kadrajına alır.

        Genel olarak özetlersek; Lynch’in sinemasını analiz edecek olduğumuzda ortaya çıkan sonuç aşikar. Lynch’in sineması başlı başına bir janr sinemasıdır. Lynch kendine özgü takıntılarını, isteklerini ve farklı dışavurumlarını, filmi izleyen ile filmi yaratanın arasındaki farka göre konumlandırır. Kısacası, filmleri daha iyi kavrayabilmek için defalarca izlemek gerekir. Eğer Lynch beynimize kuşku tohumları atmayı başardıysa amacına ulaşmıştır. Önemli bir bilgiyi palaşmadan da yazıyı noktalamak olmaz. Lynch en son “Meditation, Creativity, Peace” isimli bir belgesel çekti ve bu belgesel !f Film Festivali’nde gösterildi. Lynch’in söylemine göre; Lynch bundan çok kısa bir süre önce hayranlarına sinemaya ara vereceğini ve müzikle ilgileneceğini dile getirmişti. Umarız bu dediğini yapmaz ve aramıza en kısa sürede geri döner.

        Diğer Yazılar